23 Eylül 2016 Cuma

Julian Barnes - Oklukirpi

SSCB'nin nalları diktiği zamanlarda -birkaç yıl öncesi de olur- bağımsızlığını kazanan ülkeleri rejim belirsizliği gibi on numara bir sürpriz bekliyordu. Diktatörler tahtlarından indirildi, kurşuna dizildi, hapislerde yıllarını geçirdi ve özgürleşen(!) ülkelerinin sevincini ya toprak altından ya da parmaklıklar ardından izledi. İnanç yerini teslimiyete bırakmadı, insanlarını en iyi şekilde yönettiklerini düşündüler ama sıkıntı tam olarak bu noktadaydı zaten; kendi kendini lağvetmesi gereken kurumlar varlığını sürdürdü ve sömürü farklı bir isim altında devam etti. Kanımca dinler ve bazı yönetim şekilleri insanlara birkaç boy büyük geliyor, kolektif bir yönelim var olmuş olsa bile mevzu bir süre sonra yozlaşıyor. Barnes, bu yozlaşmanın romanını yazmış. En kötü kitabı olduğu söyleniyor, bütün kitaplarını okumadım ama gerçekten diğerlerine göre bir tık altta.

Başsavcı Peter Solinsky, Diktatör Petkanov'u yargılayacak ve böylece eski rejimin yol açtığı tıkanıklık giderilecek ama yargılayan da eski rejimin bir ürünü olduğuna göre kim kimi yargılıyor? Mülksüzler'dekine benzer bir durum; ilerlemeye açık bir toplum kendi içinde yozlaşmış olabilir ve muhafazakar bir toplum daha açık bir politika yürütmeye başlayabilir. Ortaya konan ürünler üzerinden neler döndüğü açığa çıkar sanıyorum ve bir olay anlatıyorum: Senesini hatırlamıyorum, İTEF kapsamında Karga'da etkinlik düzenlenmişti ve zamanın komünizmle yönetilen -şunu yazmak bile garip geliyor- ülkelerinden bir yazar gelmişti. Çocukluğunda yaşadığı olumsuz olayları anlatırken bir genç ayağa kalktı ve komünizmin süper olduğundan bahsetti, bir tövbe et, demediği kaldı. Adamın acı bir gülümsemesi vardı, aklımdan hala çıkmaz. O zamanlar Elçin'in Ölüm Hükmü'nü yeni okumuştum, Stalin'in paranoyaklığını ve insanları nasıl harcadığını da o sıralarda öğrenmiştim galiba. Diyemedim ki gerçek komünizm bu değil dostum, kağıtta yazdığı gibi yürümedi o işler. Keşke yürüseydi.

Neyse, başsavcının yeni ve aydınlık bir toplumun temsilciliğine karşı diktatörün mutlak bir yıkıma uğraması gerekir ama çatışma bu noktada ortaya çıkıyor zaten; rejim değişikliği sırasında ekonomi politikaları değişiyor, denetimli ekonomiden serbest piyasa ekonomisine geçişte büyük sıkıntılar doğuyor ve temel besinleri bulmak zorlaşıyor. Bu sadece bir örnek, işin sosyal boyutu yan hikâyeciklere, eski rejimi destekleyen nineyle özgürlüğü kutlayan torun arasındaki ilişkilere kaydırılmış durumda. Sancılı bir süreç, yine de sorumluluğu kabul eden yok. Diktatör, başını kesmek isteyen çocuklarını suçluyor ama demir elini on yıllar önce masaya vuran ta kendisi. En başta faşistlere karşı verdiği mücadele belki iyi bir amaç uğrunaydı ama dünyanın geri kalanına entegre olamayan bir sistem yarattığı için suçlanıyor. Aslında yeni-eski dünya mücadelesi bu; kapitalizmi sınırlarından içeri sokmayan bir rejimin yıkımını izliyoruz, iktidar mücadelesini en çok paraya/bilgiye/güce sahip olanın kazandığı bir dünya. Petkanov uzun yıllar mücadeleyi sürdürdü, kişisel servetinin keyfini çıkarmaktan da geri kalmadı. Gördüğüm kadarıyla namuslu bir şekilde ülke yöneten iyi yöneticiler dünyanın bu tarafında pek yok. İnsanoğlunun bug'larından biri olarak yazmak lazım bu durumu.

Meydanlarla açılıyor anlatı, zamanında kalabalıkların liderlerini selamlamak için toplandığı meydanlarda özgürlük için bir araya gelenlerden sonra protestocular beliriyor, kıtlıktan ötürü yeni yönetim protesto ediliyor. İşçi kızlar her şeyi televizyon başında izliyor, nineyle atışıyorlar. Kuşak çatışması oldukça derin. Anlatı iktidar mücadelesi, sosyal çatışmalar ve bu çatışmaların bir kurum olarak aileye yansıması üzerinden yürüyor. Sosyal çatışmalara bir örnek: Askerlerle öğrenciler karşı karşıya geliyor ve Ganin adlı bir askerin kameralar önünde gerçekleşen uğraşıyla büyük bir facia yaşanmadan olaylar diniyor, Ganin çok delikanlı bir adam olduğu için halk onu bağrına basıyor ve özel servisin başına getiriliyor, Solinsky'nin has adamı gibi bir şey oluyor sonunda. Bu ikisinin dalavereleri sonucu belirleyecek, daha var.

Mahkeme sahneleri oldukça ilginç. Solinsky yeni politikaları savunurken Petkanov elbet yanlışlarının olduğunu ama bu yanlışların dönemlere göre incelenmesi gerektiğini söylüyor. Yabancıların yatırım için geldiğini söyleyen Solinsky'ye cevabı da oldukça iyi: "'Ha, öyle mi!Daha büyük bir miktarı dışarıya çıkarabilmek için ülkemize küçük bir tutarda para koyuyorlar. Kapitalizmin ve emperyalizmin usulü bu işte. Buna izin verenler de yalnızca hain değil, aynı zamanda ekonomiden anlamayan birer budala.'" (s. 69) Taşeron işçilik bir yana, tüketim ürünleri de inanılmaz paraların ülke dışına akmasına yol açıyor. Üretemeyen toplumlar, üretenlerin işçisi konumuna geliyor. Diktatör bu çöküşü hücresinde etraflıca ele alıyor, Gorbaçov'un açılımları ve ekonominin deri değiştirmesini düşünüyor. SSCB çöktükten sonra kendi ülkesi Bulgaristan gibi küçük ülkelerin hiç şansı yok. Zamanında Brejnev'in reddettiği gibi Gorbaçov da Pletkanov'un SSCB'ye dahil olmasını istemez, petrol fiyatlarının yükselmesi bunun gizli sebebidir. Küçük evlat daha başta terk edilmiş.

Mahkeme sürüyor, başsavcımızın eğitim için İtalya'ya gönderildiği sıralarda harcadığı paralar ve birlikte olduğu kadın ortaya çıkıyor, Solinsky'nin eşi adamı terk ediyor. Özgürlüğe giden yolda büyük bir kayıp. İşin bu derece çirkinleşmesi, geçmişe dayanan bir nefrete dayanıyor. Solinsky'nin babasıyla Petkanov dava arkadaşıymış, baba ortadan kaybolunca suçlunun Petkanov olduğunu düşünen Solinsky her cepheden saldırıya geçer geçmez böyle bir atakla karşılaşıyor.

Adaletin haklıyı koruyacağı, haksızı cezalandıracağı söylenir, tabii eldeki kanıtlara göre. Suçlu olduğu bilinen bir adamın ceza almaması mantıklı mı? Elde kanıt yoksa, evet. Kanıt yoksa adamın suçluluğu nasıl bilinebilir? 12 Angry Men çıkmazı diye bir şey uyduruyorum ve tersini ele alıyorum: Tümgeneralliğe yükselen Ganin, Pletkanov'un kızını öldürdüğüne dair bir belge bulur. Belgenin üzerindeki imzanın Pletkanov'a ait olduğu şüphelidir. Yine de işleme konur ve devrik diktatörün ipi çekilir. Başsavcının karısı Maria, davanın tamamen bir şov olduğunu söyleyip Solinsky'yi temelli terk eder. Dalavereden sıkılmıştır, sakin bir hayat ister. Solinsky, yediği haltla bir başına kalır. Uydurmasyonu için temel: "Belge düzmece olsa bile gerçek. Gerçek değilse bile, gerekli." (s. 124) Yakın zamanda örneklerini ülkemizde de gördük, gerekli belgeler oradan oraya uçuştu, insanlar haksız yere hapis yattı. Adalet haklının değil, güçlünün yanında.

İdamından önce diktatörün aklından geçenleri son kez görürüz. Bir-iki nesil içinde toplumun değişeceğini düşünmek saflıktır. Sam Amca her zaman sigaralarıyla gelir ve her şeyi düzer. Faşizm güçlü olsa da tam tersinin geçerli olduğunu da görmek ona yeter.

Dünya liderleri basın yoluyla Bulgaristan'ın yanında olduklarını söyler. Perde böylece kapanır.

Nine meydana yürür, diktatörün yıkık heykelinin başında ağlar. Yitirilenlerin tazmini yoktur.

Güzel bir dönem romanı aslında, meraklı okur için ders kitabı niteliğinde.

Bitirmeden önce şunu paylaşmam lazım, normalde hiçbir şey için benzerleri arasında en iyisi diyemem ama enstrümantal şarkılara gelince iş, en iyisi budur:


Grubun şusu da pek hoştur:


Başında After Words'ten bir bölüm çalınır, sonrası tipik bir Camel yolculuğu. Eloy, Camel ve Can, üçünü deli seviyorum.



Uzun geceler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder