23 Haziran 2019 Pazar

François Nourissier - Köpeğime Mektup

Yalnızlık, içe çekilmek, toplumdan uzaklaşmak, insanlara katlanamamak, kahve yapmışken sigaranın bittiğini fark etmek, duşa girince su ayarını milimetrik hassaslıkta kotarmaya rağmen bir anda soğuk suya maruz kalmak gibi sebeplerden ötürü -son iki sebebi salladım ama benim köpeğim olsa bunları kesin eklerdim- Nourissier tatlı köpeğine bir dünya mektup yazıyor. Sadece köpeğine değil, kendine de yazıyor. Yoksa metin-gerçeklik-kurmaca üçlüsüyle alakalı bir köpeğe ne yazılabilir? Belki Butor'nun Roman Üzerine Denemeler'ini okuması salık verilebilir ama mahluk ileri seviyede bir okursa o zaman Mehmet Sait Toprak'ın Talmud ve Hadis nam araştırmasına yönlendirmek faydalı olabilirdi, böylece sözlü kültürle yazılı kültür arasındaki farklara kadar geriye gider, belki de Sokrates'in sözlü kültürü sürdürme çabasına karşılık patisini uzatarak elden gelebilirdi, eğer rüyasında bir insan olduğunu gören köpeklerden biri olmasaydı. Ben gördüm, gören de vardır, kimse öyle bir şey görmedim demesin. İnsan merkezci yaklaşımdan çıkıp köpeği köpek olarak görmek bu aşırı yorumun, hatta zevzekliğin çok ötesine, metnin özüne yaklaşıldığı anlamına geliyor. Hayvan Olmak'ta tam anlamıyla bir hayvan olunamayacağı söyleniyordu, doğrudur, ileride bunun mümkün olacağını düşünüyorum ama şu an için bir kamyon empati atsak üzerimize, ormanda yatıp kalkarak hayvanlaşmaya çabalasak, ne yapsak nafile. Bu yüzden Nourissier'nin izleklerini takip ederek bir köpeğe mektup nasıl yazılır, neden yazılır, her mektup bir cevabı da içinde taşır mı, böyle sorulara cevaplar arayacağız ve kuçu kuçunun kulaklarının arkasını fış fış okşayacağız. Metin 1970'li yıllarda yazılmış, Polka ve Nourissier çoktan öldü ama sevgi yaşıyor işte, elimizdeki metnin ortaya çıkışına yol açan olay kadar rastlantısal ve doğal bir sevgi. Yazar New York'ta, köpeğini gezdiren bir adamı izliyor. Sonra olan şu: "Kitapların üzerimize garip bir saldırışları vardır. Onları çok uzakta, soyut, dile gelmez sanırız. Bir olay, onları birden, amansız, baştan çıkarıcı gerçeklikleriyle ortaya çıkarır: O sırada çok zamandır içimizdedirler. Senin öykün de öyle Pola. İçimdeydi, ama nasıl bilebilirdim? Bir işaret bekliyormuş." (s. 7) Bu çok ilginç bir durum, şu anda yaptıklarımızın ve yapacaklarımızın toplamıyız ama geleceği henüz deneyimlemediğimiz için bu toplamı eksik görürüz, henüz bir araya gelmemişiz gibi hissederiz. Neyi yazacağımı veya yazmayacağımı bildiğimi iddia etme cüretini göstereceğim şimdi, tepemde dönüp duran buluta sürekli bir şeyler atıyorum. Herkes kendi bulutuna atıyor. Sanattan, yaşamdan sayısız veriyi alıyoruz, atıyoruz yukarı. Sonra bir şey oluyor, yoğunlaşma diyeyim, aşağı bir "şey" iniyor. Aslında ne olduğunu biliyorduk ama sezgisel bir düzeyde kaldığı için biçimini kestirebiliyorduk ancak, tam bir oluşa varmamıştı. Varlığından emindik bir tek. Bu şekilde bir öykü yazdım en son, bir saat içinde on Word sayfasını doldurdum. Masadan kalktım, hiçbir şey düşünmeden direkt uyudum. Kendimi tükettiğimi hissetmiştim, sıklıkla olan bir şey değildi. Sonrasında başka bir öyküye başladım, iki aydır birkaç sözcük çıkarmak için eşeleniyorum, ilerlemiyor. Başka öykülere başladım, onları yarıda bıraktım, buna dönüp duruyorum. Konu bence çok ilginç ama biçim oluşmamakta direnirse buluta geri fırlatacağım elimdekini, belki başka bir biçimin parçası olur, belki de hiçbir şey olmaz. Bu da bilmeye dahil değil mi? Orada bir şey olduğunu biliyorum, yeterli. Neyse, Nourissier bir "parlama anında" çekip çıkarıyor metni, iki yılda tamamlıyor. İki yıl tek bir zamana sıkışmış durumda, yoğunlaşmanın zamanında.

Polka'nın davranışları, huyları, insanların davranışları, huyları, genel olarak huylar ve davranışlar üzerinden gideceğiz. Örneğin köpeğin tembelliğini ve kayıtsızlığını Nourissier'nin öğrenci hareketleri zamanındaki durgunluğuna ve kayıtsızlığına bağlandığını görünce, kalıp davranışların türler arasında benzer biçimlerde ortaya çıktıklarına dair bir şeyler okuyunca anlamın kayıp gittiğini, ortak bir zeminde buluştuğumuzu göreceğiz. Köpekleşiriz, insanlaşırlar. İnsanın merkezden çıkarılmasıyla aramızdaki fark belirginleşir ama Nourissier o kaygan alana doğru ilerler ister istemez. Köpeklerin bizi tedirgin bir biçimde dinlediklerini, konuşmalarımızın onlara müzik gibi geldiğini düşünür. Sesimizin tonundan hissettiklerimizi anlarlar, bakışlarımızdan da anlarlar, yazarın hassasiyeti hayvanlarla bu yönden bir yakınlık kurduğunu gösterir. Sokak hayvanlarını, savaşta kullanılan hayvanları düşünür, onların yalnızlıklarını ve üzüntülerini hissedebildiğini söyler. Bunların yanında pis kokularını ve şaşkın bakışlarını duyumsadığını da söyler, yine de Polka iğrenilesi bir hayvan değildir, zira hayvan iğrenilesi bir varlık değildir. Hayvan hayvandır. Yaşlanır, ölür. İnsan bu duruma üzülür. Kendi sonluluğunu düşünerek üzülür, alışkanlıklarını yitirdiği için üzülür, sevgisini paylaştığı canlıyı bir daha göremeyeceği için üzülür. Polka da yaşlı bir köpektir, atlayıp zıplamaları sona erdikten ve nefesi kokmaya başladıktan sonra sevginin niteliği değişebilirdi ama Nourissier böyle bir değişimin gerçekleşmediğini düşünür, sanki kendisi hiç büyümemiş, zaman geçmemiş, bir şeyler değişmemiş gibi. Bir canlı, başka bir canlıyı zamanın bir yerine sabitler. O zamanı hatırlayıp hatırlamamak türün özelliklerine ve zihnin durumuna göre değişir. Yazar, Polka öldüğü zaman bütün bu yazdıklarını unutmuş olabileceğini düşünür ve üzülür ama sürecin doğallığından ötürü pek de isyan etmez, sadece yeterince hakkını vererek yaşayıp yaşamadığını sorgular.

Metin kısa bölümlerle biçimlendirilmiştir, her bölümün ayrı bir mevzusu vardır. Bir bölümde romanın anarşiye kapı araladığını okurken takip eden diğer bölümde yazınsal yaşamların olağanlığı üzerinden bir metni olağanın dışına çıkarma biçimleri irdelenir, hemen ardından köpeklerin osuruklarından, fütursuzca yiyip içmelerinden bahsedilir. Hızlı geçişler baş döndürür, iyidir bu. Belirli bir odak yoktur, varsa da Polka'dır ama Polka da değildir, parıltı karma bir metin ortaya çıkarır. Yirmi yaşın düşüncesinde köpeklere duyulan sevgisizliğin kırklı yaşlarda zıt kutba ulaşmasını romanın şiirle temas ettiği noktalarda aramak, kendi sanatını sorgulayan bir sanatçının en ince duyarlılıklarını göstermek için sıkı bir yöntem. Devam edeyim, yazara göre yazmanın hiçbir soyluluk sağlamaması baş döndürücü tutkuları gidermenin yanında göze alınabilir. Yazar olarak bir soyluluğunuz olduğunu düşünüyorsanız tabii. Hırpalanmayı göze almak gerekir bir şey üretmek için, tedirgin olmayı da göze almak gerekir. Aslında sürekli bir tedirginlik hali. Etkilenme endişesinden anlatının başını alıp gitme tehlikesine kadar korkulacak pek çok mesele varken ne cüret aslında. En sağlamından. Sanatın sürerliğini cüretler toplamına indirgemek istemiyorum ama öze en yakın noktalardan biri de bu. Köpeklerle ilgili yazılmış milyon tane metin varken Nourissier neden bir tane daha yazmak istesin? Cüret edebildiği, düşüncesince köpekleri kimse onun gibi yazamadığı için. Yeterli. Bir kere Polka evi yuvaya çevirmeden çok yetenekli, sırf bu yüzden bile bu metnin yazımı için bir sebep doğmuş oluyor. Yazar ve eşi -görünürde- sıkıntılı bir hayatı paylaşıyorlar, aralarına giren mesafeyi bir türlü kapatamıyorlar, ta ki Polka bir gün eve gelene kadar. Yüz papel ödüyor Naurissier, köpeği alıp evine geliyor ve o evin havası, iki insanın yaşamı değişiyor. Süper.

Ne güzel mektup, Polka'ya yollanmışsa da cevabı çoktan elde edilmiş. Paris, New York, Fransa, Avrupa, her yerden yankıları duyuluyor, Nourissier gittiği her yerde Polka'yı ve dolayısıyla yaşamını düşünüp kendilikle ilgili sezgilerini bir araya getiriyor, bu metni adım adım oluşturuyor. Çok iyi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder