26 Temmuz 2018 Perşembe

Kjersti Skomsvold - Hızlandıkça Azalıyorum

Saudade bir duygu, tanımı şu: "Uzaktaki veya kaybolmuş bir kişiye ya da nesneye duyulan melankolik özlem. Hep orada, yüzeyin hemen altında atan, yasla karışık umut. Muğlak bir özlem var ama vazgeçiş ve geçmişin sevinçlerini hatırlamanın keyfiyle karışmış." (s. 240) Kolektif'ten çıkan Duygular Sözlüğü, yitirilenlerin hissettirdiklerini farklı kültürlerdeki yansımalarıyla birlikte ele alsa da pek çok duygunun arasında nokta atışı yapan bir tek bu var. Gülten Akın, "acının eşiğini aşmak" olarak imler bunu, acının bir ötesinin "yasla karışık umut" olması son çizginin gerçekten bitiş çizgisi olduğunu, ötesinde aşılan duyguyla bağlantılı başka bir duygunun olduğunu gösteriyor. O yas hep oradadır, zaman geçtikçe yanında başka yaslar da birikir. Yeterince çözemediğimiz zaman tortuları görürüz, dibe inerler. Yük ağırdır ama bir kez oluştu mu zevk verir, tabii bir noktadan sonra. Daha zevkli olan şey, bir şeyleri başka türlü yapabilecekken yapmamanın sonucu olarak ortadan kalkan alternatif gerçekliklerin düşüncesi. Burada da öncekinin tersi bir durum var sanırım; eşik aşıldığında korkunç bir mutsuzluk doğar, öfke de doğar. İkisinin arasında bir yerlerdeyiz; iyi ki yaptık ve keşke yapmasaydık. Sanırım daha çok "keşke yapmasaydık".

Belli bir eşiğe ulaşmadan muhasebeyle uğraşmak doğru değil, kaçırılan çok şey olabilir. Hesap yanlış çıkar muhtemelen. Bir şeyin içindeyken onu görmek mümkün değil, daha da içine girmek gerek. Mathea son noktada, belki tam ortada ve odağa dönüşür dönüşmez o da izleyenlere bakmaya başlıyor. Anlatıcı rolünü buna uyduruyorum, Mathea bir boşluk ve boşluğun gözleri var. Etrafı kırışık, yetmiş yılın rüzgarını yiyen bir yüzde ne kadar çizgi birikmişse her birinin anlatılacak bir hikâyesi var, Mathea çizgilerinin hikâyesini anlatıyor. Çok sevdiği, çocukluk aşkı olan eşiyle ayrılışının, sonrasında eşinin ölümünün ardından, Epsilon'la geçen onca yılın dökümü yapılabilir hale geliyor. Hiçbir zaman odak olmayan, insanlardan uzak duran ve toplumsal çözülmenin hızlandığı bir çağda korkularını var ederek yaşayan Mathea için sayım vakti. Bilincinin parçalarında birikenler bir bir sayılacak, Epsilon'la geçen yaşamıyla yalnızlığını kıyaslayacak ve yaşlılık, ölüm, sevgi, aşk gibi hayatın temel kavramlarını bu parçaların arasından söküp birleştirmeye, yeni bir şey oluşturmaya çalışacak. Yeni bir yaşam algısı arayışı, bir başınalığı kabulleniş, sessiz bir isyan. Ne için yaşanıyordu, bunu kim hatırlayacak? Mathea bile hatırlamayacak, sadece o anki konumuna gelene kadar yaşadıklarını gözden geçirecek. "Geriye kalan azıcık yaşamımı, onunla ne yapacağımı bilene kadar saklayabilmeyi isterdim." (s. 12) Anlamlı bir şey düşünme çabasıyla dalınan uykudan acıkmış olarak uyanmak gibi küçük olaylardan kaç dünyaya ulaşılır, bu durum neler çağrıştırır, üzerinde saatlerce düşünülecek bir mevzu. Denge isteği beliriyor; sözlerin karşısına birkaç parça peynir konmalı. Epsilon'un yokluğu, yol üstünde öylece bekleyip Mathea'yı her gördüğünde saati soran adamla tartılmalı. Gündelik olaylarla yılların ötesine uzanan acılar birbiriyle ölçülmeli, fazlalıklar törpülenmeli. En sonda gördüğümüz bu.

Mathea'nın çok ince biri olduğunu söylemek gerek, sokakta yürürken etrafındaki yapraklardan doğurduğu düşüncelerle zamanın içinde kaybolup başka bir yerden çıkabilir, çocukluğunu izleyebilir ve geri döndüğünde her şeyi yerli yerinde, hiç değişmemiş olarak gördüğünde kabullenebilir; nereye giderse gitsin kendisine dönecektir. Çok parçalı kendisinin her bir bölümü için ayrı bölümler kurulmuştur, metnin birçok parçası Mathea'nın farklı açılardan izlenebildiği pencereler olarak düşünülebilir. Birbiriyle ilgili bölümlerdir bunlar, gerçi Mathea'nın izin verdiği ölçüde. Aynı apartmanda oturduğu June'un ve annesinin anlatı içindeki rollerini metnin sonlarına doğru öğreniriz, başta sadece komşu olduklarını biliriz. Her şey ortaya dökülmez, anlatılmayanların anlatılanlardan daha sesli olduğu hikâyelerdendir bu. Adım adım kurulur. Norveç'in soğuğu, sokakların ıssızlığı, insanlarla iletişim kurma çabasının "artık hiçbir şeyden emin olmayan" biri tarafından gösteriye dönüştürülmesi, Schopenhauer'ın düşünceleri üzerinden Epsilon'la sürdürülen sohbetler, iz bırakmış ne kadar an varsa hepsi hikâyenin içindedir.

Çocukluklarında birbirlerinde buldukları şey yaşlılıkta nasıl kaybolur, yasın daha derin bir boyutu var mıdır, bunların cevabı Mathea'da. Epsilon tam bir mantık insanı, emekli olmayı bekliyor ki Mathea'yla daha çok zaman geçirebilsin. Bunu Mathea bekliyor galiba, Epsilon'un böyle bir niyetinin olup olmadığını söylemek zor. Hareketli biri olduğunu söylemek zor, eşine göre daha çözümleyici ve sakin. Eşiği içinde taşıdığı söylenebilir, bir şeyin olmasını bekler gibi geçirdiği yıllardan sonra komşu kadınla kurduğu ilişkinin sebebini sadece olabilirliğe bağlamasına bakarsak yaşadığı şeyin kendisine yetmediğini, daha da yaşamak istediği düşünülebilir. Zaman içinde bir kök çürüyor, iki insanın arasına azalan ihtimaller giriyor ve nihayetinde kopuş gerçekleşiyor. Arkadaşlık da ortadan kalktığı için, belki de empati kurmakla uğraşmadığı için Mathea'nın keşfetmesini bekliyor Epsilon, belki de hiçbir şey söyleyemeyecek kadar yorgundur, uzun süre beklediği emeklilik de pek bir şey değiştirmemiştir, kendini bir başkasının yanında bulmuştur. Mathea'nın bu durumu Monty Hall Problemi'yle anlatması ve ikisi arasında geçen enfes diyalog çok basit bir çözüm sunuyor aslında: Kapıyı değiştirirseniz kazanma şansınız artar ama keçiyi/ilk tercihinizi bırakmış olursunuz. Bir şeyi seçtiğimizde diğerlerini yitiriyoruz, Mathea'ysa yitemeyecek kadar seçilmiş durumda. Epsilon'da tükenen yakınlığı diyalogların soğukluğundan, yaşama bakış açılarının farklılığından sezebiliriz. Geriye bir tek eşyaları kalmıştır, öylesi bir yalnız gidiştir onunki. Ölümünün şiirselliği de bir yalnızlıktır ama bu kez Mathea açısından. İmgeler uçuşur, üzüntü yüz farklı biçime bürünür. Eşyalardan, nesnelerden kurtulmak gerekir, yaşlılığın ve üzüntünün işbirliğine karşı koyamayacak kadar yorgundur Mathea, Epsilon'dan kalan saati yol kenarında sürekli saati soran adama verir. Ne kadar çok verirsek o kadar özgürmüşüz, Mathea bu özgürlüğü tanıdı böylece. Epsilon'un hayaleti ortalarda gezinmeyecek, bir süre sonra.

Yaşlılıkla mücadele. Mathea, kendinden sonra arkada kalacak eşyalarını düşünür ve onlar için bir sandık hazırlar. Bir eşya dökümü müddetince hikâyeler birikir, nesnelerin dünyasına derinden bakılmasa da "yeni" anılara yer açılmış olur. Bir zamanlar birbirini sevmiş iki insanın yaşadıkları, konuşmaları, ölümün bir durak öncesinde hatıraları oluşturan maddeden tekrar yaratılır. Şimdiyi yaşamanın gerekliliğini söyleyen Epsilon'a karşı albümlerine özenle bakan Mathea. İki farklı insanın paslanmış tutkusu ölüm gibi bir şey olsa gerek. 45 Years'taki hüznün bir benzeri.

İşe Yarar Bir Şey'de geçen "hiçbir sözcüğün 'turuncu'yla kafiyeli olmadığı" bahsi bu metinden alınmıştır. Gerçi Skomsvold da Holst'tan çarpmış. Aslında bu bir çocuk şarkısından veya bir söylenceden geliyor olabilir, bilemiyorum. Sonuçta böyle bir bilgi var ve vereyim bence. Verdim gitti.

Norveç, canım memleket. Skomsvold, inceliğinden öptüğüm.

1 yorum:

  1. Şu aralar okumayı düşündüğüm bir kitaptı. Faydalı bir yazı oldu benim için

    YanıtlaSil