17 Ocak 2016 Pazar

Vüs'at O. Bener - Kurmacasız Bir Yaşam

Hakkında sustuğum bir adam Vüs'at O. Bener. Beyaz zemin üzerine kara şekiller. Yaşadığını haykırır, fazlasını değil. Korkarım ki daha çoğunu ararım, belki memuriyetin yazgısındaki benzer kilometre taşlarında. Bir odada kapalı kalmanın memurcası söylenmiştir, kadim bir dildir ve anlayanı azdır. Ben henüz rastlamadım, belki okur olarak metinlerini benim gibi çoğaltanına henüz rastlamadığım için. Bener'in noktaları üstten yarımdır, kelimeler bir sonraki cümleye akabilir. Cümleleri kendi kendini anlar, Semih Gümüş gibi çözümlemeye de kalkmayın, kara anlatı dediğimiz an asıl karanlığı dışarıda bırakırız. Bener bir yoktur, öylesi düşülür. Daha neler de, ben bir kez daha o sayfaları açmak istemiyorum, askerden dönmüş bir adamım, bünye kaldırmaz. Askeriye terktir Bener, biraz gecikmiş olsa da hürgeneraldir. Kurtulamaması, işte o noktada mevzuya biz dahil oluyoruz. Oyunları, öyküleri, romanları, her şeyi bir uçurum. Belki uçmayı öğrenmemizin zamanı gelmiştir. Yayıncının Sunuşu adlı bölümde çok güzel bir tasvir var, Ayşegül Yüksel'in: "İnsan Vüs'at O. Bener'e Tepeden Bakan Yazar Vüs'at O. Bener" yok bu kitapta. Kurmacasız Bir Yaşam demeleri ondan.

1995'te Erhan Bener'le söyleşiyorlar da öyle ortaya çıkıyor bu kitap. İki kardeşin kesişen hikâyelerini bilenler için müthiş bir iz, adamların yazdıkları metinlerden yola çıkarak neyin ne zaman yaşandığını kestirebilirsiniz. Ben Erhan Bener'in ilk romanlarını Vüs'at O. Bener'in çizgisine oturtmaya meyilliyim, bakışımlı -bir daha buna benzer bir terim kullanırsam kafama bir tane sıkın, teşekkürler- okunursa kimin neyi yazdığı -anlatım biçimlerini görmezden gelirsek- bilinmeyecektir. An paylaşımı mıdır, nedir bunun hikmeti? Birlikte çok yükü sırtlanmışlar, odur.

Kurtuluş Savaşı'nın son günlerinde Samsun bombalanırken doğum. Ebced hesabına göre isim. Asker babanın peşinde kök salamamış bir çocukluk. Kıbrıs'a yolculuk, Havva'nın izleri. Sivas'ta Reşat Nuri müfettişken sınıfları geziyor ve anne Mediha Bener, Anadolu Notları üzerine sohbet ediyor yazarla. Baba kıskanıyor. Cahit Külebi de orada, beş yaş büyük olduğu için aralarında bir iletişim doğmuyor.

Askeri okula girdiği zaman başlıyor her şey; edebi merakın doruğu, aşklar, yalnızlıklar ve dünyanın yükü. Erhan Bener'i kışlaya sokuyor Vüs'at O. Bener, başka gidecek yeri yok kardeşinin. O sırada savaş patlıyor, işler çok ağır. Bir yandan gizli gizli okumalar yapılıyor, Nazım'ın yasak olduğu yıllar. Yönlendirilmiş aşklar yaşanıyor, yerli ahalinin kızları beğendiriliyor da o şekilde oluyor ancak. VOB, çoğu zaman bu ilişkilere sürüklendiğini söylüyor, isteğiyle başlayıp biten sevdalar yok. Sürüklenme duygusu, bunu not alıyorum. Sonra genç yaşta kaybedilen hamile eş, Gazale. Çocuğu da kaybediyorlar.

"Dayanmak meseleydi." (s. 91)

Anadolu'nun küçücük kasabalarında nereye tutunacaksınız? Yalnızlar ve Buzul Çağının Virüsü bunları anlatıyor.

Ankara günleri daha yerleşik, biriktirilenler yazılmaya hazır. Sevgi Soysal, Bilge Karasu ve pek çok dost. İstanbul tarafında Cevat Çapan, Uyarlar, Edip Cansever ve pek çok dost. Oğuz Atay'ın hastalığı, Adalet Ağaoğlu'nun tiyatro metinlerinin ilk okuru olması, çok şeyler. Şimdi tekrardan açabilirim kitapları, Vüs'at O. Bener'e başka bir zamandan bakmanın duygusu.

"Ben hep kendine dayanmak isteyen bir adamım, her zaman da öyle oldu ya." (s. 117)

1 yorum:

  1. Merhaba.
    Yıllar yıllar evvel yazarın adını şimdi hatırlayamadığım bir kitabını okumuş ama anlayamamıştım. Belki doğru zaman değildi. Hala elim gitmiyor kitaplarına....

    YanıtlaSil