12 Nisan 2017 Çarşamba

Dörthe Binkert - Melankoli Kadındır

Çift cinsiyetli ruh dalgasıyla erkeklerin de bir parça bu işten nasiplendiğini düşünüyorum ama Binkert sağlam geliyor: "Melankoli kadına özgü olandır aynı zamanda: Hem yaşam hem ölüm. Depresyon ise erkeğe özgü olandır: Ya yaşam ya ölüm. Erkek gerçi yaşam verir (tohumlayarak), ama kadının doğurarak yaptığı gibi aynı zamanda ölümü vermez. Tohum verir veya öldürür (savaşta olduğu gibi)." (s. 147) Gerçekleşmemiş ihtimallerle yaşananların, zıtlıkların halidir melankoli, yaratıcı olduğu kadar öldürücüdür ama ölüm de bir ihtimal olmanın ötesinde değildir. Melankoli sentezdir, duyarlılığın son noktasıdır. Yeniler, biçimlendirir, bir anlamda yaşamın ta kendisidir çünkü her şeye açıktır. Fanteziyle gerçeği birleştirir ve her şeyi yaşanmış, hiçbir şeyi yaşanmamış kılar, arındırır böylece. Durmadan akan suyu berraklaştırır, parıldatır. Yeni yaşama kapı, yeni istikamete yol.

Binkert, melankolinin sanata yansımasından tıp tarihindeki yerine kadar pek çok açıdan bu eşsiz duyguyu irdelerken bildiği yaşamlardan örnekler vererek konuyu derinleştiriyor ve -bence- okuru ne yaşadığına dair oldukça aydınlatıyor. Melankoli bir dert olduğu kadar derman da, gerçi ataerkil toplumda oldukça ketlenmiş bir durumda ama yaşanmasının önüne hiçbir engel geçemez. Vücut kimyasının değiştirilmesi, belki. Sağaltıcı yönünün bilindiğini sanmıyorum; Platon'dan Galen'e pek çok kişi melankoliyi kalıplara sığdırmaya çalıştı, dört sıvının dengesiyle kurulan sağlıklı bedenin önemli bir parçası olduğunu söyledi ve tanımlandığı gibi tedavisine yönelik adımlar atıldı. Dinler tarihinden, mitolojiden olumsuz örnekleri bulunup çıkarıldı, kederin gezegeni Satürn'le eşleştirildi, toplumsal açıdan kabul edilemez bulundu ve kadınların elinden alındı. Erkeklerin de kaybına oldu bu. "Tuhaf değil mi? Erkek depresiftir. Ama depresyon erkeğe yasaktır. Kadınlar melankoliktir, ama melankoli ve kadına özgü olan arasındaki kavramsal bağlantı silikleştirildiği, şekilsizleştirildiği ve iptal edildiği için melankolisi engellenmiştir." (s. 153) Binkert, kadına ve erkeğe hak ettiğinin geri verilmesini dilerken erkeklere duvar sarmaşığından küçük bir taç armağan etmek istediğini söylüyor. Ben alırım bir tane. İncelikten azıcık nasibini almamış erkekler sığırdır, bu da burada dursun.

Melankolinin mitolojisiyle filolojisi kol kola yürüyor, Binkert kaynağa çok yakın bir noktadan itibaren meseleyi ele aldığı için tanrılarla dilin/kültürün kesişim kümesini oldukça detaylı bir şekilde anlatıyor. Melankolinin sembollerini belirledikten sonra sanata yansımaları belirliyor, Dürer'ın ve Munch'un resimlerini bu bağlamda inceliyor ve günümüze kadarki izlerini sürüyor. Kitabın ortasında pek çok resim mevcut, inceleyip kendi melankolik çıkarımlarınızı yapabilirsiniz, kendi melankolinizle ölçüştürebilirsiniz, belki birincilik madalyasını takabilirsiniz.

Sondan başlamış oldum, epigraf olarak Rilke'nın mektuplarından bir bölüm var. "Tehlikeli ve kötü olan sadece insanın bastırmak için başkalarına taşıdığı kederlerdir; bunlar yüzeysel ve akılsızca tedavi edilmiş hastalıklar gibi geri döner ve kısa bir aradan sonra daha da şiddetle patlarlar; içte biriken bu şeyler yaşamdır, yaşanmamış, savrulmuş, yitirilmiş; insanı öldürebilecek bir yaşam." (s. 7) Melankoliyle ne yapılacağı çok önemli bir şey, başka yaşamları cehenneme çevirebileceğiniz gibi yeni bir başlangıç için güç de bulabilirsiniz melankolinizden. Sanırım yapılması gereken şu; acı zaten çekileceği için bir temiz çekilmeli ve bütün zehri akıtılmalı, o zehrin içinde boğulmalı, ölmeli, dibe inmeli. Ayaklar dibe değdikten sonra yüzeye çıkılmalı ve acı vermeyen acı bir madalyon gibi boyna asılmalı, unutulmamalı. Unutulmayacak olan kederi değil, dönüştürücülüğü, iyi yanı. Sıkışmamak, ilerleyen zamanın gerisinde kalmamak için. Geçmişten bir ölçüde kurtulmak mümkün, duygusundan kurtulmak mümkün değil. O duygu işte, sağaltıcı olan bu. Sanırım.

Kayıplar, yitirilenler, kazanılanlar, melankolinin farklı yüzlerini doğuran yaşantılar Binkert'ın asıl kaynağını oluşturuyor. Melankoliyi bir hastalık olarak değil, acı verici veya depresif olarak nitelendirilebilecek sübjektif bir ruh durumu olarak ele alıyor ve bu tanım üzerinden gidiyor. Ben bir iki örnek vereyim, gerisi ellerinizden öper.

Melankoli dönüştürücüdür dedim, başka ne dedim? Yenileyici; anıları rafa kaldırmadan önce işe yarar bir şeyleri derleyip toparlamada oldukça faydalı. Depresyon gibi değil, depresyonda değişimin mümkün olduğu duygusu yitirilmekte. Sanki bir daha hiç aşık olunmayacağı duygusu mesela, hep ve hiç. "Hep" olumlu bir şey gibi gözükebilir ama "hiç" kadar sağlıksızdır. "Hep aşık olacağım, hep mutlu olacağım, her şey hep süper olacak." Öyle bir şey olmayacak. Neyse, çocukluğun melankolisiyle başlıyor Binkert. Çocukken anılarınız var mıydı? Benim vardı; bir gün öncesi bir yıl öncesi gibi gelirdi ve önceki günün bir güzel düşünüp tekrar yaşardım, sonra duygularını ayırırdım, rafa kaldırırdım. Rengarenk bir dünya, öğrenilecek bir sürü yeni şey vardı ve yapılacak bir sürü hata da. Acımı, korkumu ve mutluluğumu hatırlıyorum, o çocuk duygusu halleri yetişkinliğe taşmadı, bozmamayı başarabildim onları. Hemen fantezilere başvururdum, genelde geçmişten doğan şeylerdi ve hayatımı kolaylaştırırlardı. Babamın yokluğunu duyumsamamam bundan olabilir; yerini hemen başka bir şeyle doldurabildim. Fanteziler çok uçarıydı ve gerçekler çok ağırdı, zıtlıklarından melankoliye yanaştım sanırım. Bazen depresif kısmı ağır basar ama genellikle güzel yanını görürüm. İyidir. Binkert da kendi babasıyla olan hikâyesini, babasının melankolisiyle birlikte kendi melankolisini tanımasını anlatıyor.

Başka, kadına özgü yaşam akışı içinde melankoli. Doğum, annelik, bakirelik, menopoz, doğurganlık. Freud'a meyillilik bariz ama özgün şeyler de var sanırım. "Erkeklerle yaşadıkları cinselliğe çok önem veren, pek çok erkekle ilişkisi olan ama diğer yandan belki de bu nedenle bir erkekle sürekli olarak ya da yakın ilişki içinde birlikte yaşayamayan bazı kadınlar tanıyorum; onlar ruhlarının temelinde kendini tümüyle vermek istemeyen bakirelerdir." (s. 59) Bir de fraulein hadisesi var, hiç sevişmemiş kadınlar. Ortak noktaları, kendi melankolilerini tanımaları, kendi kendilerini asla terk etmemeleri. Toplumsal normları bir kenara bırakalım, hatta elimizden gelse yok edelim, kadın için -bilmiş bilmiş konuşuyorum ama erkek için de- önemli olan bu.

Hiç iyi anlatamadım, siz alın kitabı da bir okuyun. Kadınlı erkekli okuyun. Kitap iyi çünkü.

1 yorum:

  1. Zübeyir1234: at pipisi at pipisi at pipisi at pipisi at pipisi at pipisi bok kaka bok kaka bok bok kaka kaka kaka bok

    YanıtlaSil