19 Ocak 2020 Pazar

Ray Kurzweil - Bir Zihin Yaratmak: İnsan Düşüncesinin Esrarı

Kurzweil, İnsanlık 2.0 adlı tuğlasında -orijinal adı The Singularity is Near, Paul Allen "The Singularity Isn't Near" makalesiyle Kurzweil'ın öngörülerini eleştirmiş ama bu incelemede Kurzweil cevap vermiş Allen'a, tekilliğin yakında geleceğini söylemiş falan, bence bu ara bilgiler bir an önce sona ermeli, kapıyorum- tekilliği enine boyuna anlatıyor. Teknolojinin üstel bir hızla ilerlemesi, beynin çalışma prensiplerinin çözümlenmesi gibi olaylar bizi nihayetinde tekilliğe ulaştıracak gibi gözüküyor. Şimdi hatırlamıyorum, Kaku'nun alıntı yaptığı bir adam biyolojik bedenlerimizin evrimin halkalarından biri olduğunu ve bu halkaya orta vadede bir yenisinin takılacağını, bunun bir zorunluluk olduğunu söylüyordu. Gerçekten de ortalama 80 yıllık bir yaşam süresi giderek yetersiz hale geliyor, bir konuda kazanılan uzmanlığın işlevselliği bu gelişme hızıyla birlikte sorgulanabilir durumda. Hiç doğru olmayacak ama kafadan bir hesap yapayım, süper zeki olmayan bir insan elli yaşında alanında uzman, yan alanlarda da iyi bir bilgi birikime sahip oluyor diyelim, zihinsel aktivitelerini daha kaç yıl boyunca en üst seviyede tutabilir? Onca birikimin bir anda yok olduğunu da düşünelim. Analitik zekası muazzam ölçüde gelişmiş, yapacağı daha onlarca deney, yazacağı onlarca makale vs. olan biri ölüyor, ölümüne kadar yazdıklarının dışında başka bir şey kalmıyor geriye. Korkunç. Tekillikte hiçbir şey kaybolmak zorunda değil, Transendence'ta olduğu gibi dijital ortamda var olabilen bir beyin, birkaç beyin, öğrenmeyi ve araştırmayı sürdüren binlerce beyin müthiş bir sıçrama yapmamızı sağlayabilirdi. Kurzweil bu tür bir ölümsüzlüğü arıyor işte, seksenine gelirken günde yüzden fazla destekleyici hap alarak tekilliği görebilmeyi umuyor. Milyon dolarlar harcıyormuş adam haplara, üstelik muhtemelen göremeyecek tekilliği ama kurduğu şirketlerle yeni teknolojilerin bulunması için durmadan çalışıyor, her gün spor yaparak bedenini dinç tutuyor, kısacası zihninin hiçliğe karışacağı ânı geciktirmek için fiziksel olarak elinden geleni yapıyor, düşünsel olarak da, düşünüyor işte. Zihnimizin kuantum fiziğinden hallice olduğunu söylüyor, biyolojik benlik üzerinden yapay zekâların muhtemel benliğini kurguluyor, kişiliğin hikâyeler üretilerek bir arada tutulmasından yola çıkıyor -asıl bilinç boşlukları sevmiyor bence, fügden mustarip insanların çektikleri işkenceleri bilir misiniz, bireysel tarihin bir kısmı bomboş, hiçbir şey yok, travmatik bir olay olsun veya olmasın, orada bilinç için sağlıksız bir boşluk var ve dolmuyor, beynin lobları arasındaki bağlantıların kopmasıyla birlikte aslında gerçekleşmeyen olaylar için gerçekmiş gibi hikâyeler anlatılması da bunun bir parçası, kısacası delirtici bir şey, kapıyorum bunu da- ve hikâyeler için gereken örüntülerin nasıl imal edileceğinden bahsediyor. Elimizdeki teknolojiler, bilimde kat ettiğimiz yol bunu mümkün kılabiliyor nihayetinde, son elli yılda nörobilim resmen uçtu, eskiden beynine metal boru saplanan hastaların annelerini tanımamaya başlamaları büyük bir gizemdi örneğin, insanlar kendilerini peygamber olduklarına inandırıp, üstelik buna kendileri de inanıp kitleleri peşinden sürükleyebiliyordu, artık beyindeki hemen her arızayı saptayabilen zımbırtılar mevcut, beynin yapısı mikron mikron çıkarılıyor, neokortekste kurulan devreler fotoğraflanabiliyor falan, muazzam bir gelişme. MIT ve CalTech'in ortaklaşa geliştirdiği patch-clamp robotu sinirsel dokuları tarayabiliyor, kontrol kalemine benzeyen mikroskobik bir aletin beynimde gezinip düşüncelerimi taradığını görmek korkutucu olduğu kadar heyecan verici bir şey. Başka bir ilginç detay, neokortikal bağlantıların yapısı bir ızgarayı andırıyor. Düzenli sıralar halinde üst üste binmiş bağlantılar düşünün, çiplerdeki gibi. Nispeten yeni bir olay bu görüntüleme olayı, Kurzweil bu iki yapının birbirine oldukça benzediğini gördüğü zaman delicesine heyecanlanmıştır diye düşünüyorum.

Emily Dickinson'ın şiirlerinden bir bölüm almış Kurzweil, beynin gökyüzünden daha geniş olduğuna dair bir bölüm. Güzel bir başlangıcın ardından zekâmızın biyolojik mirasımızın çok ötesine geçebileceği fikri geliyor. "İnsan zekâsının tarihi, bilgiyi kodlayabilen bir evrenle başlıyor." (s. 1) Sabit değerlerin yanında kuantum var, oradan sicim teorisi gösteriyor kendini derken makroyla mikronun buluştuğu nokta hâlâ karanlıkta, bulunmayı bekliyor, Kurzweil evrenin ve insanın yapısına kısaca değinerek ivmelenen geri dönüşler kanununa getiriyor mevzuyu, sıçramalar halinde ilerleyen bir yapı bu. Belli kaynaklarla bir noktaya kadar ilerleyebilen bilim, paradigma değişimiyle geriye dönük bilgilerini bir üst aşamaya uyarlayıp kaldığı yerden ilerlemeye devam ediyor. Zihnin şekil tanıma teorisiyle birleştiriyor bu kanunu Kurzweil, neokorteksin basit algoritmasını açıklayıp bir sonraki aşamaya atlama hazırlıklarına değiniyor. Bu incelemede algoritmanın yasaları ele alınıyor daha çok, beynin işleyiş biçimi odakta. "Bu kitabı yazarkenki amacım, beynin ne kadar karmaşık olduğunu anlatan milyonlarca alıntıya bir yenisini eklemek değil; sizleri beynin basitliğinin gücüyle etkilemektir. Bunu yapmak için; tanıma, hatırlama, bir şekli tahmin etme gibi neokortekste milyonlarca kez tekrar edilen basit ve becerikli mekanizmaların, düşünce çeşitliliğimize nasıl yol açtığını anlatacağım." (s. 8) Dünyadaki düşünce biçimlerinin nasıl şekillendiğine dair Kurzweil'ın verdiği Darwin örneği kilit bir noktada duruyor, Charles Lyell devasa yer şekillerinin su akışıyla biçimlendiğini söylediği zaman başta alaylarla karşılaşıyor ama sonrasında görüşleri kabul ediliyor. Darwin, Lyell'ın ses getiren düşüncelerini biyolojiyle birleştiriyor, fikirlerini güçlendiriyor, gerisini biliyoruz. Türlerin Kökeni'nde Lyell'a teşekkür ediyor Darwin, tıpkı sonrasında kendisine teşekkür edildiği gibi. Einstein'ın meşhur formülünü nasıl ortaya çıkardığı da var, Kurzweil bilimin basamak basamak ilerleyişini iki örnek üzerinden anlatarak kendi fikirlerinin temellerini de göstermiş oluyor bir açıdan, hemen ardından düşünme üzerine düşünmenin temel olgularını incelemeye başlıyor. Çocukluğundan itibaren bilgisayımla zihin arasında gördüğü benzerliklere bakalım. Anıların ardışık ve sıralı olduğunu söylüyor, bunu sonradan Turing'in sıralı işlem bilgisayımına bağlayacak, ardında von Neumann'ın rastgele erişim hafızasıyla destekleyecek ve zihnin imitasyonunun teoride mümkün olduğunu söyleyecek. Bunun için örüntü tanıma teknolojilerinin geliştirilmesi gerektiğini söylüyor ki kendi şirketleri bu iş üzerinde başarılar kazanmış zaten, Siri örneğin, Kurzweil'ın ve ekibinin icadı. Siri'yi geliştirme, ses tanıma teknolojisini ortaya çıkarma aşamalarına genişçe bir yer ayrılmış, Wittgenstein'ın dil-felsefe üzerine düşüncelerinden Chomsky'nin zihin-dil kuramlarına pek çok ögenin teknolojik karşılıkları anlatılıyor. İşin özeti şu ki yapay zekâ, bilgisayımın zihinsel karşılığını olabildiğince kusursuz bir şekilde uyguluyor. Bunun için biyolojik parametrelerin yanında -DNA, gen, ne varsa hepsinin işleyiş prensipleri ele alınmış- bunların yazılımsal karşılıkları olan çalışmalar da yüklendiğinde, kısacası karma bir yapı oluşturulduğunda insanın sahip olduğu bilişsel yetilerin -örüntü tanıma, soyut düşünce vs.- bir tık üstünde işlem kapasitesine ulaşılmış. Ne hoş. Bütün bunların yanında özgür irade problemi bütün heybetiyle ortada duruyor. Kurzweil'a göre özgür irade var, tersini gösteren bütün verilere rağmen onca belirlenmişliğin, beynin karar mekanizmasının kendi kendine işleyişinin ardında kalan bölge özgür iradenin varlığı için yeterli. Rüyalar için neokorteksin boşluğu doldurması deniyor, korkunun amigdala tarafından hormonal biçimde salgılanmasıyla birlikte neokorteks bir nefes alıyor, engellenmiş davranışların baskısı için bir çıkış yolu olan rüyaların işlevini yerine getirecek yazılımın üretilmesi mümkün. Bütün teknolojik ıvırın zıvırın yanında evrimsel gelişme de varlığını sürdürüyor, yapay zekâ kodlandığı biçimiyle gelişmeyi ve değişmeyi sağlayabiliyor, böylece sabit bir olgu olarak varlığını sürdürmek zorunda kalmıyor.

Hormonlardan duyulara, etik ve ahlâki ikilemlerden geleceğin hukukuna kadar pek çok meseleyi ele alıyor Kurzweil, muhtemelen göremeyeceğimiz bir dünyanın çizgilerini açığa çıkarıyor. Çok iyi. İnsanın nereye gidebileceğini merak ettiğim için okuyorum ben, meseleye biraz olsun ilgi duyanlar için süper metin.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder