28 Ağustos 2016 Pazar

Chris Kraus - Sanat Nereye Aittir?

Sanatı iyi aydınlatılmış galerilerden, inanılmaz paralar harcanmış reklamlardan çekip çıkardığınızda gerçek yeri az çok belli olur. Kraus'un çabası, dopingsiz sanatın izini sürmek. Mevzu ABD'yle sınırlı kalsa da iktidarla yapılan özgürlük savaşı evrensel. Sanatı sanat çetelerinin elinden kurtaranların hikâyelerini derlemiş Kraus, alternatiflerin varlığı kendi halinde yaratan sanatçılara umut verebilir, vermeyebilir, bilemiyorum. Adamlar ABD'de zar zor iş yapmışlar, burada daha zor. Neyse.

Tiny Creatures hadisesi, kaslı on kişiye tek başına dalan adamın hikâyesine benziyor. 2006'da Janet Kim küçük bir dükkan kiralıyor ve Los Angeles'ın sanat dünyasını çalkalıyor. "Los Angeles'ta sanat oyununun kurallarını koyan görsel sanat veya Ortaçağ zihniyeti hakkındaki içrek söylemden pek az haberdar olan Janet Kim bu durumu değiştirdi." (s. 13) Samimi ve iyi bir küratör olan Kim, birçok sanatçının eserlerini mekanında sergiliyor, sanat olaylarına ev sahipliği yapıyor falan derken maddi durumu giderek kötüleştiği için mekanı kapamak zorunda kalıyor. Sergilediği eserlerin satışı konusunda da ihtilaf var; Kim olaya ticari bakmadığı için kaçınılmaz sonla karşılaşıyor. Mekanda sergi düzenleyen Jason Yates'in dediği: "Hepimiz birlikte ülkedeki en havalı şeydik. Janet Kim (...) parayı önemsemiyordu. Hepimiz meteliksizdik ve insanlar eserlerimi isterken küplere biniyordu. Janet ortaya çıkıp herkese çok para kazandırabilirdi. Anlatabiliyor muyum? Çocuk sahibi olacaktım, işler finansal açıdan umutuzdu ve Janet bu konuda taviz vermiyordu, telefonlara çıkmıyordu. Ona diyordum ki, Janet, hepimiz senin bu işi bir sonraki aşamaya götüreceğine inanıyoruz. Ancak strese girdiğinde içine kapanıyordu, bu becerilere sahip değildi. Ayrıca, kimseyi de dinlemiyordu!" (s. 24) Janet'in bir sonraki aşama hakkında hiçbir şey bilmemesi doğurmuştu mekanı, dolayısıyla olayın ticari boyutu sağlam olmayınca kapanmasına da bu sebep oldu. Zaten en başta amaç para kazanmak değildi. Kim'in dükkanı kapandı, sanatçılarla arası bozulur gibi oldu ama sanat kodamanlarına da sağlam bir şamar indirmiş oldu. Bizde ilk aklıma gelen Peyote var, kıymetini bilmek lazım böyle girişimlerin. Sisteme bir şekilde entegre olmadan yürümüyorlar ama küçücük bir fark bile yaratabiliyorlarsa başarılı olmuşlar demektir.

The Complete Poem / Bernadette Corporation hadisesi. Dünya epik bir şiirdir anlayışıyla yola çıkan oluşum, şiirin sınırlarını tarumar etmeye çalışmasıyla saygıya değer. A Billion and Change adlı epik şiirlerinden bir iki alıntı yapmak istedim: "Gençlik çok heybetli./Bu vücutlar esnek ve sperm dolu./Ancak bir orospu olarak çalışmak çok üzücü./Biraz mücadele ruhumuz olsun." (s. 35) Evet, bu şiirden bir bölüm ve şiir. Şiir böyle olmazcılar için kalp krizi anlamına gelir. Üzgünüm, şiirin nasıl olup olmayacağı size kalmamıştır, kimseye kalmamıştır, en iyisini siz bilmiyorsunuz, kendi şiirlerinizi ahbap tayfanızın yayınlarında tükürmeye devam edebilirsiniz. Kolektife yöneltilen sorular da bu bağlamda süper: "Bu... gerçek bir şiir mi? Parodi mi? Ne bu?" Bu, en basit ifadeyle beyninizi çalıştıracak, battığınız bataktan ve çektiğiniz sınırlardan sizi kurtaracak bir olaydır. Farklı düşünmenize yol açıyorsa başarılı olmuştur. Oulipocu kısıtlamalar, eşzamanlılık, kolaj poetikası. Postmodern şiirden açılmış farklı bir pencere. Ezber bozan.

Mayıs 1969 hadisesi. "Belki de Mayıs 1968 olaylarının sağladığı en büyük umut, kamusal yaşamdaki kendiliğindenliğin patlaması ve bunun beraberinde gelen, tüketimcilik oyununun bu geç safhasında bile farklı bir şekilde yaşamanın mümkün olduğu fikriydi." (s. 53) Seks sözcüğünün yüz kızartmaya yettiği zamanlarda olayın tabuluktan çıkarılıp toplumsal yaşamın tam ortasına konmasını sağlayan mevzulardan biri hakkında bu kısım. Suck adlı dergi pornografi amaçlı değil, toplumu trollleyip cinselliği normalleştirme peşinde. Eşcinsellik 1960'lara kadar hapse girmeye neden oluyordu, üstelik İngiltere gibi bir ülkede. Suck, bu mevzunun değişmesine yardım etti. Yaşlı insanların da sevişebileceğini söyledi, kıskançlığı mahvetti, kayda değer bir boktu. Deleuze, Guattari, Burroughs gibi adamların ilgisini çekti ve "özgürlük" fikrinin ne feministlere ne de başka bir ideolojiye ait olduğunu gösterdi. Helal be.

Bunun üç katı kadar hikâye var, ben son başlıkla bitirmek istiyorum.

Başarısız Kolektif hadisesi. Siz dostlarım, fanzin çıkardınız, dergi çıkardınız, yaptığınız şarkıları Soundcloud'a koydunuz ve bir şey olmadı. Sizce. "Büyük bir başarısızlık hissi her başarıyı örter. EVET ve NE OLMUŞ YANİ?" (s. 117) Yaptınız, dönüştünüz, başka bir şey oldunuz ve yaptıklarınızı inceleyen bir avuç insan da başka bir şey oldu. Açlıktan ölecek bir durumunuz yoksa yapın bunu, kitlelerce bilinmek şart değil. Kitleler başka kitleleri takip eder, güdümlüdürler. Mesela günümüzde süpermarketten ürün seçer gibi seçilmiş isimlerin yer aldığı dergiler var, hani şu kapakları sanatçılar mezarlığından seçilmiş resimlerden ibaret olanlar, bunları sallayın. Süpermarket dergiler diyorum ben bunlara. Çikolata, süt, pastırma, çekiç, plastik çiçek, her şey bir arada. Rezillik. Bunların dışında yıllanmış beton kafaların çıkardığı büyük dergiler vardır, bunları da sallayın. Enseye şaplak usulü çalışırlar, şaplağı yediniz mi yazdıklarınız basılabilir. Onun dışında şansınız yok.

Ne yapacaksınız? Mütevazı dergileri kovalayacaksınız. Malum yerlerde birçoğu kenarda köşede durur, arkalarında büyük bir güç olmadığı için utanıyorlarmış gibi. Bunları alacaksınız, küçük kolektiflere yardımcı olacaksınız, hatta onlara yazdıklarınızla da katkı sağlayacaksınız. Fanzinleri alacaksınız ve vapurda, otobüste vs. bırakacaksınız. Bu hep bu şekilde ilerleyecek, ticari pencere açılır açılmaz uzaklaşıp başka oluşumlara şans tanıyacaksınız. Yoksa hep aynı dinozorları okursunuz, çeşitliliğin dibine kibrit suyu dökülür. Yapın bunu ya, blog yazın, ne bileyim. Sanat her yere aittir, paraya değil, iktidara değil.

"Kolektivite kendisini bir şeye duyulan arzunun, bir şey üretmenin, bireysel üyelerinin ötesinde bir şeye (ve bunun ne olduğu kimin umurunda?) dönüşmenin etrafına konuşlar." (s. 117)

Ufuk açan kitaplar listesinde tepelere koyuyorum ve tavsiye ediyorum, iyi kitap.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder