18 Temmuz 2015 Cumartesi

Andrey Platonov - Can

Can, ruh ve köle manasında. Asya'nın bitmez bilmez çöllerinde yaşayan bir halkın adı. Susuzluğu ve açlığı özütüp yaşamını sürdüren insanlar için gereksinimlerin bir önemi yok. Seviyorlar ve çoğalıyorlar, yapabilecekleri en kolay şey, tek şey bu. "Yine de yer yer aileler halinde de yaşıyordu insanlar; böyle durumlarda birbirlerine karşı duydukları sevgiden başka şey kalmıyordu ellerinde çünkü ne doğru düzgün yiyecekleri, ne geleceğe ilişkin umutları, ne insanı eğlendiren cinsten bir mutlulukları vardı; hem yürekleri öylesine dermansızdı ki ancak eşlere karşı duyulan sevgi ve bağlılık sığıyordu içine - en çaresiz, en fakir ve ebedi duygu." (s. 42)

Bu insanlar ne düşler, kurdukları hayaller nasıldır? Hayal kurmaya mecalleri yoktur sanıyorum.

Doğanın karşısında insanın küçüklüğünü yansıtan metinleri severim. Çoğunda doğayı yönetmenin değil, doğayla bütün olup yaşamanın doğru olduğundan, bükemedikleri bileği öpen ve bu şekilde tevazu ve güç falan kazanan insanlardan bahsedilir. Mother Russia mevzusuna bakarsak Ruslar için toprak annedir, verir yani. Yorgun düşer, aç kalır ama verir. Can verir, verebilirse su verir, yemek verir. Onların sadık yari de topraktır, karalığını bilemiyorum. Coğrafya işi aslında, Rusya'yla kalmıyor iş. Aytmatov'undan şimdi adını hatırlamadığım Çinli herife kadar pek çok yazar haliyle mevzuyu işlemiştir. Topraktır sebep; var olma mücadelesi ama tam mücadele de değil. Karşı kutup yok, doğaya uyum sağlamaya çalışan insan var. Bana göre dünyanın en onurlu, erdemli uğraşı. Var olma çabası. İnsan doğanın ötesinde, ondan yüce bir varlık değildir. Onun bir parçasıdır. Öyle olmalıdır. Birkaç yüzyıldır virüse dönüştük gerçi, olsun. Biz yeryüzünden silindikten birkaç bin yıl sonra Dünya eski haline dönecektir. Hatta bir belgesel vardı, "insanlar bir anda yok olsa Dünya ne biçim olur" temalı. Yirmi bin küsur yıl diyordu, insan aklının son izlerinin silinmesi için gereken süre. Tabii bunun kitapla ilgisini sorarsanız, çoğunlukla yok. Kısaca, doğayı sevelim. Hala ilgisi yok. Ben kitaba döneyim iyisi mi.

Anne ve baba izleğini aklınızda tutun. Baba Stalin, komünizm. Anne yaşlı doğa, insanlar dahil elbet. Kitaptaki bütün anneleri, babaları bu bağlamda değerlendirebilirsiniz.

Nazar Çağatayev, Can halkından bir kardeşimiz. Annesi onu salıyor, salmazsa açlıktan ölecek. Çocuk durumu kabullenmiş ama gidiyor sonunda. Moskova'ya gidiyor, Moskova İktisat Enstitüsü'nden mezun oluyor ve sosyalizmin yılmaz bir neferi olarak insanlarına dönmeye çalışıyor, Can'ı bulup sefaletten kurtaracak. Baba geliyor, Anne'nin hayatını geri verecek. Çağatayev'in babası bir asker, anneyi hamile bırakıp ortadan kaybolmuş. Tarih verilmiyor ama Çarlık Rusya'sının son yıllarında yaşanmıştır belki bu mevzu, belki inceden bir eleştiridir, bilemiyorum. Neyse, Çağatayev memleketine doğru yola çıkmadan önce Moskova'da Vera'yla tanışır. Vera'nın kızı vardır, Çağatayev'in zamanı gelince kızıyla evlenmesini ister. Çağatayev söz verir ve yola düşer.

Sonrası uçsuz bucaksız topraklar ve insan manzaraları. Perekati-pole denen, rüzgarda sürüklenen çalılar ilgimi çekti; şu kovboylu şerifli filmlerde rüzgarda yuvarlanan çalılar vardır hani, onlardan. Yer yer yol gösterici, yer yer besin kaynağı olarak ortaya çıkıyor. Annenin mucizelerinden biri olarak görüyorum, koskoca çölde en kritik zamanlarda beliriyor. Orada olmadığını düşünsek de anne bizi gözetiyor. Çağatayev'in ağzına Eyüp'ün sözlerini yakıştırıyorum:

Eyüp 23

8   “Doğuya gitsem orada değil,
       Batıya gitsem O'nu bulamıyorum.
9     Kuzeyde iş görse O'nu seçemiyorum,
       Güneye dönse O'nu göremiyorum.
10   Ama O tuttuğum yolu biliyor,
       Beni sınadığında altın gibi çıkacağım."

Tanrı bu yaptığımdan pek hoşnut değildir sanırım. Özür dilerim.

Çağatayev halkını bulur, Nurmuhammed isimli bir rejim adamını öldürmek zorunda kalır. Gerçi ayağından vuruyordu ama çölün ortasında ayağınızdan vurulursanız... Eh. Adam bir kızı kaçıracaktı falan, o yüzden bu tabancalı olay. Sonra işte Çağatayev ölmek üzereyken kartal avlayıp zar zor hayatta kalır. Halkına sosyalizmi anlatmak ister ama anlamaktan çok uzaktırlar; doğanın en çetin olduğu yerde yaşamaya çalışan insanlara nasıl bir şey anlatabilirsiniz? Yine de bırakamaz Çağatayev onları, yemek ve su bulmak için elinden geleni yapar. Bulur da. Halk anlar; zenginlerin hükümdarlığı sona ermiştir artık ama eşitliğin o topraklara ulaştığını görecek kadar dermanları yoktur. Baba yetişene kadar öyle düşünürler, çok müşkül bir zamanda yardım gelir, iki kamyon dolusu erzak ulaşır halka. Yerleşik düzene geçerler, babanın bolluğunun ve güveninin gölgesinde yaşamaya başlarlar. Bir süre yaşarlar, sonra yola düşerler yine. Baba gelmiştir gelmesine ama annenin çağrısına karşı koyamazlar. Özgür, ıstıraba alışmış bir halk. Hiçbir şekilde dizginlenemez.

Çağatayev Moskova'ya döner, evleneceği kıza kavuşur. Güzel biter roman.

Platonov'un eserleri yasaklıydı, Stalin'in her şeyden kıl kapan bir adam olduğu söylenir çok yerde. Ayağını kaydırdığı adamların haddi hesabı yoktur. Küçücük bir eleştiri görünce damgayı vuruvermiştir sanıyorum. KGB arşivi açınca Platonov da çağımıza ulaştı çok şükür. İnandığı devrimden çok çekmiştir, yine de savunucusu olmuştur. Doğrularını anlattığı kadar yanlışlarını anlatarak da. Aksayan yanları eleştirerek. Bir entelektüelin yapması gerektiği gibi. Bedeline de katlanmıştır.

Çok güzel, bence bir alın. Yeminle pahalı değil.


Ek: Bu şarkıyı Çağatayev'in söylediğini düşünün.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder