27 Ağustos 2016 Cumartesi

Kurt Vonnegut - Mezbaha 5

Zamanın nadir kitaplarından. April güzel bir çeviriyle bastı, sonra Can bastı mı bilemiyorum ama büyük bir amme hizmeti yapıldı, çok teşekkür.


Vonnegut'ın adını hatırlayamadığım bir kitabında, galiba anı kitabıydı, Böll ve Vonnegut otobüste sohbet ederlerken o an donduruluyor. Almanya gezisi, savaşın tozu dumanında hayal gibi geçen günleri tekrar yaşanıyor, bu kez tamamen bilinçli bir şekilde. Fotoğrafta ikisi de gülüyor. Acılarını canlandırıp bu kez onlardan kurtulacakları ümidiyle gülüyorlar diye düşünmek istiyor insan, öyle değil. Askerlikten yırtmak için kendi bacağına sıkanların barut yanığından yakayı ele vermemek için namluyla bacak arasına somun ekmek koymaları üzerine bir muhabbet. Savaşın saçmalıklarından, travmalarından sadece biri. Askerlikte dahi milyon tane saçmalığı mantığa bürümeye çalışan zavallı beynimize büyük bir yük; bombalar, kan, kopuk uzuvlar, ölüler. Koca bir neslin akıl hastalıklarının türemesi için çok uygun bir konak olduğunu düşünmemek mümkün değil.

Vonnegut, olayların gerçekten yaşandığını -Tralfamador adlı hayali gezegende geçen bölümler için de aynı açıklamanın geçerli olabileceğini düşünüyorum- söylüyor, en azından çoğunun. İsimler değiştirilmiş olsa da napalm vasıtasıyla yüz bin küsur insanın öldürüldüğü Dresden değiştirilemiyor, değiştirilme ihtimaline karşı sesini çıkaracak herkes kemiklerine dek yanmış olsa da. Anlatı, savaşın anlamsızlığını Dresden'in kavrulmuş yüzeyinin çok altında, rehin alınan müttefik ülkelerin askerleriyle birlikte noktalamıyor belki ama koca bir ünlemle, ünlemelerin en kocasıyla, sonsuz kin ve öfkeyle birlikte ele alıyor. İnsanlık suçuna karşı insanlık suçu: Almanya'nın ipi çekilmiş durumda, tam gaz gelen Ruslara karşı bir gözdağı verilecek. O zaman yangın bombaları iş görecektir, zira bombalar üretilmiştir ve Tanrı israfı sevmez, üretilen şey kullanılmalıdır. Şehir İngiltere ve ABD tarafından bombalanır, çıkan yangın oksijeni öyle bir sömürür ki şehrin öbür ucunda korkuyla sokaklara, açık havaya çıkan insanlar oksijensizlikten boğularak ölür.

Bombalanma esnasında saklanan askerlerin arasına gizlenmiş bir de Vonnegut görürüz, kendisi hikâyenin esas adamı Billy Pilgrim'le birlikte oradan oraya sürüklenir ve üstünden kanlar damlayan etlerin çengellere asıldığı mezbahada, bombaların devlerin ayak sesleri olarak oradan oraya gezindiği toprağın altında aklını kaçırmamaya çalışır. Savaş biter, Vonnegut memleketine döner ve Dresden hakkında bir kitap yazmaya çalışır. Metni kolayca tamamlayabileceğini düşünür ama süreç yıllara yayılır, yazmak hala zordur. Sanıyorum ki Vonnegut kitabı tamamladığı zaman bile bir şeylerin eksik olduğunu düşünmüştür, o günleri/yaşamı çepeçevre kuşatacak bir anlatının hiçbir zaman yazılamayacağını düşünmüştür. Lukács hesabı. Sonuçta ortaya çıkan malzeme bu. Olabileceklerin en iyisi. Malzeme toparlanırken yaşam devam etti, Vonnegut da. Evlendi, çocukları oldu. "Artık hepsi büyüdü ve ben, hatıraları ve Pall Mall sigaralarıyla baş başa bir moruğum. Adım, Yan Yansın. Memleketim Wiconsin. Çalışırım kerestecide." (s. 18) So it goes, falan filan.

"Eheu, fugaces labuntur anni." Horatius demiş, Vonnegut almış. "Heyhat, akıp gitti yıllar."

"Kitap çok kısa ve karışık ve dağınık, Sam. Bir katliama dair aklı başında laf etmek mümkün değil çünkü." (s. 27)

Billy Pilgrim, savaş neslinin çoğu gibi 1920'lerde doğdu, optometri okulu mezunu. Savaşa gitmeden önce alık, kendi dünyasında yaşayan uzun bir adamdı. Bu terelelliliği savaşta başına iş açtı, gerçi hayatını kurtarmış da olabilir. Bilemeyiz. Savaştan sağ döndü ve muhtemelen bir beyin hasarı sonucu zaman mefhumu bir garipleşti, kişisel tarihi içinde oradan oraya savruldu ve bütün olayları birbirine bağladı. Aralarında yıllar olan mevzular, kişiler bir araya geldi ve seyyahımızın aklını ele geçirdi. Savaş sonrasında uzaylılar tarafından kaçırıldığını anlattı. Tralfamadorlular pek hoş yaşam formları değildi ve Pilgrim'le birlikte bir film yıldızını yaşam simülasyonuna oturttular. İnceleniyorlardı, BBG evi gibi düşünün. Tralar oldukça deterministti, Vonnegut'ın bir başka tezahürü. Savaşların daima olacağını ve engellenemeyeceğini, bunun her şey için geçerli olduğunu söylediler. Pek mühim bir olay değildi savaş. Varlıkla birlikte paket halinde geliyordu. "Falan filan" lafı onlara aittir, ölülerin arkasından söylenir.

Beri yandan adamımız, savaşta birliğini yitirir ve diğer dört kaçıkla birlikte kurtulmaya çalışır ama Almanlar tarafından ele geçirilirler. İkisi vurulur, üçü kalır. İngilizlerin yaşadığı bir kampa getirilirler, İngilizler bu adamları hiç sevmez ve onları yalıtırlar. Sonrası Vonnegut mizahı, bolca saçmalık, biraz kül, biraz duman.

Kitapta elbette bir adet Kilgore Trout vardır, bir adet Eliot Rosewater'la birlikte. Bu ikisinin tanıştığı parti Pilgrim'le alakalıdır. Vonnegut evreninde saçmalıkların kaynağı birdir, birbirlerini bulurlar.

Muhteşem. Bu kitabın hatırına savaşlar durabilirdi, dünya nüfusunun daha büyük bir bölümü kitap okusaydı.

5 yorum:

  1. Böll'le muhabbetini anlattığı kitap Ölümden Beter Yazgılar. Geçenlerde göz atmıştım. Mezhaba No 5'i yıllar önce Dost basımından okumuştum. Tekrar okumakta fayda var. Elinize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. aynen, ölümden beter yazgılar'dı. ben de bunu tekrar okumalıyım, geçen sene bu sıralar askerde okumuştum ama beyin lokavttaydı, malum.

      kitaplarınızı edindim ama okumaya fırsatım olmadı henüz. yakındır. çok selamlar.

      Sil
  2. "Bu kitabın hatırına savaşlar durabilirdi, dünya nüfusunun daha büyük bir bölümü kitap okusaydı." Madde 22'yi okudunuz mu bilmiyorum. Okumadıysanız tavsiye ederim, bu cümleye yakışan başka bir kitap daha.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Okudum, savaşın saçmalığı ancak o kadar güzel anlatılabilirdi. O kitaptaki mizah bir tık daha kara.

      Sil
    2. Zorla okutulmalı bence. Kitabı düşününce hala o dehşeti hissediyorum. Hatta nasıl yasaklanmamış diye şaşırmıştım okurken.

      Sil