31 Mayıs 2019 Cuma

İ Munyol - Değişen Kahramanımız

Askerde şimdi adını hatırlayamadığım bir adam vardı, terhisime yakın bir zamanda gelmişti. Rizeli, Gürcistan'da çalışırken babası, "Git ulan askere," deyince aramıza düşmüş. Renkli göz, turuncuya yakın saçlar, bembeyaz ten, tam o toprakların çocuğu. Dobra da bir herif, lafını esirgemiyor, yanlışa yanlış diyebiliyor. Başına iş alacaktı tabii, aldı. Adam dedim de yirmilerinin başında bir çocuk, atik bir herif. Yemekhaneye verdiler bunu, tabldotları yıkıyor ama tekrar tekrar yıkatıyorlarmış sindirmek için, adam önce bir iki söylendi, birkaç gün sonra da isyan etti. Üst devreler bunu çekti, konuştular, Rizeli kendisine haksızlık yapıldığından başka bir şey söylemiyor. Bizden yana bakıyor, biz leş kargaları sesimizi çıkarmıyoruz, gitmemize az kaldı ya. Neyse, bu adamı itip kaktılar biraz, sonra adam gitti bölük komutanıyla konuştu. Adamın postasıydım, üst devreleri çekip söylediklerini duydum. Yumuşatarak aktarıyorum: "Bu herifi kontrol altına alamıyorsanız size alt devre muamelesi yapayım, bu herif sizin yerinize geçsin." Akşama Rizeliyi gördüm, dolaplara vuruyorlardı adamı. Araya girdik bu kez, bıraktılar. Sonrasında ne olduğunu bilmiyorum, sıracılığa uyum sağlamamış olabilir. Uzun dönemdi üstelik, bir yıl oradaydı yani. Bir de poşet vardı, bizim gibi kısa dönem. Muhasebeciymiş adam, daha ilk günden, "Ben oryantasyon dönemindeyim, kalkmıyorum lan!" diye bağırmış sabahın köründe. Adam koğuşun işlerini yapmıyor, kimseyi sallamıyor falan. Şahin'di adı, şimdi hatırladım. Karşı bölükteydi, "Bokçular" diyorduk onlara, vidanjörle kışlaların boklarını çektikleri için. Kıbrıs, kanalizasyon sistemi yok. Neyse, Şahin'i komutanları da "adam" edememiş, "Ben haklarımı ve görev tanımımı biliyorum, onun dışında hiçbir şey yapmam," demiş. Vidanjöre verdiler bunu, üstü başı boklansın da yola gelsin diye. Bir akşam geldi, vidanjör işini yaparken gaza biraz fazla basmış, hortum kontrolden çıkınca milletin üstü başı bok olmuş. Adam kahkahalarla anlattı bunu, sonra diğerlerinden dinledik, döveceklerdi herifi. Sonunda terhis oldu gitti, ayrı mevzu ama demek istediğim şey, onca zorbalığın arasında korkuluk gibi durduk, hiçbir şey yapamadık, askeriyenin doğasına hemen uyum sağladık. Kusursuz bir koyunduk, söylenen her şeyi yapıyorduk, elime sopa alıp milleti döve döve uyandırdığım zamanı hatırlayınca beni tehdit eden komutana sövüyorum ama en çok kendime sövüyorum, böyle bir eziyetin parçası olduğum için. Yapabileceğim şeyler vardı, başıma iş almayayım diye yapmadım. Komutanla konuşabileceğim şeyler vardı, yine yapmadım. Üst devrelerle alakalı hiçbir şey yapmadım, onun dışında elimden gelen her şeyi yaptım. Alt devre poşetlerden birini sevmiştim, edebiyat öğretmeniydi o da. Ben gitmeden önce komutanla konuşup revircilik işini ona devrettim. Askerliğinin rahat geçtiğini düşünüyorum, geçen yıl doğan oğluna benim adımı vermiş, çok duygulanmıştım. Askerlikten geriye kalan iki duygudan biri bu, diğeri de korkunç bir utanç ve suçluluk duygusu. Uzunca bir süre baş edemedim, yeni yeni kendime geliyorum. Bu yaz dört yıl olacak, sıyırıp atamadım üstümden. Atmayayım da zaten, belki bundan sonra daha iyi biri olmamı sağlar.

Minyatür bir dünya, kurallar, iktidar, kolaylıkla yönetilebilen kitle, benzer ortam Munyol'un kurmacasında birebir mevcut. Güney Kore'deki baskıcı rejimin okul versiyonu, sembolleştirilmiş hali. Politikanın bütün kirli işleri taşradaki bir okulda, okuldaki sınıflardan birinde kusursuz bir şekilde hayata geçiyor, on beş yaşlarında bir çocuk sınıfa kök söktürüyor resmen. Olay 1950'lerde geçiyor, Liberal Parti hükümetinin son dönemleri, halka korkunç dayatmaların isyanlara yol açtığı zamanlar. Bizim on iki yaşlarındaki tıfıl anlatıcımız Byongte Han, babasının punduna getirilip taşrada bir memuriyete itelenmesiyle birlikte Seul'deki güzel ortamı, demokrasinin işlediği okulunu bırakıp kasabanın okuluna kaydoluyor. Başkentteki pırıl pırıl öğretmenler ve öğrenciler yok kasabada, herkes derdest, kıyafetler eski ve lekeli, yoksulluk kol geziyor. Byongte bu ortama alışmaya çalışıyor, sınıf arkadaşlarını tanımak için gözlemde bulunurken Sokde Om nam bir elemanın kendisini çağırdığını duyuyor. Gitmiyor bizimki, Seul'de sınıf başkanının emir verdiği görülmüş şey değil, dolayısıyla yerinde kalıyor ve Sokde Om'un iktidarının köklerini ilk bu vakada görüyoruz. Byongte Seul'deki ortamla yeni ortamını kıyaslıyor, muktedire boyun eğip eğmemeyi düşünüyor ve Sokde Om'un yanına gitmiyor. Konuşuyorlar biraz, tanışıyorlar ama yine de bir şekilde Sokde Om'un baskıcı yönetimini kabullenmiş gibi görünüyor başta. Tabii yaşadığı ilk olayın ardından mevzuyu babasına açıyor. Baba dürüstlükten şaşmayan bir adamken katakulli sonucu rahat yaşamından olduğu, ailesini yokluğun içine sürüklediği için iktidarın üstünlüğünü kabul etmiş durumda, oğluna sınıf başkanına uyması gerektiğini söylüyor. Anne de benzer bir tutum geliştiriyor, sınıf öğretmeniyle konuştuktan sonra Sokde Om'un iyi bir çocuk olduğunu söylüyor, oğlundan arıza çıkarmamasını istiyor. Sokde Om kusursuz bir sistem kurmuş, öncelikle sınıf öğretmeni çocuğun yönetiminden memnun, hemen hiçbir şeye karışmıyor. Bizim komutan gibi. En tepeden onayı alan çocuk istediği gibi at koşturmaya başlıyor tabii. On altı yaşında bu, diğerlerinden daha büyük ve sosyal zekası yaşıtlarına göre çok ileri. Bazı çocuklardan eşyalarını alıyor, bazılarından haraç topluyor, ödevlerini yaptırıyor çocuklara falan, her türlü nane var bunda. Byongte en başta karşı çıkmaya çalışıyor, elemanın açığını yakalamak için haftalarca uğraşıyor ama ne zaman öğretmenine gidip şikayet etse öğretmen Sokde Om'u tutuyor. Byongte giderek dışlanıyor, oyunlara alınmıyor, kavgalarda dayak yemeye başlıyor. Ağır ağır büyüyen bir zulüm, korkunç. En sonunda pes ediyor, sistemi yıkamayacağını görünce rahat etmek için Sokde Om'un huyuna gidiyor ve çocuğu sevmeye başlıyor. Bu dönüşümün ve benzeri dönüşümlerin anlatımları detaylı, güruhtaki bireyin psikolojisini anlamak için süper kaynak.

Byongte pes ettiği noktada öğretmeninin görüşlerini paylaşmaya başlıyor. Son şikayette öğretmen çocuklara boş kağıt veriyor ve sınıfta dönen işleri yazmalarını istiyor, isim vermeden. Çocuklar Sokde Om'u şikayet etmek yerine Byongte'yi şikayet ediyorlar, zavallı çocuk kara koyun oluyor hemen. Uyum sürecinden sonra Sokde Om'un nimetlerinden faydalanmaya başlıyor, mamalanıyor. Oyunlar, dövüşler, dersler, her şey yoluna giriyor. Zinciri takıyor eleman, Sokde Om için resim yapıyor ve çocuğun resim dersinden iyi notlar almalarını sağlıyor. Bazı çocuklar sınavlarda doldurdukları kağıttan kendi isimlerini silip Sokde Om'un ismini yazıyorlar, böylece Sokde Om okul birincisi oluyor her yıl. Kusursuz bir sömürü sistemi, nöbetleşe kötülük ve nöbetleşe iyilik, sürüye dahil olunca problem yok. Sistem nerede patlıyor, yeni bir gocuklu celep çıkıyor ortaya, o zaman. Bu yeni mezun öğretmen insanlığını henüz yitirmediği için sınıftaki havayı alıyor, sözlüye kaldırdığı Sokde Om'un bir halt bilmediğine kani olunca yazılılardaki yüksek notlardan işkilleniyor, sonra çocuğun ipliğini pazara çıkarıyor tabii. Sokde Om okulu bırakıyor, yolda denk geldiği çocukları dövüp okula gidememelerine yol açıyor. Öğretmen bu duruma çok kızıyor, çocukları dövüp Sokde Om'a karşı çıkmalarını söylüyor. Bizim zorba dayak yiyor bir güzel, piyasadan tamamen siliniyor. Doğan otorite boşluğu çeşitli çatışmalara yol açıyor, demokrasi kültürü gelişmediği için kavga edenlerin yanında eski düzeni özleyenler de var, yeni bir Sokde Om çıkar diye umut ediyorlar. Okul bu hay huyla bitiyor.

Son bölümde otuz yılın ardından gelen öz eleştiri mekanizması çalışıyor. Byongte okulu bitiriyor, tam o sırada isyan çıkıyor ve yönetim değişiyor. Daha iyi bir gelecek ufukta gözüküyor ama Byongte doğru tercihler yapmıyor, yaşamı zorlaştığında kişisel Sokde Om'unu arıyor içten içe. Sopanın altında mutlu ve huzurluydu, emirleri -ki emir yok aslında, sistemin sürmesi için yarı istençli boyun eğme var- yerine getirmekten başka bir yükümlülüğü yoktu, hayatı çok güzeldi. O zamanlar. Sorumluluklarının arttığı yetişkinlik zor geliyor ona, yarı özlem ve yarı kızgınlık içinde anlatısına nokta koyuyor.

Demokrasi nedir, tiranlık nedir, bazı şeyler nasıldır ve nasıl olmalıdır, bu tür şeylerin merkezde olduğu bir novella, son derece başarılı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder