7 Eylül 2017 Perşembe

Leopoldo Lugones - Tuzdan Heykel

Yzur: Jack London'ın Âdem'den Önce'siyle Poe'nun tuhaf, bilimsel kurgusu bir araya gelince ortaya çıkan, konuşma yetisine sahip olmak için çalıştırılan bir maymun. Lugones bu iki isimden etkilenmiş olabilir; birincisi kendi yaratısı için doğayı biçim değiştirmeye zorlayan insanı, ikincisi de dönemin bilimsel olanaklarını doğayı anlamlandırmada kullanma çabasını irdelediği için.

Cinsini bilemiyoruz, konuşmak için fiziksel ve zihinsel koşulların yeterli olduğunu biliyoruz. Maymunu iflas etmiş bir sirkin açık artırmasından alan anlatıcı, maymunların eski çağlarda konuştuğunu ve uzun süredir bu özelliklerini kullanmadıklarını düşünüyor, işe koşulmak istemedikleri için konuşmadıkları söylenir ki yeterince makul, işe koşulmayacaksam ben de konuşmazdım. İş bu noktada biraz daha ilginçleşiyor gerçi; anlatıcı için maymunlar şu ya da bu sebepten konuşmaktan vazgeçen insanlar. Dili kullanmadıkları an hayvana dönmüşler. Düşüncenin ortadan kalkmadığı bir hayvanlık bu, temel düzeyde düşünebilen hayvanlar olarak kalmışlar. Gerileme dönemi; söz gelişi dünyayı anlamlandırmada elli kelimelik bir sınır olduğunu düşünelim. Fiziksel dumur neye bağlanır, bilemiyorum. Bu fikirlerle beş yıl geçer, adamımız maymunu eğitmenin tam zamanı olduğunu düşünür çünkü maymunun en entelektüel yaşam evresi gençlik. Bu yönüyle siyahlara benzediklerini söyler anlatıcı. Manası nedir, yine bilemiyorum.

Yzur, insanların yaşamına yavaş yavaş alışır ve çevresel olgunlaşma gerçekleşir, insanla hayvan arasındaki ilişkiler şöyle kısaca bir incelenir ve anlatıcı eğitime başlar. Dudak hareketleri, dişler, nefes, ince ince anlatılır. Eğitimle, dili kullanma becerisiyle birlikte "uygarlaşma" süreci de başlamış olur. Maymunun duyarlılığı artar, gözünden yaş gelir, yıldızlara bakıp düşünür. Anlatıcının uygarlık-doğa çatışmasını incelediği bölüm bunun hemen ardından gelir, galipler mağlupları onmaz biçimde yaralar, gelişimi onlar için durdurur. Bu konumda da benzer bir hadise vardır, maymun insana yaklaştıkça anlatıcının tepkileri sertleşir, sanki bütün çabasına rağmen bunun gerçekleşmesini istemez gibidir. Üstünlüğün korunması. Hayvan dayak yer, hasta olur ve ölüm döşeğinde mantıklı cümleler kurar: "EFENDİ, SU. EFENDİ, BENİM EFENDİM." (s. 28)

İktidar saplantımızdan iğreniyorum.

Ateş Yağmuru: Borges, Epikürcü bir toplumun yağmur altında kaldığını söyler, İbraniler anlatılıyor olsa bile.

Lugones'in öykülerinde mitlerden sıkça yararlanılmıştır, bu da Gomorrah'ın hikâyesidir. Epigrafı Levililer'den, yıkıma dair.

Akkorlar düşer, zevk içindeki insanlar çığlık çığlığa kaçışır, şehir yavaş yavaş yok olur ve sokakların manzaralarıyla birlikte anlatıcının evinde olup bitenler gözlenir. Kuğularla kertenkeleler çiftleşir, yeni modaya uygun giyinen kadınlar tam bir günah deposu gibi, kıyametin baş sebeplerinden biriymiş gibi anlatılır. Anlatıcı için orijinal, güzel bir kompozisyondur bu. Kadınlar çıplaktır, kıyamet o yüzden kopmuştur. Evet. Şu mitlerdeki ataerkilliği çıkarırsak geriye ne kalır, merak ediyorum bazen.

Yıkık bir şehrin ayakta kalmış son binalarından birinin mahzeni yiyecekle doludur, anlatıcı yıkımın içinden çıkıp gelen adama birlikte mahzene inmelerini teklif eder, şehri basan aslanları gördükten sonra dışarıda hiçbir canlının kalmayacağından emin olur. Aşağıda suyun içine uzanır, zehir şişesini ağzına götürür. Kendi yaşamını sonlandırır, bu işi Yehova'ya bırakmak istemez. Six Feet Under'da sevdiğim bir söz vardı: "Yaşamının efendisi olan ölümünün de efendisi olur."

Şimdi tekrar baktım da, Lugones'in sözüymüş bu, oysa Six Feet Under'da geçtiğinden öylesine eminim ki...

Abdera'nın Atları: Müthiş. Trakya'da atlarıyla meşhur olan Abdera, anlatıcının mitolojik varlıklarıyla bağlantılı efsanevi bir şehir. Atlar insanlaşmaya başlamasa öyle kalabilirdi. İnsanın insana ettiği atlarla bağdaştırılınca, bu güzel hayvanlar acı çekmeye başlayınca isyan ederler. İnsanlar ve atlar ölür, ayırt edilemezler. Kent yıkılmaya yüz tutar, dehşet dolu geceler yaşanır derken... Antik Yunan'ın mucizevi varlıklarından biri, alevler saçan dev bir aslan ortaya çıkar ve atların yüreğine korku salar. Sayısız çağın gücünü taşımaktadır, mitik kurtarıcıdır o. Tek bir çığlık kopar, kurtuluşun ve minnetin çığlığı: "'Herkül, bu gelen Herkül.'" (s. 64)

Epik, muhteşem bir anlatı. Eski çağların bütün sihrini taşıyor.

Dört öykü daha var, Borges ortaya karışık yapmış biraz. Aşkın en saf halinden azizlerin en ulularına, her şey var.

Borges'in yorumlarına geliyorum. Tüm Arjantin edebiyatını tek bir yazara indirgemek gerekse bu yazarın Lugones olacağını söylüyor. Wells'in ve Poe'nun etkisinde kaldığını da söylüyor, bunun yanında Yzur, İspanyolca yazılmış ilk bilimkurgu öyküymüş, onu da öğreniyoruz.

Borges'in aracılığıyla meseller sürüyor, Lugones mitleri baştan kuruyor, kutsal kitapların kutsallığıyla başka metinler düzüyor. İyi oluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder