Rasyonel dünyada tesadüflere, ilahi olaylara güveniniz. Ayyaş Andreas kardeşimizin yaptığı bu. Kendisi evsiz. Adamın birinden iki yüz frank alır ama bir şartla; parayı biriktirdiği zaman Paris'teki bir kiliseye bağış yapacaktır, borçlu olduğu kişi Azize Therese'dir. Andreas kabul eder, parayı alır ve dindarlığına halel getirmeyecek bir şekilde yaşamaya başlar. İçki, kadınlar, sinema, yemek... Parayı bitirdiğinde bir şekilde tekrar aynı miktar eline geçer, cüzdan falan bulur. Aklı kiliseye gitse de ayakları başka yerlerde gezinir, parayı bir türlü bağışlayamaz. Özlemini çektiği o yoğunluğa, yaşamanın sonsuz mutluluğuna kaptırır kendini. Bir yanda dini vecibesi, diğer yanda sokaklar, insanlar ve çekici bir sürü şey varken kendini akışa bırakır. Paradoks: Yaşamadan sınanamayacaktır; elinde para olmadığı müddetçe hayatın mucizelerine kapalıdır. Köprü altlarında pek fazla ilahi dokunuşa rastlamazsınız. Oysa iki yüz frankın getirdiği yaşam zaten kendiliğinden ilahi bir yol açar. Gerçekten de tesadüfi kazanımlar peşini bırakmaz ama bu durumda borcunu ödeyemeyecektir. Arada kalmış küçük bir insan. Çıkış yolunu bulamadığı için labirentin derinliklerinde kayboluyor ve ironik bir sonla düğüm çözülüyor. Kilisede ölüm. Birkaç haftalığına da olsa dolu dolu yaşamak, iki yüz franklık bir yaşamdır. Döngü tamamlandı. Cana can. Acı çektiğini söyleyemeyiz, borcunu ödemiş oldu. Yaşadı bir kere, yaşayan insanın çektiği acı kadar mutluluğu yok mudur?
Kısacık olmasına rağmen...
"Ben, insanların şair ya da çılgın ya da dilenci dedikleri kişiyim, ya da hepsi birdenim."
Joseph Roth
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder