7 Ekim 2017 Cumartesi

Joy Williams - İyilik

Carver'ın övgüsüne mazhar olan Williams, karakterlerini acıyla değişik yollardan baş etmeleri için kurar. Kayıpların gündelik içinde büründüğü kimlikler çeşitli; eşyalar veya başka insanlar üzerinde büyür, önemli olan onlarla ne yapılacağı veya ne yapılacağının bulunmasıdır. Bulunabilir, kesin bir çözüm sunmaz ama yaşama denklendiğinde her şey gibi bir şeye dönüşür. Bütün duygular her şey gibi bir şey, bir daha görülemeyecek birinin evin kıyısına düşmüş, geride kalan kirpiği. Mesela.

Şeref Konuğu: Kanser olan annesiyle yaşayan Helen. Saatli bomba patlamak üzere ama beklemesi daha kötü. İntiharı düşünmüyor, intihar eden arkadaşları alay konusu oldular. Tedavi sürüyor ama evden çıkmak istemiyor anne, Helen düşünüyor ve düşünceleri bütün öyküler için geçerli. "Annesi yakında ölecekti ve Helen onun evde ölmek istemesini anlayabiliyordu, gayet iyi anladığını söylüyordu ama aslında o kadar da iyi anlayamıyordu ve anlaşılması gereken şeyin bu olmadığı da zaten ortaya çıkmıştı. Ortada anlaşılması gereken bir şey yoktu." (s. 11) Bu kadar, geri kalanı bu durumun çevresinde gelişiyor. Hastalığın gerilediği söyleniyor ve Lenore ölmeyeceğini düşünüyor ama ölür, ölebilir, bu beklenen bir şeydir, yaşam akıp giderken her an başa gelebilecek bir mevzudur da insanlar bunun farkında değildir. Helen ve Lenore farkında, bu da onları öykü kahramanı yapabilecek bir özellik. Ölüm üzerine konuşurlar, Helen ne yapacağını bilir gibidir ama alışkanlıklarını sürdürmede annesi olmadan ne kadar başarılı olabileceğini bilemez. Ölümden sonra da bilemeyecektir bir süre, bunun farkındadır, bu yüzden annesinin varlığını sürdürmesini ister, onun garip sözlerini, garip huylarını kabullenmek ister ama hayatına devam edecekse onlardan kurtulmak zorundadır. Nihilist olur zaman zaman. Şeref konuğu olmanın hikâyesini anlatır Mickey, dışarıda tanıştığı bir kadın. Aynuların bebek ayı adetlerine göre bu hayvancıklardan biri beslenir, ısıtılır, sonra kurban edilir. Helen anneyi çoktan kurban etmiştir, onun kış vakti dondurma yiyişinden yazı çıkartamayabileceği düşüncesinin izlerini bulmuş olabilir, duyarlı çocuktur ama nihayetinde kimsenin ölüme dair kesin bir bilgisi yoktur. Yaşamın bitimliliğini anlayabilmek diye bir şey yoktur, saçmalığın daniskasıdır bu, yaşamın bitimliliği yaşam bittiğinde anlaşılır, gerisi eğretileme ve imlemedir. "İnsanlar ölüme dair kitaplar yazmıştı. Neden söz ettiğini bilen yoktu tabii." (s. 25)

Buluşma: Jack üniversitede adli antropolog, davaları falan çözüyor, analitik zekası bomba gibi. Miriam, Jack'le yaşıyor. Jack'in baskın kişiliği ve ülke çapındaki ünü onu boğmuyor, adamın bazı huyları ve yargılayıcılığı itici olduğundan tam bir yakınlık kurulamasa da öyle veya böyle birlikteler. Kaybolan insanları bulan Jack'i düşünür Miriam, kendi yakınlarından biri kaybolsa onun muazzam bir uzaklığa aşık olduğunu düşünmeyi tercih edeceğini, ölüsünü bulmak istemeyeceğini düşünür. Muazzam uzaklığa duyulan aşk... Kimileri sadece bunu istiyor. Miriam da bunu istediğini fark edecek.

Jack bir av sırasında kendi okunu gözüne sokmayı başarır ve beyninin işlevlerini büyük oranda yitirmesine yol açar. Bu sırada Carl ortaya çıkar, Jack'le ilgilenir. Üniversiteden öğrencisidir, Jack'e tutuktur. Miriam da geyik ayağı lambasına tutulur, lambanın kitap zevkinden görünüşüne kadar pek çok şeyi sever. Uzun bir yolculuğa çıkarlarken lambanın arkada, bagajda gitmesini istemez. Lamba bir başka ihtimaldir, olabilir olasılıktır, bunu nasıl anlatacağımı bilemedim ama şöyle; diğerlerinden daha olası bir olasılık dersem yine olmuyor, olmaya mahkum olasılık, belki. Neyse, Miriam'ın yolda karşılaştığı bir çiftten duyduğu söz de bu öykünün anahtarıdır sanırım. "Vern hayatın tek bir şey olduğunu ama kendini eğlendirmek için şekilden şekle girdiğini söyler." (s. 40) Sonuçta Carl ve Jack aracı alıp Miriam'ı geride bırakırlar, Miriam lambanın kendiliğinden yandığını görür ve küçük mucizeler de her şey gibi bir şeydir.

Marabu: Anne oğlunu gömer, onun anılarıyla mücadele edecekken eve oğlunun çeşit çeşit arkadaşı gelir. Gitmelerini ister, gelenleri içeri almamaya çalışır ama başarılı olamaz. "'Harry biziz artık, dedi içlerinden biri. 'Alışsan iyi edersin. Hikâyelerini doğru dürüst anlatsan iyi edersin.'" (s. 55) Acı her yere, Harry'nin tanıdığı ve etkileşime geçtiği her şeye dağılmıştır ve dağılanlar Harry'yi oluşturur. Zaman da Harry'dir; çalan telefonu açmayan anne, oğlunun öldüğünü bildiren telefon görüşmesini hatırlar ve bütün zamanları o ana indirger. Kalbinin kemirilmesi bitince devam edebilir, belki.

Üç öykü yeterli, fikir verebilir. Geri kalan öyküler arasında çok çok iyiler var, insanların kendilerine has dünyalarında kendilerine has tepkileriyle dolu. İnsanlar, diğerlerinin yerini alan insanlar, bunu denerken yitiren insanlar, sanki hepimiz bir başkasının boşluğunu doldurmak için yaşıyormuşuz gibi.

Yüz Kitap'a sonsuz teşekkür. Telos'a da. İkisi de gizli hazineler barındırıyor, benden söylemesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder