11 Ekim 2018 Perşembe

José Saramago - Kopyalanmış Adam

Aynaya bakıyorum, metaforlarından sıyrılmış haliyle olduğu gibi karşımda duruyor ama aynalığı kalmamış, baktığımın bir ayna olduğunu bilmiyorum, karşımda olabilecek bütün olasılıklar duruyor. Ayna ihtimallere dönüşüyor, aslında ben dönüşüyorum, ben kendi kendimin ihtimallerinin tekilliğinden başka bir şey değilim. Bana bakıyorum, gördüğüm şeyi -nihayet, yirmi beş yıldır bilinçli bir şekilde baktığımı düşünürsek- seviyorum. Zamanı ortadan kaldırıyorum, kipler siliniyor, kendi kendimin olumuyum. Yüzeyi hatırlar hatırlamaz olumum yitiyor, ben bu değilim. Ben hiçbir zaman kendime ulaşamayacağım, ona -kendime- bakmaktan başka bir yakınlığım olmayacak. Orada olduğunu bildiğim bir aykırım. Orada kalmalı, ihtimalin gerçekleşmesi onu bu dünyaya getirecek, olduğumu unutamayacağım için ikimizi birden yaşamak zorunda kalacağım. Aynanın varlığını aklımdan hiç çıkarmazsam hiçbir geçiş olmaz, hiçbir geçit açılmaz, dünyaların ayrımı sağlanır.

Kopyalanmış Adam, yüzeyin unutulmasını anlatır. İhtimaller kaosunun yaşamı işgal etmesini de anlatır. İkinin teke inme güdüsünü, asıl bunu anlatır. Enemy adıyla filmi de var bu romanın, canım Jake Gyllenhaal oynuyor. İsim güzel, ihtimallerin düşman olarak düşünülmesi mantıklı, olabileceklerin ve olmayanların verdiği huzursuzluğun toplamını replikamızda bulabiliriz, eğer kendimiz bir replika değilsek. Bundan nasıl emin olacağız? Olamayacağız, pek bir şeyden emin olamayacağımız gibi. Diğerimiz de emin olamayacak, diğerinin keşfedilmesiyle başlayan bir sürecin olabilirliğini Saramago'dan bileceğiz. Keşifle birlikte domino taşlarının yıkımını ne yaparsak yapalım engelleyemeyeceğimizi bileceğiz, farkına vardığımız karmaşa, paydaşlarını da işin içine katarak bir düzene oturmak isteyecektir. Saramago'ya göre -anlatıcıya göre demek daha doğru, anlatıcı ikide bir anlatıyı böler ve kendisinin rolünü, hâlâ orada olduğunu hatırlatır- bu düzen arayışı kurmacaya da yansır, düzene kavuşma çabası içinde pek çok beklenmeyeni de taşır, her şey olur, çözüldüğü düşünülen problemler sonraki adımlarda tekrar belirir, problemlerin aslında doğal akışın bir parçası olduğu anlaşılır, anlatının sürprizlerle kesilmesi oluşun doğasında vardır, anlatıcı bir kurmacanın taşıdığı ani dönüşleri, tatsız sürprizleri, kısacası kurmacanın kendisini yaşamın doppelgänger versiyonu olarak ele alır, Tertuliano Máximo Afonso'nun António Claro'yla ilişkisinin bir benzeri olarak.

Afonso depresyonda, tam olarak şu durumda: "İçinde bulunduğu durumu daha iyi anlayabilmek için başından bir evlilik geçtiğini, neden evlendiğini evliliği boyunca bir türlü hatırlayamadığını, boşandıktan sonraysa ayrılmasının ardındaki nedenlere kafa yormayı bile istemediğini söylemek yeterli." (s. 9) Çok kişisel bir şey ama söylemeliyim, birkaç ay önce aynı durumda olduğum için Afonso'nun ilk taşı fiskeleyip zincirleme yıkıma yol açması oldukça anlaşılır bir şey, zira insan anlam arayışına giriyor ister istemez, bir sabit arıyor, sürüklenmediğini bilmek veya en azından kendini buna inandırmak için. Anlatıcı hemen araya giriyor burada, karakterinin garipliğinin depresyon kaynaklı olduğunu söyleyip Saramagolaşıyor hemen; yakın geçmişte depresyondan mustarip olan başka karakterlerle de karşılaştığını söylüyor. Diğer romanlara göndermeler geliyor ardından, nüfus işlerinde çalışan bir memur, tarihi tahrif ederek alternatif bir tarih yaratan adam, adının ve soyadının baş harflerini bildiğimiz bir ressam, meşreplerinin Afonso'nunkiyle aynı olduğunu söyleyip kayboluyorlar. Bu tür araya girmelerle pek sık karşılaşıyoruz, Saramago oyuncu bir anlatıcı olarak varlığını ortaya koyuyor ve hemen aradan çekilip hikâyeye devam ediyor. Proustvari bir havası da var, Afonso'nun video kaset dükkanında çalışan adamla, kopyasıyla ve diğer pek çok insanla münasebetleri o kadar derinlikli olmasa da benzer bir biçimde anlatılıyor, böylece Afonso'nun çarpık gerçekliğini daha yakından görebiliyoruz. Neyse, Afonso lisede çalışan bir tarih öğretmenidir ve altı yıldır sürüklenmektedir. Memnuniyetsizdir. Maria da Paz'la olan ilişkisini sürdürmek için hiçbir çaba harcamaz, kadının sabrına dayanır. Kadın, adamdan sevgi sözleri duymak, adama yakınlaşmak ister ama Afonso aradaki mesafeyi kaldıracak durumda değildir, kadınla arasına belirli bir mesafe koyar. Her şey belirli bir uzaklıktan iyidir, ta ki izlediği bir filmde kendisini görene kadar. Okuldan, pek de muhabbeti olmayan bir matematik öğretmeni, izlemesi için bir film önerir. Afonso filmi izler, uyur ve gecenin bir körü uyanır. İçinde bir sıkıntı vardır, sanki evde kendinden başka biri varmış gibi. Hemen televizyonun başına geçer, kaseti takar ve filmi tekrar izler. Burada bir hatayı düzeltmem lazım; kitabın arka kapak yazısında filmin kendi kendine oynadığı söyleniyor ama böyle bir durum yok, Afonso filmi kendisi başlatıyor ve izliyor. Sonrasında António Claro'yu, filmdeki adıyla Daniel Santa-Clara'yı görür. Filmin çekildiği tarihte kendisi de filmdeki gibidir, bıyıklı ve daha genç. Bir insan aynı anda iki farklı yerde bulunamayacağına göre, Afonso'nun bu adamı bulmaktan başka çaresi kalmaz, bahsettiğim domino etkisinden ötürü.

Saramago'dan edebiyat dersi almak isterseniz, bir anda karşınıza çıkan fikirleri kaydetmenizi öneririm. Bir tanesini ansızın patlatıyor adam, üzerine kafa yorduğum ve pek de hoşlanmadığım bir mevzunun mimarı; serbest dolaylı anlatıcı. Anlatıcının sesiyle karakterin sesinin birbirine karışmasının edebiyat tanrıları tarafından yasaklanması gerektiğini söylüyor anlatıcı, iyi ediyor. Bir sesin bir kişiye ait olmasını istiyorum sanırım, kişisel tercih.

Afonso'nun arayışı başlar; yapım şirketinin filmlerini kiralar, izler, replikasının adını oyuncu listesinden çıkarmaya çalışır, yapım şirketine mektup yazar ki bu mektup olayı Maria da Paz üzerinden yürür, replikanın çok sonra Maria da Paz'a ulaşmasına yol açar bu durum. Nihayet adama ulaşır Afonso, adamla görüşür, problemi ortadan kaldırır ama ayna işte, problem yer değiştirir, Claro için yaşam işkenceye döner bu kez. Bağlantıların çok sıkı yapıldığını söyleyemeyeceğim bu noktada, Claro'nun Afonso'ya sarmasında sebeplerin yetersiz olduğunu düşünüyorum. Claro, Maria da Paz'la yatmak istiyor ve bunun sebebi sadece bir kızgınlık, bir öfke, kendisi bile tam olarak açıklayamıyor bunu, belki bir anlığına başka biri olabilme çabası, birçok sebep olabilir ve daha derinlikli anlatılabilirdi belki, anlatıcının odak noktası Claro da oluyor bir süre sonra, Claro'nun yaşamını daha hassas bir mercekten görebilirdik ama bunu tercih etmemiş Saramago, düğümü ortaya atıp çekilmiş. Varlıklarını irdelerlerken her ihtimal geliyor akıllarına; ikiz olabilirler, DNA'ları aynı olabilir, özün ikiye bölünmesinin sebepleri sayısız diye düşünüyoruz biz de, sonra Afonso'nun evine gelen telefonu, izlendiğini hissetmesini düşündüğümüzde -Saramago çok kısa bir şekilde değinir bunlara, neredeyse görünmeyecek ayrıntılar bunlar- ikiden fazla olabileceklerini anlarız, ki ikiden fazladırlar ama mevzu bu ikisi üzerinde döner.

Hikâye adım adım ilerlerken iki aynının kimlik değiştirip değiştiremeyeceklerine, aynılardan biri ortadan kaybolduğunda diğerine ne olacağına ve bunun gibi pek çok meseleye kapılıp gideriz, insanın ne olduğunu anlamaya çalışırız, başka bir insanla kıyaslayarak. Sıkıntı şurada ki kıyaslananlar bir. İnsan kendi parçalarını kıyaslıyor aslında, bir iç monolog dönüyor, her şeyi bir iç monolog gibi okuyabiliriz, zaten Saramago diyaloglarını ayırmıyor, söylenen her şey arka arkaya, virgüllerle dizili bir şekilde beliriyor, tek bir ağızdan çıkıyormuş gibi. Biçim de müsait, Saramago insana kaotik biçimlerin bozduğu bir aynadan bakıyor. İnsanın kendini bozduğu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder