27 Mart 2016 Pazar

Robert E. Howard - Almuric

Bir MonoKL güzelliği daha. Yayıma hazırladıkları arasında Kavgam II var, tek kitapla hastası olduğum Kobo Abe -Abe Kobo?- var, Papini basacaklar derken aldı başını gitti maaş. Hadi bakalım. Başka Dünyalar serisine ara vermiş gibi gözüküyorlar, bu olmadı. Keşke devam etseler.

Robert E. Howard, Conan gibi, Kull gibi adamları yaratarak kılıçlı, büyülü maceraları da yaratmış oldu. İlginçtir, Kılıç ve Büyü Öyküleri adlı kitabın baskısı bitmemiş, edinebilirsiniz bu türü seviyorsanız. İthaki bunun ilk cildini basmış, sonra yarım bırakmış. Clark Ashton Smith'in öykülerinde yaptığı gibi. Devamını getirmemişler, herhalde yayınevi zarar ediyor diye. Yayın hakkı onlarda değildir umarım, başka yayınevleri bassa keşke. Neyse, Howard'ın bu tür dışındaki öyküleri de çok güzel, birkaçını İngilizce olarak okudum. Korkunç gerçekten. Karanlıkta 33 Yazar seçkisinde Cehennem Güvercinleri vardı, şahane bir öykü o. Daha ilk cümlelerde yaratılan bir dehşet atmosferi, okuru ne olduğunu anlamadan çarpıyor. Tekinsizlik yaratmada üstüne olmayan bir adam Howard.

Almuric bir kılıçlı vurdulu kırdı türünden güzel bir roman. Esau Cairn'ın maceralarını, kestiği kafaları ve kırdığı kemikleri takip ederek nihayete varmadan önce farklı dünyaları, farklı ırkları ve bütün bunların arasında mücadeleden vazgeçmeyen iki Arzlı'yı -en azından birinin ruhu Arzlı- tanıyacağız.

Başta profesöre benzer bir adamın anlatımıyla mevzuya aşina oluyoruz. Bu Esau Cairn arkadaşımız katıksız gücüyle çevresinde ucube olarak görülen biri. Düşünce yapısı oldukça basit ve kasları oldukça sıkı, bu yüzden bir ucube gibi muamele görüyor. Üniversiteden atılıyor, acı gücünün yüzünden boksörlük lisansı elinden alınıyor. En sonunda karanlık işlere bulaşıp profesörün evine kaçıyor. Profesör, bu arkadaşımızı "kendi çağına uydurulan ve kendi olmaktan vazgeçmeyerek dışlanan" şeklinde niteler. Gerçekten de doğduğu yer, ABD'nin cangıl bölgesidir ve bir Spartalı gibi yetiştirilen Cairn, toplumda yeri olmadığı ortaya çıkınca başka bir güneş sistemindeki Almuric adlı gezegene yollanıyor ve oradaki maceralarını profesörün anlatmaya yanaşmadığı bir şekilde Dünya'ya ulaştırıyor. Anlatı bu maceralar üzerine kurulu.

Cairn kendini hiç bilmediği bir dünyada bulur, Crusoe'nun bir nevi çeşitlemesi. Bulunduğu ortama ayak uydurmaya çalışır, farklı mekaniklere sahip doğanın yardımıyla daha da güçlenir, hızlanır falan. Öbür türlü o dünyanın yaratıklarına karşı hayatta kalma şansı yoktur. "Hayatta kalmak katılaşmaya bağlı olduğundan katılaştım." (s. 31) Kıllı, koca koca yaratıklara karşı savaşır, bir de insana benzer bir canlıyla dövüşür, herifi tokatlar ve onun bıçağını alır ama ağır yaralanır ama çevresine ayak uydurduğu ölçüde yaşamı kolaylaşır. "Soğuk suyla yıkanmak dışında tedavi görmeyen yaralarım kendiliğinden iyileşmişti, zira Doğa kendisine yakın yaşayanların acılarını dindirmeye eğilimlidir." (s. 32)

Sonrasında bir şehrin surlarının önüne çıkar ve şehir sakinleri bunu tutsak alır. Onlardan biri olabilmek için gergedan kuvvetinde bir adamla dövüşür, saatler boyunca süren dövüşten sağ çıkar ve kabileye katılır. Ha, bu arada aynı dili konuşurlar ama anlatıcı bunun nasıl mümkün olduğunu es geçer. Meeh. Bir de bıçağı gören şehir sakinleri şaşırır, zira bu bıçak düşman kabilenin başındaki adama, diyelim ki Yenilmez Hilmi'ye aittir. Sonra bu herifle de karşılaşacaklar. Çok heyecanlı.

Cairn durmadan gözlemler ve Almuric'i hemen her yönüyle betimler. Mavi bir kuşağın ötesinde ne gibi varlıklar olduğu bilinmemektedir, kimse oraları keşfe çıkmaz. Bilinen dünyanın sonu. Ötesinde dipsiz bir uçurum olduğu sanılır. Bu savaşçı şehirdekiler Vikingler gibi vandallık yaparlar, günlerini gün ederler falan. Birkaç kabile sürekli savaş halindedir, kadınları kaçırıp dururlar. Bir de Yagalar var, bunlar Cairn gelmeden önce bir efsaneden ibaret olan şehirlerinden sürüler halinde gelip terör estiren kanatlı varlıklar. Kraliçelerini tanrıça olarak görüyorlar, sadece kendi bedenlerine ve zevklerine tapıyorlar. Herhangi bir ahlak anlayışları yok, yarattıkları dehşetin de sınırı yok haliyle.

Cairn ve katıldığı kabilenin reisinin kızı olan Altha arasında bir haller olur. Altha yaşadığı dünyayı beğenmez, bir Arzlı gibi düşünmektedir ve kaçma hayalleri kurmaktadır. Bizimkinin aklı gider elbet, kız Yagalar tarafından kaçırılana kadar tereddütlü hallerden beyni bozar ama ondan önce düşman kabilenin ikisini birden ele geçirmesi var. Hapsedildikleri günün gecesinde Yaga saldırısı yaşanır, Yagalar ikisini birden götürürler. Cairn kraliçeyle konuşur ve şehirleri hakkındaki çoğu bilgiyi edinir, bir şekilde kaçar ve kendi kabilesiyle düşman kabilenin savaşmak üzere olduğu bir zamanda aralarını bulur, Yaga memleketine doğru yola çıkarlar. Gerisi bildiğimiz hikâye.

İlgimi çeken nokta, Yagaların Akka adlı bir köle ırkına sahip olması. Doğa dedik, uyum sağlayamayanı yok eder. Tam oturmamış bir düzen var Almuric'te; bu Yagalar çağlardır varlığını sürdüren bir ırk kraliçenin anlattığına göre. Diğer türlerin yaratılmasıyla bir şekilde ilgileri var, hele Akkaları gütmeleri ve onları işkence aracı olarak kullanmamaları ilginç. Başka ırklara musallat olup pis işlerini yapanlara dokunmuyorlar ama bir ahlak anlayışları yok demiştik. Belki Howard, Almuric'le ilgili başka metinler de üretmiştir, bilemiyorum. Bu nokta düşünmeye değer. Sonuçta Cairn bu organizmaya bir virüs olarak dadanıyor ve doğal işleyişi bozuyor. Gerçi henüz oturmamış bir düzen var ama zamanla stabil hale gelebilecek bir dünya Almuric; çok büyük ve bilinen nüfusu çok az. Cairn kardeşimiz nüfusun yarısını kırıp geçirmeseydi iyiydi.

Sonuçta Altha ile mutlu mesut yaşıyorlar, muhtemelen keşif gezilerine çıkıp keşfedilen dünyaya akınlar yapmışlardır sonrasında.

Güzel, türü sevenler beğenecek.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder