Aslında Dylan'ın yaşamını I'm Not There süper anlatıyor. Woody Guthrie'nin faşistleri öldüren gitarıyla oradan oraya yolculuk yapan küçük çocuk, Rimbaud, eş, baba, orada olmayan onca kimlikten sadece birinin gölgesi görülebiliyor, uçucu bir varlığın ardında bıraktığı izler belli belirsiz, sadece şarkılar somut, şarkıların ötesinde her şey akışkan. Dylan'ın benimsediği herhangi bir fikir yok. Folk tuttuğu için başlarda folk müzisyeni ama en başından beri rock'n'roll yapmak istediğini söylüyor. 60'ların protest gençliği şarkılarını meydanlarda hoparlörlerden dinlerken herhangi bir politik görüşünün olmadığını, anlık duyguları yakalayıp şarkılarına tıkıştırdığını anlatıyor, buna benzer pek çok sözü var. Ne yana çekilirse ters yana gidiyor, istediği gibi yaşamak, çalmak ve söylemek istiyor, tek istediği şey bu. Hristiyanlık temalı üç albümünde, bu üçlünün öncesinde ve sonrasında yaptığı albümlerde bu görüşünün hayata geçmiş biçimlerini görebiliriz, düşüşe geçtiği 80'li yıllardan tekrar yükseldiği 90'lara, yaşanıp yaşanmadığı kimilerince şüpheli olan motosiklet kazasından Baez ve Susan'la yaşadıklarına kadar hayatındaki pek çok olay, pek çok dönem şarkılarının biçimlerini, uzunluklarını, enstrümantal ağırlıklarını etkilemiş, müziğe bir iş gibi yaklaşmış olsaydı işi formülize edip aynı formatta albümler yapabilir, geçmişin silik bir figürü olarak varlığını sürdürebilirdi ama Dylan'ın en gölgedeki albümünden en iyi albümüne kadar tüm albümleri iyidir, Dylan kendi kendini tekrar etse bile iyidir, zira Dylan'ın kendisi sürekli yenilenen, değişen bir kaynaktır. Bunu kendisi de dile getiriyor, şimdi beş yüz sayfayı tarayıp bulamayacağım ama şuna benzer bir şeyler söylüyor işte: "Kimseyi dinlemedim, bazı şeylerin yanlış olduğunu bile bile yaptım, bazen yanlış yapmak doğrudur." Uydurdum ama onun sözlerine benzedi. Burnunun dikine gittiği için sahnede rezilliğe varan performanslar da sergilemiş, binlerce insana tek bir ağızdan şarkılar da söyletmiş Dylan, hatta konserlerdeki şu çakmak, telefon ışığı olayı ilk kez bir Dylan konserinde yaşanmış. Bir balad, ışıklar sağa sola sallanıyor. Hangi şarkıyla başladı bu gelenek acaba, "Idiot Wind" mi? Yakışırdı. Dylan'ın en kişisel şarkılarından biri. Çok hüzünlü bir kopuşu anlatıyor, majör akorlarıyla minör duyguları taşıyor, öyle bir şey.
Baykal'ın kısa bir değerlendirmesi var başta, Dylan'ın müziğinin dört ana kaynağı olduğunu söylüyor: Yankee, Southern Poor White, Cowboy ve Black. Göçmenlerin müziği günümüzde bile dinlediğimiz türleri yarattı, kuzeylilerin şarkıları daha çok doğayla girişilen mücadeleyi, insanın doğa karşısındaki konumunu anlattı, Dylan da bunları alıp kendi zamanının ruhuyla birleştirerek bir üst seviyeye taşıdı denebilir. Baykal her bir albüm için ayrı bir bölüm oluşturmuş, bu bölümlerde hem albümle, hem de albümün hazırlanışı sırasında Dylan'ın yaşadıkları ve düşündükleriyle ilgili röportajlar var, onlardan birkaçında Dylan geleneğin içinde yetiştiğini, zamanının müzisyenlerini pek dinlemediğini ve çocukluğundan beri Little Richard'a özendiğini söylüyor. 1980'lere doğru elektronik müziğin ağırlıklı olarak kullanılmaya başlanmasından pek memnun değil, bunun doğallığı öldürdüğünü söylüyor. Dylan'ın albümlerini kaydetme biçimi ilginç, tek başına çalıp söylediği albümlerin dışında müzisyenleri stüdyoya topluyor, hemen hiç prova almadan şarkıları çalmaya başlıyor ve müzisyenlerin kendisine ayak uydurmalarını bekliyor. Genellikle kusursuz olarak çaldıkları ilk seferi kaydediyorlar ve üzerinde pek oynamadan albüme koyuyorlar, bir albümdeki gülüşme seslerini hiç atmamışlar örneğin. "One More Cup of Coffee"nin ilk nakaratındaki arızayı da olduğu gibi bırakmış mesela Dylan. Tamamen analog, doğal bir sound -Baykal buna "seda" diyor, bence hoş bir karşılık ama yaygınlaşmadı, bu yüzden de tutmadı" istiyor, bu yüzden biraz zor bir adam. Yapımcıların, diğer müzisyenlerin isteklerine genellikle kulak tıkıyor, gerekirse sert tartışmalara giriyor ve bildiği yoldan sapmıyor.
Hayat hikâyesine ve albüm süreçlerine değinmeden birkaç ilginç hadiseyi aktararak bitireceğim. Araya bu kitapta yer almayan birkaç şeyi de alayım.
* 1956'da liseden sınıf arkadaşlarıyla birlikte müzik yaparken okulun müdürü gelerek mikrofonunun fişini çekiyor. Baykal, okul müdürünün Dylan'ın ilk eleştirmeni olduğunu söylüyor, güldüm buna. Sonradan garip aksanı, garip sesi ve garip stili yüzünden sıkça eleştirilecek olan Dylan'ın daha öğrencilik zamanlarından şerbetlendiğini söyleyebiliriz. Dünyayı takmamaya o yıllarda başlamış açıkçası. Annesinin isteğiyle üniversiteye gidiyor ama okulu bitirmeden New York'a yollanıyor. Ailesiyle yaptığı pazarlıklar sonucunda yaşamından bir yıl "koparıyor", eğer bir yıl içinde kayda değer bir başarı sağlayamazsa dönüp okulunu bitirecek ve Ortabatı'nın sıradan tiplerinden birine dönüşecek. İyi ki tutunuyor New York'ta, önce büyük saygı duyduğu Woody Guthrie'nin ailesiyle ahbaplık kuruyor, sonra büyük singer-songwriter'ın son zamanlarını yaşadığı hastaneye giderek idolüyle tanışıyor, hatta Guthrie şarkılarını Guthrie'ye çalıyor. Ardından Judy Collins'le birlikte takılmacalar, sonra hayatını değiştiren Joan Baez'le tanışması. Baez, konserlerinde Dylan'ı sahneye çıkartıp kendisini göstermesini sağlıyor. Söylediğine göre Dylan'ın ünlü biri haline geleceğini duyduğu zaman hiç inanmamış, bir garipmiş Dylan, sesi garipmiş, görünüşü garipmiş, büyük biri olacağına ihtimal vermemiş kısacası. Sonradan yürüyor Dylan ve Baez'e yaptığı vefasızlıklar bini aşıyor.
* Donovan'la muhabbeti. Donovan'a pek hoş davranmıyor açıkçası, adamı klozete atmaktan falan bahsediyor. İlginç bir şey daha, Donovan'dan bir şarkı çalmasını istiyor Dylan. Donovan çalmaya başlıyor, ortamdaki herkes kıkırdıyor çünkü şarkının bestesi, Dylan'ın bir şarkısının bestesiyle aynı. Dylan besteyi nasıl yaptığını soruyor, Donovan eski bir folk şarkısından esinlendiğini söylüyor ama şarkı Dylan'ın. Garip bir şey.
* Bir ara Grateful Dead'e girmek istiyor Dylan, kayışı kopardığı 80'li yılların sonlarında. Oylama yapılıyor ve grup Dylan'ı almıyor, zaten neden alsın? Bu daha da garip.
* The Beatles'ın elemanlarıyla ve Eric Clapton, Mark Knopfler gibi diğer müzisyenlerle yaşadıkları da ilginç.
Bir dünya hikâye, röportaj ve yorum var kitapta, Dylan'ın şarkılarını sevenler için on numara kaynak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder