17 Haziran 2019 Pazartesi

Sadık Karlı - Eski Kış

Kara Kitap'tan esinlenilmiş, şehir tanıdık bir karanlığın üzerine kurulmuş. Kazlıçeşme fareleri şehirde cirit atıyor, sokaklar daralıp uzuyor, birçok yan hikâyecik anlatıya eklenip kayboluyor hemen. Metnin bir yerinde esas oğlan Kara Kitap'taki mekanlardan bazılarında dolanıyor, aradığı şeyi bulmaya çalışıyor. "Kamil" diyeceğim, Kamil Topkapı Sarayı Müzesindeki III. Ahmet Kütüphanesinde görevli, arşivci, Saraydaki el yazmalarının transkripsiyonunu yapıyor. Buldukları arasında çok ilginç şeyler var, sayıyor hepsini. Saray şairlerinin özgün divanları, Topkapı'nın şişirilmiş mutfak faturaları, cariyelerin kaçmak için çizdikleri haritaları, II. Selim'in hamamda cariyeleri kovalarken düşüp ölmesini konu edinen, yazarı belirsiz bir hicvi elinin altında, şehrin ne kadar gizli saklı işi varsa hepsini ortaya çıkarıyor, okuyor ve arşivliyor. Küçücük odasında bir başına çalışırken müdürü bir başkasının daha geleceğini söylüyor. Yeni gelen Tahir pek çok dile hakim, çalışkan bir genç. Kıskanıyor Kamil, onca sırrı açık etmemesi için öldürülebileceğini düşünerek paranoya üretirken yeni gelenle birlikte korkusu, korkusunun hemen ardından öfkesi açığa çıkıyor. Düşmanını dostlarından daha da yakında tutmaya çalıştığı için Tahir'le içli dışlı oluyor -bu da başka bir Orhan Pamuk metninden mülhem gibi duruyor- ve adamla vakit geçirmeye başlıyor. Sohbetler, gezintiler, tozuntular. Şehir depremler tarafından tehdit ediliyor, fareler de var. Geceleri Kamil'i takip eden bir adam, yaklaşan ayak sesleri, hemen her şey Kamil için ölüme davetiye çıkarıyor. Tekinsizlikle dolu bir atmosfer, tedirginlikten yaşayamamaya başlayan bir Kamil. Korkuyu beklese, gerçekten beklese daha da başka bir metinden buraya taşınmış diyeceğim.

Sadık Karlı hakkında pek bir bilgi yok. 1991'de basılan kitabın kapağındaki bilgilere bakarsak 1966'da doğduğunu görüyoruz. Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu mezunu. Su da Yanar'da yönetmen yardımcılığı, Ali Özgentürk'le birlikte yazılan bir iki senaryo, bir yüksek lisans. Sonradan kısa bir internet gezintisi sonucunda Karlı'nın 2002 yılında hayatını kaybettiğini öğreniyoruz. Başka da bir şey bulamadım. Ölüm sebebi, 1991'den 2002'ye kadar yaptığı herhangi bir iş, hiçbir şey yok. Sadık Karlı unutulmasın istedim açıkçası. Telos zaten sessiz ve derinden ilerleyen, süper şeyler basan bir yayınevi, ben de unutulma tehlikesiyle yüz yüze kalan yazarları bulup çıkaran bir defineci olmak istiyorum, o halde Sadık Karlı unutulmamalı, okunmalı. Okudum. İyi oldu.

Tahir'le Kamil sokakta yürüyorlar, bir anda dört kişi oluyorlar, iki de gölgeleri. Aynaya baktıklarında gördükleri iki kişiden ikisi de, işte, gölge olarak yanlarında. Venedik Aynası, böyle diyor Kamil ve Tahir'in öğle vakti ortadan kayboluşlarının sebebini anlıyor; iki sevgiliyi takip ediyor Tahir. Gölgeleri değil bu kez, bir kadınla bir erkek. Hikâyeler uyduruyorlar birbirlerine, yürüyüşlerinin temelini birbirlerinin hikâyelerini dinlemek yer alıyor. Tahir Kamil'i "hikâye hırsızı" olarak mimliyor, tarihten ve Tahir'den hikâyeler aparıyor Kamil, Tahir'in notlarından, defterlerinden, transkripsiyonlarından hikâyeler çalıyor. Tahir'i bir hırsız yapıyor hikâyelerinde, çılgın bir aşığa çeviriyor. Aynadan yansıyan bu, aslında kendisini biçimliyor ve bunun farkında olduğu -ama olmadığı- için öfkesini biriktiriyor. Her odada bir televizyon ışığı, her dairede bir aile, insanlar yaşamlarını uyuşturularak sürdürüyorlar ve Kamil'e yer açmıyorlar, Kamil içeride neler döndüğünü bilmek istiyor, bilemiyor, hikâyelere başvuruyor. Kendisini var etme biçimi. Takip ediliyor o gece, Tahir'le tartıştığı gece bir adam takip ediyor kendisini, Kamil ölüyormuş gibi ölüyor, kaldırıma uzanıyor. Adam yanında bitiyor, ceketini Kamil'in üzerine serip gidiyor. Ceketin cebinden çıkan kağıt 1934 tarihli, Hopa yazıyor üzerinde, bir de isim. Kamil, Tahir'in hikâyesini yaşadığını biliyor, Tahir'in işi bu. İş arkadaşının hikâye dünyasının bir karakteri haline geldiğini fark eder etmez bir oyuncağa dönüştüğünü biliyor ve Tahir'i kendi oyuncağı haline getirmek için uğraşıyor. İki dilli bir anlatı, bir yerlerden Woolf ve Kafka sızıyor, görüşleri Kamil'in silahları haline geliyor.

Tahir'in dipnotu giriyor araya, aslında Tahir'in metnini okuduğumuzu mu anlamalıyız? Tahir, Kamil'in esas oğlan olduğu metni yazmış da bize okutuyor. Borges, Cortázar ve Chesterton başlarını şöyle bir uzatıp kayboluyorlar. Oyuna dönüşüyor metin, pek ciddi olmayan bir oyun ki oyun kendini hem ciddiye almalı, hem de ciddiye almıyormuş gibi davranmalı. Kurmacanın temeli bu, özellikle oyunlu bir kurmacanın. Karlı parodiyi andırır bir postmodern metin sunmuş ve ortadan kaybolmuş. Bu.

Güzel, kısa, çok özgün olmasa da sıkı bir metin. Sahaflarda mevcut, denk gelen kaçırmasın.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder