23 Eylül 2017 Cumartesi

G. K. Chesterton - Apollon'un Gözü

Mahşerin Üç Atlısı: Sadakat, emrin demiri kesmesi ve beklenmeyen ihanetler üzerinedir.

İki zatın sohbetine kulak misafiri oluruz. Biri havuzu gibi durgun, parlak ve her şeye açıktır, iyi bir hikâye anlatıcısında bulunması gereken özellikler. Diğerini hatırlamıyorum. Aslında bu yazacağım en laçka şey olabilir, neyse, Prusyalı saygıdeğer askerler ve devlet adamlarıyla ilgili oldukça gizemli, düğümü sonda çözülen bir hikâye dinleriz. Polonyalı bir şairin öldürülmesini emreden mareşal, hükümdarının zıt yöndeki isteğini gözardı eder ve adamını gizlice şaire yollar. Şair hapistedir, öldürülürse bir ulusu gaddar göstereceği gibi bir diğerini de kahramanlık mertebesine yükseltecektir. Sonuçta atını çok hızlı sürebilen bir eleman yola düşer, ardından onu vurması için çok iyi bir nişancı yollanır, haber beklenir. Ertesi gün şairin öldürülmediği öğrenilir, sadık bir diğer askerin kendi inisiyatifiyle bir başkasını gönderdiği anlaşılır falan, bir sürü gizemli mevzu. Chesterton'ın çok başarılı bir atmosfer yaratıcısı olduğunu söylemek sırf bu öyküyü okuyarak bile mümkün; bürokratik ilişkiler karakterlerin en ufak davranışlarına bile yansır, mekan bile ast-üst ilişkisinden payını alır. Bir diyalog paslayayım; prensle mareşal şairin yaşamıyla ilgili çekişirlerken prens dehşete düşerek bağırır: "Weimar'la bir tartışmaya girse, Goethe'yi de asardın sen!" (s. 26) Mareşalin cevabı da müthiş, tam asker mantığı: "Kraliyetinizin güvenliği için bir an bile tereddüt etmezdim." (s. 27)

Tuhaf Ayak Sesleri: Chesterton'ın polisiye öykülerine bir giriş. Polisiye bir kavram tabii, gerçekte gizemi çözenin polis olması gerekmiyor. Polis gizem çözer ama her zaman değil, burada yardımcı eleman tipinde. Peder Brown Katolik, evrenin nasıl işlediğini iyi biliyor ve dalgaları o çözüyor. Çünkü polisiye olsa da polis değil. Q.E.D.

Chesterton yine garip bir mekan yaratır, zenginlerin sınıf farkını ortaya koymak için giriştiği acayip işlere orijinal bir pencere açar. Küçük bir kasabanın gösterişsiz ve pis bir restoranı zengin tayfanın toplanması için karargah haline getirilmiştir. Başka ne vardı, Bester'ın jauntlama -düşünce gücüyle hop orada, hop burada olmak- davasını zenginler yapmıyor, artık tarihe karışmış benzinli araçları kullanıyorlardı. Ne kadar ilginç, biz fakirler için ağlama sebebi. "Varsılerkil bir toplumda tüccarlar, müşterilerinden daha müşkülpesent olacak kadar kurnazlaşırlar. Özellikle zorluk çıkarırlar ki, zengin ve bezgin müşterileri bunların üstesinden gelebilmek için çuvallarla para harcasın ve bir o kadar da diplomatik çaba sarfetsin." (s. 40) Chesterton bir temiz giydirir bunlara, eline sağlık. Neyse, Peder Brown nam gizem çözücümüz, düğüm kesicimiz, esrarengizlik hacamatçımız karakter ortaya çıkar, mekana gelir, bir odadayken dışarıdan önce düzenli, sonra oldukça kararsız ayak seslerinin geldiğini fark eder. Odadan çıkar çıkmaz adamı karşısında bulur ve rahip olduğunu, adamın isterse günah çıkartabileceğini söyler. O an davayı çözmüştür ama biz beklemek zorundayız.

Toplantının yapıldığı salonda sohbet gırla gider, salona garson girdiği anda herkes şaşkınlıkla soluğunu tutar çünkü garsonun onca seçkinin arasında ne işi var mesela? Aslında kimliğin bir önemi yoktur, gümüş takımları çalmak isteyen hırsız beyefendilerin yanında beyefendi, garsonların yanında garson taklidi yapar ve ayak sesleri bu şekilde farklılaşır, arada takımları cebellebe eder. Mevzu şu, hepimiz insanız ve farklarımız kendi ürünümüz olduğu için kusurlu, kolayca taklit edilebilir ve lüzumsuz.

Israel Gow'un Onuru: Bu mükemmel bir öykü. Dört cisim, bir ölü ve dünyanın geri kalanıyla kaç farklı cinai kurgu yaratılabilir, bu öyküde müthiş bir örneği var. Sırf Peder Brown'ın bu yaratıcılığı için okunması gerekir. Gerçeğin doğası ve materyalizmin gizemle doğrudan bağı da oldukça ilgi çekici de böyle deyince hiçbir anlamı olmuyor tabii, benim de hafiyeliği anlatasım yok, o zaman lütfen okur musunuz?

Şato hizmetçiye kaldı, soylular öldü ve ortadan kalktılar. Buraya kadar iyi ama ortadan kaybolan altın dişler, bir adet kurukafa ve aile geleneği, paraya tapınma var. Hizmetçi de bir süre sonra aileden birine dönüştüğüne göre... Çözülmüştür.

Kitaba adını veren öyküyü geçip Dr. Hirsch'in Düellosu'na geliyorum. Chesterton kendi zamanının siyasi gerilimlerinden güzel kurgular çıkartmış, edebiyatla yaşam arasındaki bağı son derece sıkı tutmuş. Çok hoş.

İki politik görüşü temsil eden iki kişinin düellosu ve halkı galeyana getirmeleri üzerinedir. Halk galeyana gelir ve güdülür, zıt fikirler yaşar ve kazanç sağlar. Bir araya gelmezler, gelmeleri mümkün değil çünkü aslında o kadar zıt, hatta farklı kişiler olmayabilirler.

Borges'in dediklerine geliyorum. "Bir Kafka ya da Poe olabilirdi; ama o cesaretle mutluluğu seçti ya da bulmuş göründü." (s. 10) İki şey daha; hiçbir yazarın kendisini Chesterton kadar mutlu etmediğini söyler. Bir de Katolik inancının evrenin garipliğiyle uyum sağladığını ileri sürmesinden etkilendiğini söylüyor Borges, Peder Brown öykülerindeki gizemin ve çözümdeki mantığın eş ölçüde ilginç olması da bir diğer bahis.

Kitaplıktaki en iyi derlemelerden biri, Chesterton müthiş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder