Kadınlara karşı Kosinski'nin çok iyi gizlenmiş öfkesi, cinsel kinizm denebilecek bir bakışı vardır. Bence. Ve muktedirliğin tatmini.
"Kolay uyurdu, uykusu derindi. Cinsel dürtüleri kısa aralıklarla, sık sık uğrardı. Bu iki eylemi de bir sanat yapıtının yüceliğiyle yerine getirirdi; sanatçının kendi yaşantısından bağımsız bir biçimde. Kendisini cinsel bakımdan arzu edilir bir insan olarak görmezdi. Seks, kendisine verilmiş bir armağandı; o da bir armağana karşı armağanlar vermeye her zaman hazırdı; karavanında ya da bir lokantada bir yemek; parklarda atıyla bir gezinti, danışma ya da para gibi..." (s. 15)
Fabian'ın kopardığı bir kıl üzerinden karakterini inceleyebilir miyiz? Bilimin her şeyi sınıflandırarak açıkladığını, meseleyi böylece çözdüğünü söyler ama bütün bunlar; kuramlar falan kılın tekliğini nasıl anlatabilir? "Sanatçının kendi yaşantısından bağımsız bir şekilde" sanat ortaya konuyor, seks. Her biri eşsiz, tek bir deneyim olarak değerlendirilmeli. Sonsuz anın dizilişi bir adamdan çok daha fazlası eder. Belki etmez, yol bir adamı ne ölçüde ifade edebilir? Sayısız kadın? Hiç, insanın çok daha fazlası olması gerektiğini düşünürüz ama her şey olduğu gibi vardır. Boşa yaşanmış hayat diye bir şey yoktur. Belki. Tanrım, insan çok karmaşık bir şey.
Fabian mükemmellikten korkuyor, hata yaptığında yıkılmamak için. Bir labirent bu, amaç ve yaşam bir araya gelince çıkışı bulmanın kolaylaştığı sanılıyor ama Fabian için doğru değil bu. Başka bir yol olması gerektiği için yıllardır dolanıp duruyor. Vasat -unutmayın, belki- bir hayatın peşinden gitmesi bu yüzden. Bauman'ın "akışkan aşk" dediği zımbırtının örneği. Doyumsuzluk.
"Fabian için yarışmanın özü, başkalarının değil de insanın kendi koyduğu engellerle savaşmakta yatıyordu." (s. 42)
Fabian'ın koyduğu engeller mekan değişse de karakter aynı kaldığı için yıllardır değişmiyor. Döngü. Doğayla olan ilişkisi de bu açıdan irdelenebilir. Bildiği manzaraları görebilmek için çeşitli zamanlarda çeşitli yerlere gidiyor ve kendini buluyor. Kendi kim, Fabian. Ulan farklı bir noktaya çık bari, doğa her seferinde aynı ama sen aynı olduğun için. Neyse, sinirlenmeyeceğim. Karakterin omzuna elimi atıp, "Bak kardeş, yanlış yoldasın," diyecek halim yok. Sonuçta modern bir dünyada yaşıyoruz, modern yaşamın sıkıntıları, cinsellik, iş güç, incelikler, şöyle bir iç rahatlığıyla deniz kenarında oturamamak... Biraz canım sıkılıyor, kusura bakmayın. Gerçi bana ne lan.
Kosinski'nin yan öykücükleri elbette, bir dünya. Geri dönüşlerin içinde geri dönüşler mevcut, hikâyenin çatısı bu şekilde kuruluyor. Mesela ne olmuş, Fabian zengin bir ailenin oğluyla dost olmuş ve herifin kıskançlığı yüzünden yaptıkları bir düelloda arkadaşının suratını dağıtmış, öldürmüş adamı. Yalancı bir kadın yüzünden. Kadınla ilişkisi yıllar boyunca devam ediyor, karşılaşıyorlar. Sonra Güney Amerika'da bir diktatörün davetlisi olarak polo oynuyor, adamla dost oluyor ve siyasi bir cinayet işlenirken öldürülen adamın karısıyla birlikte oluyordu galiba. Yol kenarında reşit olmayan kızları satan bir şebekeden katalog alıp inceliyor. Kız satın alıp almadığını bilemiyoruz, orada kesiliyor. Ne oluyor, Kosinski'nin de takılmayı pek sevdiği yeraltı kulüplerine gidiyorlar bir kızla. Her şey serbest. Her şey. Seksin özgürce yaşandığı bir yer. Kitabın sonunda Fabian, kıza aşık olduğunu anlayacak ve kızın bindiği uçağa yetişebilmek için atını dörtnala koşturacak, yetişemeyecek. Boktan bir film gibi bitecek kitap.
Kıçında beyaz kıllar çıkmaya başlamış, büyük abdestini kanlı yapan bir adam. Saçını kesip kesmemeyi düşünüyor. Keserse yüzündeki çizgiler ortaya çıkabilir. Kesmezse rakibini, topun nereye gittiğini göremez. Ne yapacağını bilemiyoruz ama Fabian bir huzursuzluk çeşidi olarak akıldaki yerini alıyor.
Kötü bir sabahtı, şimdi biraz daha iyi ama şunu bırakıp gideceğim. Emre'den kaptım. Kevin Moore.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder