28 Temmuz 2013 Pazar

Peride Celal - Melahat Hanım'ın Düzenli Yaşamı

Peride Celal, geçtiğimiz ay hayatını kaybetti. 97 yaşındaydı.

Yazarlığa romantik, komikli romanlarla başlamış. Romantikli olanları sanıyorum Kerime Nadir çizgisinde. Komikli olanlar hakkında hiçbir bilgim yok. Bende dört adet kitabı var, giriştim. Benim sınırım dört. Mesela Latife Tekin'in üç kitabı var bende, o yüzden hiç okumadım. Mustafa Kutlu için aynı kural geçerli olmadı, çünkü çok merak ediyordum kitaplarını.

Melahat Hanım'ın Düzenli Yaşamı: Melahat Hanım, kocası ölünce İstanbul'a taşınır. Eşyalar alır, evi istediği gibi dekore eder, arkadaşlarıyla buluşur falan. Artık hayatını istediği gibi yaşayabilecektir. İzmir'deki cehennem dolu günleri hatırlar ara ara. Ulu orta zortlayan, geceleri olanca alkol kokusuyla üstüne çöken kocası aklına gelince yeni yaşamına daha sıkı sarılır. Yanından bir gölge geçene kadar.

Olay şu: Yeni bir hayata beyni yakıp sıfırdan başlayamıyoruz ne yazık ki. Geçmişten kalanlar ne kadar yoğun olursa kötü anıların canlılığı da o kadar gerçek oluyor.

Ağaç: Metinde O. Henry'nin bahsi geçiyor. Son Yaprak'ta ressam bir dayımız, camdan görülen bir ağacın son yaprağı düşünce öleceğini düşünen bir kız için yaprak çiziktiriverir bir tane. Kız yaprağın düşmediğini görür, yaşar, dayıysa ölür. İroniyi kes. Neyse, bu hikâyede hediye edilen bir ağaca ölümüne bağlanan bir amcamız var, O. Henry'yle bağlantı buradan geliyor. Evet. Bu kadar. Ağaç konuşmaya başlıyor falan. Kafayı yemek süper bir şey. Etrafta akıllı birileri olmadığı zaman tabii.

Açık Oturum: Türkiye'nin tırto halini anlatan daha derli toplu bir hikâye okumadım.

Evlere temizliğe giden Selvi Hanım, evin hanımıyla konuşurken bir tanıdık vasıtasıyla televizyona çıktığını söyler. Sanıyorum Siyaset Meydanı gibi bir program. Eğlence burada başlıyor; konu her şey. Bir tarafta din, diğer tarafta Atatürk. Profesör hanımlar, türbanlı kadınlara falan çatıyor. Birileri birilerini dinsizlikle suçluyor, yobazlıkla suçluyor. Şamata. İşte bizim hizmetçiye uzatıyorlar mikrofonu, kısaca, "Ekmeğin peşindeyim aga, gerisini bilmiyorum," diyor. İki taraf da kadını sahiplenmeye çalışıyor. Rezillik. Konuşmasını çok beğeniyorlar, haftada iki gün programa çıkması için teklif geliyor. Kadın işi bıraktığını söylüyor hanımına, artık televizyon yıldızı o. Böyle bir şey. E tabii Osman Bey'i, Feridun Bey'i hatırlıyor insan ister istemez.



Toz Duman: Bir ada panoraması. Genç bir kadın, yaşlı bir kadın. Yaşla birlikte sıkıntılar değişiyor, ada değişiyor, insanlar değişiyor. İki neslin değişimle imtihanı gibi.

Karşılaşma: Bu tarz hikâyeleri çok seviyorum ben, Erhan Bener'in de vardı böyle bir tane. Eskinin aşıklarının yıllar sonra karşılaşması. Adam, kadını ziyarete geliyor. İhtilal zamanlarından birinde, adam kaçmış, uzun yıllar yurt dışında kalmış. Evlenmiş falan. Kadın, adamın kaçabilmesi için gelen askerlere silah çekmiş, işkenceye uğramış. Adam dönüyor işte yıllar sonra. Kadın kırgın, adam bir görevmiş gibi görüyor mevzuyu. Adam gidiyor, kadın kocasına anlatıyor olayı. Rahatlıyor.

İskele: Eski dostlarına adamış bu hikâyeyi Celal. Bir mekan epilogu. Adada bir çay bahçesi miydi, öyle bir şeydi. Bu çay bahçesinden görülebilen kişilere, olaylara dair, yine panoramik bir hikâye. Çok hoş.

Güzel başlangıçtı, sevdim ve devamını getireceğim. Bir gece şarkısıyla gutbay bulu sıkay diyorum, iyi günne.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder