21 Mart 2018 Çarşamba

Walter Tevis - Dünyaya Düşen Adam

Bizimkine benzeyen bir dünyadan düştüğü için aslında kendi dünyasının henüz ayvayı yememiş versiyonuna düşen adam olarak değerlendirebiliriz kendisini. Bildiklerimiz şunlar ki onun dünyası yer çekimi bizimkinin üçte biri kadar bir dünya. Adamımız, insana çok benzeyen uzaylı yaşam formumuz bizden üç kat daha hafif. Boyu nasıl oluyor da bizimkine yakın oluyor, kütle çekimi biyomorfolojiyi bizimkinden nasıl farklılaştırmıyor, orasını anlamış değilim. En azından boy olarak, çünkü fark var. Adamımızın memeleri yok, kemiklerinin içi boş, omurgasında birkaç disk eksik falan. David Bowie'nin oynadığı filmini izlediyseniz görmüşsünüzdür bunları. Gözler kedi gözü gibi, demek ki ışığa duyarlılık var ki adamımızın Erhan Güleryüz gibi gezmesinin sebebi bu.

Thomas J. Newton, 1980'lerde Anthea'dan yola çıkıp Dünya'ya geliyor. Gemisini bir çiftçi birkaç papele sergi malzemesi olarak kullanıyor, şehir efsanelerinin etkisiyle çarpıtılmış gerçeklik yavaş yavaş siliniyor. Newton 1.90 boyunda, bembeyaz saçlı, albino benzeri bir dış görünüşü var ve gözleri masmavi. İnsan benzeri bir insan. Genetik uyum, bizim hayvanlarla olan uyumumuzdan çok daha kadim ve benzer. Panspermia dalgası sanırım. Şunu da biliyoruz, Newton'ın gezegeni bizimkine yakın, en fazla elli ışık yılı uzaklıkta. Bizim TV yayınlarımızdan uzaya salınan sinyalleri alıp kendi evlerinde televizyon seyrettiklerine, bu yayınlar da 1930'larda başladığına göre, yıl da 1980 civarı... Eh, pek uzaktan gelmeyen meteor parçaları yaşamı bu iki gezegene taşımış olabilir. Ancak tahminlerde bulunabiliyoruz, Tevis işin bilimsel kısmı hakkında neredeyse hiçbir şey söylemiyor ve anlatıyı öteki/beriki ilişkisine indirgenmiş bir biçimde veriyor. Neyse, adamımız başlarda yüzük satarak para kazanıyor ve bu işte başarılı, insanların hissettiği her duygunun karşılığı kendisinde var ve "biraz garip biri" izlenimi bırakması dışında son derece sıcak, içten, tatmin edici olabiliyor. İnsana dair olmasına rağmen nadiren karşılaşılan bir yetenek aslında; mizaca ve ruh haline göre kurabileceğimiz ilişkileri kuramayız ve kuramayacağımız ilişkileri kurabiliriz, sosyalliğin kaosu her şeye açıktır ama Newton'ın böyle bir olayı yok, o her koşulda bağlantı kurabiliyor. İnsan olmamasından kaynaklı bir kaos yönetimi. En sonda kendisini yıkan da bu olacak, insanlık dışı bir bürokrasinin kurbanı olarak.

Oliver Farnsworth'e ulaşır Newton, patent uzmanı olan bu adamın dikkatini çeker. Newton'ın elindeki birçok icadın potansiyelini gören Farnsworth, Newton'ın dudak uçuklatıcı teklifini duyunca bu garip adam için çalışmaya başlar. Kodak'ı yıkacak bir fotoğraf teknolojisi, GE'yi tahtından edecek buluşlar derken Newton kendi şirketini kurar ve para kazanmaya başlar. Bu sırada Profesör Nathan Bryce'ı da yanına alır. Bryce'ı odasında tek başına otururken görürüz önce, önünde hiçbir zaman bitirilmeyecek bir makale ve darmadağın bir masa vardır, karşısındaki İkarus'un Düşüşü'ne diker gözlerini. Bu bir metafor tabii, şiirle birlikte metnin çoğu yerinde geçiyor ama ben doğuracağı imgeleri okuyacaklara bırakıyorum. Neyse, bu Bryce, Newton'daki başka alemlerden bilim getirme olayını sezer ve birlikte çalışma fırsatı belirince kuşkularını sınayacak bir şansı da olur. Dünyayı değiştirecek bir şirket, başında pek kimseyle görüşmeyen gizemli bir adam. Newton, insanlardan çok hoşlandığını ama onların şempanzelerden daha tehlikeli olduklarını unutmaması gerektiğini hatırlatır kendine. Anthea'nın yok olmasına çok az bir süre kalmışken, geride kalan ailesinin ve diğer üç yüz kişinin kurtuluşu, icatlarından elde ettiği parayla inşasına giriştiği uzay gemisinin tamamlanmasına bağlıyken dünyalılarla girdiği etkileşimin kendisini değiştirmesinden korkar. Buradaki ince nokta şu; Newton bilimsel üstünlüğüne rağmen düşünce yapısının hemen hemen aynı olması yüzünden zaten "Dünya'nın rengine kanacak" bir halde gelir buraya. Atomik silahların kullanılacağı savaşın hazırlık haberleri televizyonlarda gösterilmektedir, insanoğlunun at koşturduğu zamanlar geride kalmak üzeredir ve kimse bunun farkında değildir. Newton, ölen gezegenindeki üç yüz benzerini bu dünyaya getirecek ve Dünya'yı yaşanılır kılacaktır.

Pek naif. Burada işlerin iyilik ve doğrulukla toparlanacağını düşünmenin anlık tatmini. Sadece anlık.

İnsanlar gibi olmamaya çalıştıkça insanlar gibi olur Newton, bütün farklara rağmen. Televizyona gömülür, durmadan cin içer, bindiği bir asansördeki momentten ötürü kemiklerini kırdığında kendisine bakan Betty Jo'nun işsizlik yardımıyla geçinmesini anlamaya çalışır ve meşhur rüyayı çözümlerken kendisi de onun içine batar. Birileri çalışır, diğerleri sosyal yardım alır ve bu düzen böylece sürer. Tevis, tüketim toplumunun heyecanını yitirmemesi için çıkarılan son modaların eleştirisini yapar böylece; giyim, eğitim, duygusal ilişkiler, hep daha iyisinin aranması, sonsuz bir arayış ve arayış süresince harcanan zaman, enerji, topluluğa uymanın getirdiği rahatlık hissi, hepsi "kentsel ve sefil bir lüks". Newton, bütün bunların arasında ilkelerine sadık kalmayı başaramayacak bir hale geliyor, insanların "imandan ve duygulardan kurdukları sallantılı yapı" aklını karıştırıyor, aklı karıştıkça cinin uyuşturuculuğuna sığınıyor. Bryce, Newton'ın misyonunu sürdürmesine yardımcı olacak yegane insan olarak beliriyor bir süre sonra; Thoreau'nun, "İnsanların çoğu sessiz bir umutsuzluk içinde yaşar," sözünü hatırlıyor ve mutsuzluğundan sıyrılmak için Newton'ın yitirmek üzere olduğu amaca sarılıyor, böylece kendi karanlık çukurundan çıkıyor ve yaşamı bir anlam kazanıyor, Betty Jo'yla sürdürdüğü ilişki de bütün çarpıklığın ortasında tutunacak bir şeyler veriyor kendisine. Buraya hemen Foucault'yla Chomsky'nin tartışmasını alıyorum; Foucault'ya göre sevgi, ahlak gibi kavramlar içinde yaşadığımız toplumun, ürettiğimiz bilimin ve medeniyetin bir parçası olarak görülmeli ama Chomsky için bunun pek önemi yok, bunlara sahip olmak yeterli ki bu bile başlı başına bir devrim, mücadele demek. Bryce kendi devrimini yapıyor, yırttığını söyleyebiliriz. Newton batıyor, CIA tarafından yakalandıktan sonra özellikle.

Newton'ın yanına aldığı adamlardan biri CIA'in bir casusu, uzay gemisinin inşasının tamamlanması yaklaşınca Newton'ı köşeye çekip olayını soruyorlar. Bürokrasinin insanlık dışılığı burada devreye giriyor; insanlar arasında bürokratik bir kişilik olarak Newton'la CIA çatışıyor ve üstün gelen CIA oluyor, adamımızın beceriksizliği sonucu gözlerindeki lensi çıkaramamasıyla -anlatıda birçok çatlak var, bence bu da onlardan biri- uzaylı olduğuna inanmayan görevliler, göz muayenesinde Newton'ı kör ediyorlar. Nadiren insancıl tepkiler veren Newton'ın muayene öncesi bağırıp çağırması, insan benzeri davranışları için artık çok geç. Şirket varlığını sürdürüyor ama Newton yok artık, amacından vazgeçmiş durumda ve kendi dünyasının yok olmasına benzer bir şekilde bu dünyanın da yok olacağını biliyor. Her şey olduğu gibi olur düşüncesiyle hiçbir şey yapmıyor, hele kör olduktan sonra.

Bryce, adamımızı aylar sonra, onca sorgulamanın yıkımını takiben bir barda buluyor. Newton kendi gezegenindekiler için soyut şiirler yazıyor, Dünya için edebi bir yenilik olan metinler kendi gezegenindekilere bir veda niteliği taşıyor. Yıkılmış biri Newton, Dünya gibi. Dünya biridir, bilirsiniz. Bence altmış yaşlarında, kel, göbekli ve yorgun. Ölmeyi bekliyor ama bir yanı da bir şeylere tutunmak istiyor. Bryce ve Newton'ın on konuşması, bu adamın iki yönünü ortaya koyuyor.

Ötekine nasıl dönüşürüz, ideallerimizden nasıl vazgeçeriz, aslında çok da farklı olmadığımızı anlamak için illa birbirimize benzememiz mi gerekir, böyle bir ton kimlik problemiyle dolu güzel bir metin. Filmi de kült, izlemenizi tavsiye ederim.

Son olarak, 2017 model bir Camel şarkısı için Soup'a göz atmanızı isterim. Çok sıkı bir albüm yapmışlar, Latimer sololarından Dredg gazına geçen şarkılar var, potpuri gibi. Çok iyi. Müthiş sözlerini de şuraya bırakayım:

"How can it be that pride is what you favor? Why can’t you see that love is what we came from? Now that we’re gone -can you see it’s fading? Pray all you want, now we’re going. Now that we’re gone. can you see its fading? Now that you see: no-one did deceive you. Say what you want. Nothing’s changing. Pray all you want, now we’re going.

How you see what I’ve become. Something you will never know. It’s how you show just how you love. It’s holding on, or letting go. Now we see, just what you are. Hell, you never tried."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder