Can'ın "Kısa Modern" serisinin ilk kitabı, Ergin Altay çevirisi. Bu uzun öykü ilk kez 1927'de yayımlanmış, Bulgakov kesik yemeden üç yıl önce. Sovyet toplumunun eleştirisinden ziyade morfin bağımlılığının ve tayga sendromunun birleşiminden oluşan bunaltının ölümcüllüğünü anlatıyor Bulgakov, ucu bucağı olmayan bir coğrafyadaki küçücük bir yerleşim yerine sıkışan Sergey Polyakov'un günden güne eriyip gitmesinin anlatısını kuruyor, iki tekniği birleştirerek. Anlatıcımız Doktor Bomgard'ın taşra kasabasından kente tayininden boşalan yeri dolduran Polyakov, tıp fakültesinden arkadaşı olan Bomgard'ın yanında iyileşmek için çabalayana kadar iş işten geçmiş oluyor, geldiği gibi ölüyor Polyakov, geride günlüğü kalıyor. Metnin neredeyse tamamını bu günlük oluşturuyor, Polyakov'un aşk acısından ve kardan başka pek bir şeyin görünmediği topraklardan kurtulma biçimi yavaş yavaş beliren bir yıkımdan ibaret. Birilerine faydalı olacağını düşündüğü için günlüğü olduğu gibi yayımlıyor Bomgard, kısa süren vicdan muhasebesinden sonra kendi sıkıntılarının yanı başına koyuveriyor günlüğü. Artırılan etki. Bomgard da bir şeylere bağımlı olabilirmiş sanki, taşrada yaşayan insanların bağımlılıktan başka bir eğlencesi, ne bileyim, uğraşacak bir şeyleri yokmuş gibi. Oysa mutlu olduğunu söylüyor Bomgard, 1917 kışının kar fırtınalı, coşkulu günlerinde olabildiğince mutlu. Taşradaki gibi görev yükü bütünüyle üzerine binmiş değil, iltihaplar için bir doktor, kırıklar için başka bir doktor, ayrıca her şey için feldscher nam, resmi tıp eğitimi almamış sağlık görevlileri var. "Ah, ne harikadır büyük hastaneler, tıkır tıkır işeyen bir makine gibi! Ölçüsü önceden belirlenmiş yeni bir vida olarak girmiştim makineye ve çocuk bölümünü devralmıştım." (s. 11) Sistem güzel işliyor, hoş. Adamımız kitap okumaya başladığını da söylüyor, tıpla ilgili akademik kitaplardan James Fenimore Cooper adlı ABD'li yazarın romanlarına zıplıyor, ilginç bir detay bu da. Zaman çabuk geçiyor sonuçta, 1918'in Şubat ayı geliyor, Bomgard taşrada kendisinin yerine kimin geldiğini merak ediyor bu sırada, hiçliğin orta yerinde çalışmanın kendisine iyi geldiğini, zorluklara katlanarak daha da güçlendiğini düşünüyor, günlüklerden anladığımıza göre o sıralarda Polyakov büyük acılar çekerken Bomgard mutlu bir şekilde yaşamını sürdürüyor. Aslında Polyakov'un görev yaptığı yer her açıdan daha zengin olsaydı morfine sarmayacaktı diye düşünebiliriz, Bomgard'ın sıkıntılarının gölgesinden başka bir şeyle karşılaşmasak da taşranın dışarlıklı bir insanda yarattığı tahribatı seçebiliyoruz. Gelen mektup da bunu gösteriyor, 11 Şubat'ta Bomgard'a mektup geliyor, Polyakov bir günlüğüne çağırıyor Bomgard'ı, yardım istiyor. Probleme değinmese de kendisine Bomgard'dan başka yardım edecek kimse olmadığını, zaten kimseden yardım isteyecek hali de olmadığını söylüyor. Bir günlük mesafe, Bomgard başhekimden izin alıyor, ertesi sabah yola çıkmadan önce uykuya dalıyor ama sabahın köründe kapı vuruluyor, Polyakov'u getiriyorlar. Bekleyemeyip getirmişler, az sonra son nefesini veriyor, defteriyle birlikte. İntihar mektubunda ölümünden kimsenin sorumlu olmadığını ve insanların morfine karşı dikkatli olması gerektiğini söylüyor.
Gerisi günlük. 1917'nin Ocak ayında başlıyor mevzu. 21 Ocak'ta kar fırtınasından hiçbir şeyin görülmediği yazıyor bir tek. 25 Ocak, çok parlak bir günbatımı, migren nöbeti ve 1 gramlık morfin, ilk doz. Bir şey olmayacağını düşünüyor Polyakov, her şey böyle başlıyor. 3 Şubat'ta gazetedeki bir haber var, opera sanatçısı konserlerini sürdürüyor, Polyakov kadının adi ruhlu olduğunu düşünüyor, aşık olduğu genç doktoru -Polyakov yirmi beş yaşında, Bomgard da yirmi yedi- bir yılın ardından terk edip giden bir kadına sayıp döktüğü bölümleri yırtıp atmış, iki-üç sayfa. "Yaşadığım aşk faciasından önce hayat dolu biriydim." (s. 27) Anna Kirillovna, Polyakov'un yardımcısı olan hemşire giderek artan dozlar karşısında önce şaşırıyor, sonra dehşete düşüyor ve solüsyonları hazırlamayı reddediyor, Polyakov iyileştiği zaman Kirillovna'yla evlenebileceğini söylüyor ama her şey kötüye gidiyor. Kendi kendine dikkatli olması gerektiğini söylüyor Polyakov, sonra saçmaladığını düşünüyor. Ruh hali giderek bozuluyor, tutarsızlaşıyor falan, işini sadece morfin aldıktan sonra yapabildiğini görüyor. Hırsızlığa başlıyor, algıladığı dünya giderek çarpılıyor, sanrılar görüyor. Kirillovna adamı iyileştirmek için elinden geleni yapıyor, tehdit bile ediyor ama olmuyor bir türlü, Polyakov kokaine geçiyor bu kez. Aşk acısı, sendromlar, her şey kayboluyor, morfinmanlık anlatının odağına oturuyor. Moskova'ya gidip bir doktorun müşahedesi altında tedavi görmeyi kabul etse de kıyafetleriyle ve hastaneden çaldığı maddelerle geri dönüyor. Göründüğü başka bir profesörün tavrı ilginç, Polyakov'un yalvarmaları karşısında durumu üstlerine raporlamayacağına söz veriyor, bu biraz zorlama ama gayet de olası. Bunların hepsi Bomgard'ın yeri boşalmadan önce gerçekleşiyor, Bomgard kente gittikten sonra yerine gelen Polyakov'un paçayı çoktan kaptırdığını anlıyoruz.
"Ey insanlar! Kimse yardım etmeyecek mi bana? Kendime acımaya başlıyorum. Biri bu satırları okuyacak olursa beni cıvık ve samimiyetsiz bulacaktır. Neyse ki kimse okumayacak." (s. 50)
Kısa bir süre sonra Bomgard'ın gözünden gördüğümüz olaylar yaşanacak ve Polyakov ölecek, Bomgard arkadaşının defterini yayımlayacak, son.
Elli sayfalık bir uzun öykü. İyi bir anlatı. Dönemin tıbbi ortamları ilgi çekici, Sovyet taşrasının ölümcül sıkıcılığı bunaltıcı, Polyakov'un yaşadıkları tedirgin edici. Arka kapakta Bulgakov'un bu metni savaş sonrasındaki morfinmanlık deneyiminden yola çıkarak yazdığı söyleniyor, bu da dikkat çekici. Bulgakov'un diğer metinlerini düşününce klasman daha düşük ama yine güzel. Evet.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder