15 Haziran 2016 Çarşamba

Clemens Meyer - Biz Rüya Görürken

"Açılın açılın tekrar/Çocuk dizlerimdeki yaralar"

Kaygıdan uzak günler. Bir topun peşinde geçen avarelikle dolu zamanlar çok uzak, sanki başkasının hatıralarından anımsanıyormuş gibi. Bir söz, bir koku, uzun zamandır görülmemiş bir ağaç, tetikleyici her şeyle birlikte hatırlamanın yolculuğu sirkten farksızdır; gerçekle bağdaştıramayacağımız olağanüstü görüntülerle yalın sahicilik arasındaki sınırlar kalkar. Zaman iyi bir koreograftır; anılar her an yeniden işlenir, oluşturulur ve izleyiciye sunulur. Sonsuz bir çocukluk, sonsuz çeşitte.

"Elbette o zamanlar çok eğleniyorduk fakat yaptığımız her şeyin içinde açıklamakta zorluk çektiğim bir tür kaybolmuşluk vardı. Bir çocuk tekerlemesi biliyorum. Kafamın içinde her şey çıldırmaya başladığında kendi kendime bunu mırıldanıyorum." (s. 17)

İnsanların bir şeyleri atamamasının, biriktirmesinin sebebi de budur sanıyorum, geçmişten kalan somut parçalara duyulan ihtiyaç. Boşa yaşanmadığının bir ispatı. Brautigan işte, yani rüzgar her şeyi alıp götürmeyecek. Ben bu tişörtümü atmayacağım, kişisel tarihimde önemli bir yeri var. Hasta değilim, her şeyi tutmuyorum. Lisede doldurduğum defterler çöpü boyladı çünkü liseyle ilgili bir meselem kalmadı, çözülmemiş ve yarım kalmış her sorun halledildi. Sosyal problemler psikolojik olanlardan daha önemli bir hale geldi, böylece eski kıyafetlerimi bağışlamaya başladım. Anılarla birlikte evrildik, artık başka biriyiz. Herkes yüzleşerek bir başkası oldu ve olmaya devam ediyor. Belki Meyer da bir başkası olmuştur, onun kurtuluşu bu kitap olabilir mi?

İki Almanya'nın birleştiği zamanlardan bir gençlik hikâyesi, çoğu anı gibi çok parçalı, bulutsuz, berrak. Seçilmiş anılar değiştirilmeye daha az müsait, olduğu gibi hatırlanmaları daha mümkün. Bu anılar 90'ların başında Leipzig'in doğusundaki sefil semtlerden birinde beş altı arkadaşın büyüme sancılarından terkip. Ailelerin çoğu parçalanmış, babalar alkolik, anneler işçi sınıfının tipik örneği. Çocuklara hırsızlıktan, maceradan ve erken büyümekten başka bir yol sunulmuyor. Dönemin kapalı toplumunu da düşününce çok küçük bir sosyal çevrede büyümeye çalışan çocuklar, Doğu Almanya'nın kasvetli ortamında bir şekilde var olmaya çalışıyor. Mark, Pitbull, Rico, Walter ve anlatıcımız Daniel, yolculukları mezarda veya hapishanede sonlanmadığı sürece yanımızda olacak. "Kafalarımızı kaldırıyoruz ve göğe bakıyoruz, gecenin karanlığına, yalnızız ve korkmuyoruz. Birer sigara yakıp yola devam ediyoruz." (s. 105)

Üç yıllık bir zaman diliminde yaşanan olaylar öyküler halinde kronolojik bir sıralama gözetmeksizin anlatılıyor. Hepsinin anlatıcısı Daniel zamanla birlikte anlatımını değiştiriyor, zenginleştiriyor. Güzel düşünülmüş bir detay. Ayrıntıları öykülerle birlikte vermek daha iyi olacak.

Her birini ayrı ayrı ele almak gerekiyor. Rico boksör, Daniel'in en yakın arkadaşı. Gelecek vadediyordu ki esrara ve alkole sarınca sokak dövüşçüsü olmaktan öteye gidemiyor. Büyük Dövüşler öyküsü sırf Rico için. Daniel'la birlikte takıldıkları barda bir boks maçı izliyorlar, dövüşçülerden biri Rico'nun çok sevdiği bir boksör. Maç ilerliyor, Rico'nun boksörü kazanmak için durmadan saldırıyor, gücünün son damlasına kadar. Maçı izlerken Daniel Rico'nun son maçına atlıyor, Eismann'la yapılan ve Rico'nun daimi yenilgisinin simgesi haline gelen son maç. İki maçta da mücadele çok benzer; Rico ve televizyondaki boksör kazanmaya çok yakın, akıllarında başka hiçbir şey yok. Ne ki başaramıyorlar, görünürde kaybetmemelerine rağmen kazanamıyorlar da. Rico az farkla yeniliyor ve rakibinin üzerine yürüyüp adamı bildiği şekilde yere yıkıyor, tekmelemeye başlıyor. Televizyondaki boksör, Rico'nun yenilgisini hatırlatmaktan başka hiçbir işe yaramıyor. Bu iki hikâyedeki geçişler oldukça başarılı, kurguyu bozan hiçbir şey yok. Başka bir öyküde Rico'nun sonunu görüyor ve üzülüyoruz, aslında oldukça delikanlı bir çocuk Rico ama yanlış zaman, yanlış yer, yanlış hayat. Banka soyuyor ve yakalanana kadar Daniel'la zaman geçiriyor. Polis arabasına bindirilirken son kez Daniel'a bakıyor. "Büyük dövüşlerin zamanıydı ve Rico bunların hepsini kaybetti." (s. 137)

Mark. Mark kafası çalışan bir adam ama uyuşturucuya bulaşıyor ve birkaç kez tedavi görse de sonunu Pitbull getiriyor, yakın bir arkadaşı. Ucuz maldan çokça tüketince ölüyor ve arkadaşları tarafından toprağa veriliyor. Sonrasında Daniel Pitbull'u sıkıştırıyor ve kendince hesaplaşıyor, bilardoyla. Pitbull yeniliyor, suçluluk duygusunu bastırmaya çalışarak dayak yemeden bardan çıkıp gidiyor. Pitbull adını alması da ayrı bir öyküde anlatılıyor, köpeğini öldüren babasını iyice bir benzettikten sonra asıl adı olan Stefan'ı bırakıp Pitbull adını kullanmaya başlıyor. Anılar, hayatın kendisi haline gelebiliyor. Acılar ve acılar.

Fred bir yan karakter, araba hırsızı. Bizim çocuklardan birkaç yaş büyük ve çocuklara işi öğretiyor. Araba nasıl çalınır, nasıl içilir, hapse girene kadar çocukların hayatını şekillendirmiş oluyor bir anlamda. Bira fabrikasından çalınan biralarda, arabalarla yapılan gezintilerde hep bir parça Fred var.

Geri kalanı semt, çocukların hayatını şekillendiren pis, kokulu ve terk edilemez semt. Pisliğin içinde kendi ahlak kurallarıyla yaşamaya çalışıyorlar; yardım ettikleri bir kadından para tırtıklarlarken bile ölçülüler, anlaşılmasın diye yapıyor olmaları bir yana, içlerinde bir parça iyilik var. Karısını döven bir adamın ağzını yüzünü kırıyorlar, zor durumdaki insanlara bir şekilde dokunuyorlar. Serseriliklerinin sonucunda ıslah evine düştükleri de oluyor, bir öykü Daniel'ın böyle bir yerde geçirdiği bir ayı anlatıyor. Yaşadıkları semtte hayatta kalırlarsa hapiste de hayatta kalabilirler, dışarıyla içerisi arasında pek bir fark yok, hatta kimi açılardan içerisi çok daha iyi.

Dazlaklar, punklar, her türden klik var ve semt çocukları zaman zaman onlarla anlaşma yapıyor, zaman zaman dövüşüyor. Dazlaklarla araları hiçbir zaman iyi değil. Bir öyküde Daniel evinin balkonunda dürbünle etrafa bakarken Rico ve Walter'ın hızla bahçeye geldiğini görüyor, arkalarında 10 kişilik bir çete. Daniel saklanıyor, Rico'nun haykırışlarına rağmen bahçe kapısını açmıyor ve balkondan arkadaşlarının dayak yemesini izliyor, sonra aşağı iniyor ve bağırışlarını duymadığını söylüyor. Kendini affettirdikten sonra zencilerle anlaşma yapıyor ve dazlak çetesini hacamat ettiriyor. Korsan gece kulübü açtıkları zaman da mevzuyu bitiren bu dazlaklar oluyor, ortamı dağıtıp eğlenceyi bitiriyorlar.

Fanatizm. Futbol maçları, kavgalar ve diğer afacanlıklar Green Street Hooligans tadı veriyor, fazlasıyla.

Bir dönemin panoraması bu kitap, Pal Sokağı Çocukları'nın bir uyarlaması gibi gelmesin, değil. Holden Caufield'ın terelelliliği var sanılmasın, yok. Onlar sadece bir rüya gördü. Bazıları uyandı, bazıları görmeye devam ediyor. Onca öyküde anlatılan onca hikâye, umudun ve yenilginin insanın devam etme gücünü nasıl yenilediğini gösterecek, çekilecek büyük acılara rağmen.

Filmi de çekilmiş bu kitabın, izlemeye başladım da çok hoş. Bir bakın.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder