2 Mayıs 2012 Çarşamba

Füruzan - Gül Mevsimidir

Can'dan çıkanını bilmiyorum ama Bilgi'nin eski baskısından okunmamalı. Füruzan'ın ayrı ayrı kareler sunan paragrafları yok, tek bir paragraf halinde arka arkaya dizilmiş cümleler. Olmamış.

Şöyle güzel bir sabaha uyanınca hoş bir kahvaltı, hoş bir dizi, değil mi sayın kariler? En güzeli bunlardır, değil mi? Çok affedersiniz, bok bunlardır sayın kariler. En güzeli mükemmel bir kitabı bitirmek, bu işi yapmak için de geceden aşağı yukarı 20 sayfa falan bırakmaktır. Ancak homini gırtlak zaten. Kınıyorum.

Mesaadet Hanımefendi, yetmişlerini aşalı çok olmuş bir hanım. İstanbul'da, sahibi olduğu apartmanda üç torunu, oğlu ve geliniyle birlikte yaşıyor, bir de hizmetçiler var. Bir pazar sabahı başlıyor uzunöykü, öğleden sonra gibi bitiyor.

Başta Mesaadet'in sülalesine, İzmir'e gidiyoruz. Dürrüzadeler'den Mesaadet. Annesi Perran Hanımefendi. Sözlüsü Sermet Vasıf Bey. Aşık olduğu adam Rüştü Şahin. Ölü.

Ailecek zenginler, babasının mağazası var, deli iş yapıyor. Tarlaları varmış, satmışlar. Babasının dava vekilinin oğlu bu Rüştü Şahin. Zeki bir genç. Mesaadet'e aşık oluyor. Mesaadet de aşık buna. Yunanlılar işgal ediyor İzmir'i sonra, Rüştü Şahin savaşa gidiyor kendi isteğiyle. Dönemiyor. Sevmediği bir adamla evleniyor Mesaadet, İstanbul'a yerleşiyor. Sonra duygusuz, ruhsuz bir yaşantı. Seksene merdiven dayamış, huysuz bir kadın haline geliyor.

Kabaca böyle, şimdi derinlemesine bakarsak şöyle.

Burjuva ya Mesaadet, Rüştü'yle evlenmesi sıkıntılı tabii. Fakir bir aileden geliyor Rüştü. Perran Hanımefendi servet yönetmeye, aile yönetmeye alışık, duygularını kaybetmiş bir anne. Kızının Rüştü'yle evlenme düşüncesini aklından bile geçirmiyor. Mesaadet'se kurtulabilir bir insan o sıralarda, daha 17 yaşında bir kız. Rüştü'nün şöyle bir sözü var:

"'Mesaadet', demişti, 'böylece kaçsan evlensek, zengin kızı yoksula kaçtı olur. Eğer savaştan sonra asıl hak sahipleri yerine gelirse, sevdiği adamla evlendi, doğruyu yaptı diyeceklerdir. İlk söz gerçi önemli değil ama, ikincisi çok önemli. Bunu dedirtmeliyiz. Anca sevilenle yaşanılacağını da öğreteceğiz bilmeyenlere, birçok yapacaklarımızla birlikte. İzmir'in dört bir yöresinde dağ ateşleri yanıyor. Orta Anadolu'da kadınların, çocuklarının ölümüne ağlamaya vakitleri yok. Sen bir beni tutturmuşsun. Canının çektiğine, her şeyin hemen olmasına alışmışsın. Bekleyeceksin, herkesle birlikte mutlu olacağız.'"

İşte sınıf çatışmasına vurucu, kısa bir örnek. Ailenin Rüştü Şahin'e bakışı olumsuz değil, olumlu hiç değil. Tamamen kayıtsızlar. Bir ara Rüştü'nün babası, çocuğunun zeki olduğundan, Darülfünun'a yollamayı düşündüğünden bahsediyor, Mesaadet'in babasının cevabı şu: "Kardeş, biz okuduk da mı zengin olduk? Onun da eli ekmek tutsun, bak biz nasıl tuttuk." Rüştü'nün tuttuğu yolun bir çıkışı var kendi düşüncesine göre. Döndüğünde her şey değişmiş olacak, asıl hak sahipleriyle paylaşılacak zenginlikler, paralar falan. Bu rüyanın iki ayrı yıkılışı var. Biri, Rüştü zaten savaşta ölüyor. Mesaadet'in gitmemesi için yalvarmalarına, "Gitmezsen de savaş kazanılacak," demelerine aldırmıyor, gidiyor. Davasına inanmış bir adam, ne ki dönmek kısmet olmuyor. İkincisi de dönenler... Savaştan dönenleri büyük bir heyecanla izliyor Mesaadet, fakat Rüştü aralarında değil. Bir süre sonra dönmeyeceğini anlıyor, yıkılıyor. Reküyem Fore Dırim. Zafer kazanıldıktan sonra savaştan dönenlerle ilgilenilmiyor, sanki zaferi onlar kazanmamış gibi. Meydanlarda coşkulu konuşmaları yapanlar yine zengin kesim, işgalde malları yağmalanmasın diye toprağa hazine gömenler. Düzen aynen devam ediyor. Rüştü dönseydi bile istedikleri gibi olmayacaktı belki.

Mesaadet'in yalnızlığı da bir başka boyut. Aşık olduğu, bütün kalbiyle sevdiği adamın ölüsü bile gelmiyor geri. Konuşacağı kimse yok, yarı deli bir dadı olan Edadil'den başka ki onunla bile konuşulmuyor. İşte bu noktada kaybediyoruz Mesaadet'i; umutla dolu o genç, güzel kız bedenen olmasa da ruhen çöküyor. O artık bir ölü kadındır.

"Deli, tutkun Mesaadet, İzmir'de bırakılmıştı. Boş bir konakta, bakımsız, örümceklenmiş piyanosuna yaslanıyordu. Ben, vapurun güvertesinde, gözlerime basan yaşların buğuları ardında acıyla izliyordum onu. İzmir'de kalan küçük Mesaadet'e çok yazık oldu diyordum kendime."

İstanbul'a gitmeden önce babası tarafından sözlendirilmiştir, üç dört dil bilen bir bürokrat beyle. Arada sevgi yok, görev icabı yapılmış çocuklar var. "Kokusuz çiçeklere benziyorsun," diyen bir koca... Mustafa Kemal'in beğenisini kazanmış bir kadın Mesaadet, Atatürk, "Gazi" onun için. Öylesine güzel bir kadın. Kokusu Rüştü'yle beraber kaybolmuş.

İstanbul günleri bir servetin yönetiminden ibaret. Servetin yönetimi, zenginlikler ve incelikler. Burjuva incelikleri, adetleri, Mesaadet'in her şeyi olur. Kocası erken ölür, bir serveti yönetmek ona kalır. Yaşlılıktan yatağa mahkum olmuştur beş yıldır. Hizmetçisi vardır, uzunöykünün ortalarında ayrı bir bölüm vardır, italik. O bölümde Mesaadet'i dışarıdan, hizmetçinin gözünden görürüz. Kendi cümleleri, kendi düşünceleri yoktur artık, bir garip, huysuz kadındır Mesaadet. Harikalar odasında her şeye söylenen bu kadın, büyük abdestini yapmak için hizmetçisine muhtaçtır. İnsanlara muhtaçtır daha doğrusu, kaba insanlara, "köylülere" muhtaçtır.

Bir de Nedim var, torun. Komünist galiba. "Burjuvaların acıları olmaz," diyor, "Başkalarının yoksulluğu üstüne şato kurulmaz," diyor. Mesaadet beğenmiyor kendisini, o ne bilir yoksulluğu havalarında. Kendi de bilmiyor ya, çürümüşlüğünün son evresinde olduğunu gösterir bu.

Kitabın kapağında İstiklal Madalyası var, Rüştü Şahin'in.

Füruzan'a özgü spiral anlatı var yine. Çağrışımlarla bir geçmişe gidiyoruz, bir şimdiye geliyoruz. Bir bakıyoruz, Rüştü var yetmiş yaşındaki Mesaadet'in odasında. Bir bakıyoruz, meğer annesi olmuş Mesaadet. Süper.

Ellerinden öpeyim Füruzan, büyük keyif aldım okurken. Okuyun bence. Hı hı. Bir sonraki kitabımız Wittgenstein'dan. İyi künner.

1 yorum:

  1. Tesadüfen keşfettim blogunu. Okuma zevklerimin örtüştüğü nadir kişilerdensin sanıyorum. Yazılarını zevkle okudum. Ben de bloguma beklerim. :)

    http://golgeliyol.blogspot.com/

    YanıtlaSil