23 Ekim 2017 Pazartesi

Giovanni Papini - Kaçan Ayna

Öyküleri Düşsel Konçerto ciltlerinde okuduğumu hatırlıyorum, emin olamıyorum.

Havuzda İki Yansı: Geçmişin güzel günlerinin bir daha geri gelmeyeceğinin eğretilemesidir. Kısır bir bahçede, ölü yaprakların yüzdüğü ölü bir havuzda kendi yansımasını gören adamımız her şeyin ölü olduğu doğada kendisinin canlı olduğu zamanları hatırlamak için geçmişi yaratmaya çalışır ama başarılı olamaz. Gerçek vatanından sürülmüş kentler, müthiş bir imge bence, kentin kendisi de ölüler krallığına sürülmüştür, her şey geçmişin ayrıştırıcılığında çürümüştür, bir tek geçmiş yüzün yansıması canlı gibidir. Anlatıcının yedi yıl önceki yüzünün yansısı oracıkta bitiverir, kendisi gibi. Genç olan, yaşlıyla zaman geçirmek istediğini söyler. Geri dönmesini hep beklemiştir ve beklediği an gelmiştir, geçen yılların öyküsünü dinlemek ister. Anlatıcı kabul eder ama kendisinin canlı hali pek bön, gülünç ve sersem gelir. Başka bir zamana aittir, o olunamayacak bir yansıdan başka bir şey değildir. İnsanın kendine ulaşamayacağı noktası. Yourcenar söylüyordu; insan yarattığı bir şeye ulaşamayacağı, yaşanmış bir zamana erişemeyeceği için acı çekiyor.

Anlatıcı gençliğini öldürür, bir anlamda kendi dünyasına çeker. Aynayı parçalar, arzuyu ortadan kaldırır.

Saçma Sapan Bir Öykü: Öykünün başında anlatıcının huysuzluğu dikkat çekici; cılız vuruşlar çekingen bir insanı anlatır, kapı açılmaz. İkinci gün vuruşlar daha güçlüdür, bu kez de davranışını bu kadar çabuk düzelten birine duyulan memnuniyetsizlik kapıyı açtırmaz. Üçüncü gün yazar kendini odaya atıverir, anlatıcı için kabullenmekten başka bir şey kalmamıştır. Anlatıcı bunu anılarını yazarken yapar, Papini'nin personası olduğunu düşünürsek bu birader bir şeyler yazmazken her türlü yaşantıya açıktır; hayal eder, kovalar, yakalar, atlar, zıplar. Yazarken odasına akan yaşamın hışmına uğrar. Bir tek yazarken yaşamaz, oysa aradığı şey yaşamın ihtimalleridir. İronik adam vesselam.

Gençten bir adam yazdığı tek öyküyü getirmiştir, anlatıcıya okumak ister. Eğer öykü anlatıcının hoşuna giderse yazarı bir ay içinde ünlü yapacaktır, hoşuna gitmezse yazar kendini öldürecektir. İş burada ilginçleşir, öykü de bir nevi ayna metaforudur, aslında anlatıcının hayatını anlatmaktadır. Geçmişi, şimdiyi, her bir ayrıntı öyküde ince ince işlenmiştir. Anlatıcı öyküyü beğenmez ki Papini'niyle tutarlıdır bu, yazar intihar eder. Oradan geçmekte olan küçük bir kız intiharı görür, elindeki fındıkları yiye yiye yoluna devam eder. Absürt ve gerçek. İntiharın doğallığı ve oradalığından bahsedilecek kadar olağanüstü olan kız.

Zihinsel Bir Ölüm: Anlatıcı büyük bir olayla karşılaşmak için sıra dışı şeylerin peşine düşmese bu intihardan haberimiz olmayacakmış, hadi bakalım.

Signor Kressler aranıyor ve bulunuyor. Bu zat orijinal bir intihar etme yolu bulur, ruhunu zamanla öldürür, yaşamın içindeki ölümü keşfetmeye kalkar. Aradığını bulur, düalist felsefesinin ödülünü alır ve muradına erer. Ölü bir can. "Yaşamak için hiç durmadan isteriz, ölmek içinse hep daha az istemek, yalnızca istememek gerekir. (...) İstemek zordur, ama istememek çok daha zordur." (s. 42) Lacan'ın aynası kırılır. Kaçan Ayna nam öykü de benzer bir şekilde okunabilir.

Sen Kimsin?: Biri olmanın getirdiği sıkıntı ve biri olmamanın ölçüsüz korkusu arasında bunaltılar... Evet.

Bir bu kadar daha öykü var, hepsi benzer bir leitmotif üzerinden yürüyor. Her biri okunası.

Borges Papini için ne demiş, ona bakıyorum. On bir, on iki yaşlarında Papini'yi okuyup unuttuğundan, bunun da belleğin derin bir biçimi olduğundan bahsediyor ve ekliyor: "Şimdi, öylesine uzak olan o sayfaları hayranlıkla, gönül borcuyla yeniden okurken, kendi bulduğuma inandığım, kendi biçemimce uzamla zamanın başka noktalarında yeniden işlediğim masallar buluyorum onlarda." (s. 5) Gerçekten ikisinin de arayışı aynıdır. Bir farkla; Borges kendini suda, aynada, çölde, zamanda görmek ister, konumunu yeniden biçimlendirir, sabitler ve başka görüler arar. Papini kendini görür ve gördüğü noktada parçalar, kırar. Arayışı kırış üzerinedir, bütün replikalarını yok etmek ister. Hemen her öyküsünde karşılaştığı uçuk insanlardan -kendi suretlerinden- bir an önce kurtulmaya çalışması, kendisini öldürmesi, ağız dolusu sövmesi, kulak memesine fiske vurması bu amaçladır. Bir de şunu bırakıp gidiyorum: "Kişilerinin, sırasıyla canlandırdıkları kurmacaların dışında yaşamadıkları olgusunu öne sürerek eleştirebiliriz Papini'yi. Bu, yazarımızın onulmaz bir biçimde bir ozan olduğunu, kahramanlarının birçok değişik ad altında, onun kendi beninin yansımaları olduklarını söylemenin bir başka biçimidir." (s. 8) Papini'nin karakterleri freak show hesabı ilginç insanlardır, gerçekliklerini sorguladığımız an ihanet edeceğimiz türden. Sanırım en büyük ihaneti Papini'ye ederiz bu durumda.

Borges Papini'nin hak etmediği bir biçimde unutulduğundan kuşkulandığını söylüyor. Melankoliye ve alacakaranlığa eğilten bir çağın öykülerinin yazarı olan bu adam unutulacak gibi değil, melankoli ve alacakaranlık sürdüğü müddetçe. Borges için durum bu, iyi demiş bence.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder