26 Eylül 2017 Salı

Charles Howard Hinton - Bilimsel Öyküler

Öykücü olmayan bir öykücü Hinton, dört boyutlu uzayını tahta parçalarından oluşan gereçlerine tıkıştırmış ve dileyene satmış. Öyle süper bir zeka gerekmiyormuş dördüncü boyutu anlayabilmek için, eldeki çokyüzlü tahta parçalarıyla oynayarak Yog-Sothoth'u evinize davet edebilirmişsiniz. Hinton'ın düşü: Kaosun çoklu boyutları ve hacmi düzleme değil de başka hacimlere yerleştiren hiperhacim, hiperküp, hiperkoni ve her türlü hiperliğin hayal gücünü zorlayan akıl almazlığı düşünme yetisine meydan okuyor.

Hinton pek tanınmıyor, bir iki gönderme dışında hakkında bir değini yok. Borges'e göre Wells'in isim vermeden fikirlerini ve varlığını kullandığı bir düşünür. Üç, beş, sekiz boyutlu falan evrenler kurgulamış. Calabi-Yau manifoldunu görseydi şöyle diyaframdan bir, "Hah!" patlatırdı gibi geliyor bana. Onun dışında zamanının diğer bilginleriyle girdiği atışmalar birkaç kitap yazmasını sağlamış, öyküleri(?) bu kitaplardan ediniyoruz. Borges, bu spekülatif kurguların Wells'ten de önce yirminci yüzyılın bilimkurgu yapıtlarını öncelediğini düşünüyor.

Düz Bir Dünya: Elimde Helikopter'den çıkan Düzülke var, Edwin Abbott Abbott'ın. Hinton bu metni salık veriyor ama bir düzlem üzerinde yaşama fikrinin burada farklı sebeplerle ortaya çıktığını söylüyor. Kendisi böyle bir yaşamın farklı boyutlarını anlatacak.

Tanecikler yapışmıyor, sürtünme yok, derinlik yok, atmosfer yok. Bir masa üzerinde yer alan bozuk paraları düşündürür Hinton, bu paraları canlı varlıklar olarak ele alırsak ortaya ilginç bir dünya ortaya çıkıyor. Doğası, ışık kaynağı tek bir düzleme indirgenen bu dünyada iki bozuk para birbirini geçemez, geçmek için bulundukları düzlemde bir boşluğun oluşması, birinin boşluğa inip diğerinin boşluğun üzerinde belirecek köprüden ilerlemesi gerekiyor.

Bir evin duvarında iki delik bulunamıyor, ev çöker.

Fiziksel olarak değil, cinsi ve duygusal yönden de tek boyutlu bir dünya. Kötü hep kötü, iyi hep iyi, cinsiyet farkı sıfıra olabildiğince yakın, düzlemde her şey aynı. Canlılar dik açılı üçgenler olarak resimleniyor, Hinton bu varlıkların hareketlerini nitelemek için dünyanın yapısı gereği olabildiğince az sayıda sıfat kullanıyor. Erkekler sola bakan üçgenlerdir, yüz yüze gelemezler. Kadınlar için de böyle, sağa bakmaları dışında mevzu aynı.

Çekim kuvveti ve yörünge dalgasında mesafenin iki katına çıkması çekimi dört kat azaltmaz, iki kat azaltır. Malum sebep. Araçlarda tekerlekler dönmez, her bir dönüşün sonunda dingili çıkarıp tekrar takmak gerekir. O dünyada yer alan, çok boyutluluğa ihtiyaç duyan önemli nesnelerin açıklamasını yapmıştır Hinton, muhtemelen kendi çizdiği şekillerle okur için görsel bir kaynak yaratır.

Dördüncü Boyut Nedir?: Lovecraft'ın kötücül öngörüsünün tersini görürüz; kuramsal eylemlerin gerçeklerle birleşmediği noktada ortaya çıkan kaostan korkmaz Hinton, sağduyunun orta bir yol bulacağını söyler ve insanın sezgisel yeteneğiyle mutlak yıkımdan yırtacağımızı söyler. Lovecraft, disiplinlerin tek bir noktaya doğru yolculuğunun bitimiyle sonsuz karmaşanın ortaya çıkacağını söylüyordu. İkisine de fitim, iyi olan kazansın.

Pers Kralı: Bu işte, okuduğum en ilginç öyküler sıralamasında ilk üçte yer alır.

İran'da kral bir köprüden geçer, köprüyü oluşturan kayalar yıkılır ve krallık küçücük bir toprak parçasına indirgenir. Laboratuvar ortamı da diyebiliriz, Hinton kader, özgür irade, acı ve mutluluk konularında Antik Yunan'dan Lacan'a kadar ne kadar fikir varsa hepsinin toplamını sunar. Olabildiğince detaylı bir şekilde anlatacağım ama her şeyi anlatmayacağım, okumanızı isterim.

Kral, karşı tarafta gördüğü bir köylüye bağırarak halat, ip falan getirmesini söyler ama bağırdığı adam Demiourgos'tur, insanların yaratıcısı. Bu varlık, insanları bir kukla gibi oynatan krala yaratmanın ve gerçekten yönetmenin acısını göstermek ister gibidir, hareketsiz duran insanlarla dolu bir bina ortaya çıkarır ve arazi olur. İnsanlar hareket etmemektedir zira bu dünyada yapılan her şeyde haz ve acı vardır, ikisi eşit düzeyde olduğu için kimse kıpırdamaz. Kral, acının bir kısmını aldığı zaman insanların hareket edebildiklerini görür. Muktedirin diyetidir bu, yönettiği insanların acısını doğrudan hisseder. Bir tık ilerisini Calvino'da da görürüz; hükümdarlar süreleri dolunca öldürülürler, acıların tek kalemde ödenmesi gibi. Neyse, bir de değnek vardır, bu değnek varlıkların acılarını azaltarak onları hareket ettirir. Değneğin salınımının da bir düzeni vardır. Aslında çok temel ilkelerdir bunlar, diğer ilkelerle birleştirilmemiş haldedirler, zincirleme reaksiyona açık olsalar da ilk hareket için biraz daha zaman geçmesi gerek.

Kral yönetmeyi öğreniyor.

Tek tek hareketlerden, söz gelimi bacakların hareketlerinden daha büyük örüntülere, daha geniş hareketlere yönelir ve insanlara bunu yaptırır, acı-haz dengesini her seferinde daha büyük bir hareket için genişleterek kurar. Böylece insanlar günlük yaşamlarını yavaş yavaş oluştururlar. Değneğin etkisi merkezde daha kuvvetlidir, merkezden uzaklaştıkça azalır, bu yüzden insanlar merkeze gelme eğilimindedirler. Toplumsal kabul. Metropolleri düşünelim, insanlar her açıdan daha çok olanak için büyük şehirlere gelirler ve -sözde- daha derinlikli yaşarlar; acı da haz da daha yoğundur. Dışarıda kalanlar daha az acı ve hazla yetinenlerdir, daha düşük seviyeli insanlar olarak görülürler. Günümüz toplumuna bu anlayış hakimdir, hâlâ, ne yazık ki. Sanıyorum Buda'nın bir benzeri çıkıyor ortaya; Demiourgos Kral'ın anlaşılabilme isteğini fark edince değneği verebileceği birini bulmayı tavsiye eder, böylece "peygamber" diyebileceğimiz kişi Tanrı'yı -bir ölçüde- anlayabilecektir. Kişi bulunur, prens olarak adlandırılır ve insanları acıdan kurtarmak için köy köy gezmeye başlar. Acıdan kurtulmayı salık verir. Nasip.

İş toplama kampları benzeri yapılara, isyancılarla mücadeleye ve matematiksel formüllere kadar gelir. Hinton bir noktada hikâyeyi keserek toplumsal dinamikleri daha iyi açıklamak için formülasyona başvurur, okura sayfalar dolusu tablo ve formül sunar. Sonrasında ortaya Neo benzeri bir insan çıkar, sistemin çarpıklığını ortaya çıkarır falan derken seyreyle cümbüşü.

Tuhaf, deli işi, gerçekten çok ilginç bir öykü.

Buna da kitaplığın en, en ilginç kitabı diyorum, noktayı koyuyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder