6 Eylül 2016 Salı

Herman Melville - Veranda Öyküleri

Bu öykülerde Thoreau'nun doğaya dair sezgisini bulmak mümkün. Biraz macera da var işin içinde; Melville yolculuklarını öyküleştirirken yaşamı olabildiğince bozmadan işler, tayfaların haykırışları, rüzgarlar falan olabildiğince gerçektir. Mevzuyla alakalı olarak In the Heart of the Sea'yi izlemenizi tavsiye ederim, kısmen Melville hakkında bir filmdir. Hikâye peşinde bir yazar olarak görürüz kendisini ama hayatının önemli bir bölümünü yolculuklara ayırmıştır, sonrasında Jack London'ın da yapacağı gibi. Esin verici bir adamdır Melville, öykülerinden yazım dersi çıkarılabilir.

Veranda: Anlatıcımız Thoreau'nun yolundan gider, kendine bir kulübe ayarlar ve bütün zamanını gözleme ayırır. Verandasını inşa ettikten sonra müthiş bir manzaraya kapı açar, periler vadisini izler. "Gerçek bir yolculuk; ama kabul etmek gerekir ki uydurulmuş kadar ilginç..." (s. 11) Yürümeye başlar ve bireysel özgürlüğünün sınırlarında gezinir, her adımıyla birlikte periler ülkesine bir adım daha yaklaşır ve uzaklarda zorlukla seçebildiği eve yaklaşır, Marianna'yla tanışır. Marianna da anlatıcı gibidir, sihrin içinde yaşarken uzaklardaki evde oturan kişinin ne kadar şanslı olduğundan bahseder. Perileri en iyi gören yer o evin bulunduğu alandır, yaşamın en keyifli olduğu yerdir orası. Anlatıcı o evde yaşadığını söyleyerek sürpriz yapar ve uzun zamandır birbirlerinin cennette yaşadıklarını düşündükleri ortaya çıkar. Doğanın içinde, insanın kendiyle kalabildiği ve kendinden daha yüce bir şeyin varlığını hissettiği zamanlar... "Zaten büyülenmiş olanlar yemekten içmekten kesilirmiş. En azından, bilgelerin bilgesi Don Kişot böyle demiş." (s. 15)

Bartleby: Bu ayrı bir başlıkta incelenmeli. Burada şunu söyleyeyim; Everyday Rebellion'ı izledikten sonra katibin hareketlerinin kasıtlı olduğunu düşünüp büyük keyif aldım.

Benito Cereno: Hah, bu müthiş bir öykü işte. Güvenilmez anlatıcı denen nane, üçüncü tekil anlatıcı kılığındadır, hatta denebilir ki anlatıcı öylesine tarafsız bir anlatıcıdır ki olayların arka yüzünü sezdirse de gerçeği bildiği halde hiçbir ipucu vermemektedir.

Kaptan Delano, San Dominick'e rastladığında bir şeylerin ters gittiğini anlar ama olayı tam olarak çözemez. Geminin yan tarafında "liderini takip et" yazmaktadır, olayın ironisini artıran bir mevzu. Ancak öykünün sonunda çözülebilen bir bulmaca. Delano, Kaptan Benito Cereno'yla tanışır, gemisine çıkmak için izin ister ama Cereno bu konuda isteksizdir, bir an önce yoluna gitmek ister gibidir. İlginç bir şekilde oldukça yorgun ve pespaye bir haldedir, Delano neler döndüğünü anlamaya çalışır ama kaptanın konuşmaktaki isteksizliği, tayfaların suskunluğu içinden çıkılmaz bir hale gelir. Anlatıcı daha çok Delano'nun huzursuzluğuna, çıkarımlarına ve bu çıkarımların yıkılmasına dayalı bir yol izler, gerilimi adım adım yükseltir. Bir bölümde tayfalardan birinin elindeki pala, Delano'yu neredeyse sinir hastası yapar. Deli gerildim burada, pala inecek miydi? İnmedi.

Çok başarılı bir öykü, şahsen Melville'e saygılarımı sunuyorum.

Paratoner Satıcısı: Fırtınalı havalarda insanların korkularını kullanarak onlara paratoner satan adamı hacamat eden akıllı anlatıcının kısa öyküsü. Anlatıcı, satıcı tarafından kafir ilan edilir ve sonuçta paratoner almaz. Oysa satıcı hala oralardadır, insanların korkuları onları mükemmel bir alıcıya çevirir. Korkulara karşı kendini paratonere çeviren bir satıcı fikri de pazarlama açısından son derece başarılı.

Efsunlu Adalar: 10 kısa öyküden oluşan bir derleme. Çok kabaca; deniz ve insanlık halleri. Sevdiklerini kendi eliyle gömmek zorunda kalanlar, fırtınadan sağ kurtulan gemiler, bir sürü olay. Dünyayı kavramlara sığdırmaya çalışan beyaz adamın gerçekle dolu yolculuğu, ilkel dediği insanların yaşamlarına şaşkınlık dolu bir bakış.

Çan KulesiBurada iddia edildiğine göre edebiyat tarihinin ilk robotu bu öyküdeymiş. Aşırı bir yorum olduğunu düşünüyorum, Robottan kasıt yapay zekaya sahip makineyse hayır, böyle bir şey yok. Yorumlama sonucu kısmen bilinçli olduğundan bahsedilebilecek bir otomatın belli belirsiz gölgesinden bahsediliyorsa, evet; böyle bir durum var. Metafizikle pek ilgisi olmayan mimar Bannadonna, inşa ettiği kulenin çanını çalması için kendi tabiriyle bir bey üretiyor, adı Hamas. Kendisini robot konseptinden -haliyle- haberi olmayan anlatıcının güvenilmez bilgisine dayanarak yorumlamak zorundayız, kimyasal bilgi ve mekaniğin yardımıyla ortaya çıkarılan bir varlık var ama ne olduğu hakkında tam olarak bir şey söylemek mümkün değil. Yoruma son derece açık bir mevzu. Makine, Talus gibi olarak geçiyor öyküde, bu makine Frankenstein'ın canavarına konsept olarak daha yakın diye düşünüyorum.

Özü şudur ki tanrıyı oynamaya çalışan insanların başına bir musibet gelir. Evet.

Moby Dick'i yazmaya nefesim yetmiyor, en azından bu güzel öyküleri yazmış olayım. Alın bence, pişman olmazsınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder