6 Haziran 2019 Perşembe

J. C. Carloni & J. C. Filloux - Eleştiri Kuramları

Şimdi ben bunu Zonguldak'ta okudum, 2013'ün son aylarında okumuş olmam lazım. Kuramsal işlerle uğraşmak istiyordum o zamanlar, abimden birkaç kitap göndermesini istemiştim, gönderdiklerinin arasında bu da vardı. Zaman içinde okuduğumu unutmuşum, Kültür ve Turizm Bakanlığı Yayınları baskısını geçen hafta alıp tekrar okudum ve tekrar okuduğumun farkına varmadım, yazarları araştırmaya başlayana kadar. Bakanlık baskısında "Carlaui" ve "Fillox" şeklinde yazılmış soyadlar, araştırıyorum, hiçbir şey çıkmıyor. Şaşırdım, biraz daha araştırdım ve sarı kapaklı baskıya denk geldim. İsim de değişmiş. Bakanlık versiyonunda Edebi Eleştiri, çevirmen Ayşe Hümeyra Çakmaklı. Sarı kapaklıyı Tahsin Yücel çevirmiş. Çeviri kıyası yapamayacağım, okuduğum kitaplar kayıp çorap teklerinin gittiği yere gidiyor ve kolay kolay bulamıyorum bir daha. Bakanlık baskısının çevirisi iyi ama, alınabilir. Fransızların bakış açısından edebiyatın ve edebiyat eleştirisinin tarihini son derece açık, anlaşılır bir şekilde okursunuz bunu alırsanız, Yücel'in çevirilerinin biraz sıkıntılı olduğunu hatırlıyorum, sözcük tercihlerinden ötürü. Neyse, alıp okumaya başlarsanız önsözde yazarların metodolojisini bulacaksınız ilk olarak. Eleştiriyi kendi yasaları olan edebi bir tür olarak gördüklerini söylüyorlar, ardından metnin ortaya çıkardığı sonuçları madde madde sıralıyorlar. Eleştirmenler tek tek incelenirken ele alınan eleştirmenin öncelikle kuramsal metinlerine başvurduklarını söylüyorlar, bu yöntem kullanılınca birbiriyle çatışan -eleştirmenlerin görüşlerindeki iç çatışmalar dahil- fikirleri ortaya koymak daha kolay. Öznellik ve nesnellik çatışması ikinci maddeyi oluşturuyor. Üçüncü maddede arkadaş tayfasının metinlerini "tanıtan" eleştirmenlerin konu dışı bırakıldığı söyleniyor, bu tür işlere girişen insanların fikirlerine şöyle bir değinildikten sonra bahis hemen kapatılıyor. Dördüncü maddede incelemenin 19. yüzyıldan itibaren derinleştirildiği, eleştiri yöntemlerinin bu dönemden itibaren ele alındığı söyleniyor. Önceki yüzyıllarda üçüncü maddede bahsettiğim tipler var, söylemlerinin üstünkörü incelenmesinden öteye gidilmiyor. İyi de oluyor, adamlar biraz mahalle kavgasına çevirmişler olayı çünkü.

Aristoteles'in Poetika'sının incelenmesinin 16. yüzyıldaki örnekleriyle başlıyor tarihçe, Montaigne'in okuma edimi ve kitaplarla ilgili birkaç fikriyle devam ediyor ve bu yüzyılın incelenen meseleye pek bir katkı yapmadığı söyleniyor. Ardından edebiyat eğitimi için kullanılan kitaplar ve dönemin ünlü yazarlarının polemikleri geliyor. Cid tartışması, Corneille'in trajedi hakkındaki incelemeleri gibi örneklerden sonra "yol yöntem bilen kişilerin eleştirisi"ne geliyor sıra. O dönemde süren şiir konulu bir tartışmada Boileau'nun La Fontaine'in tarafını tutup Bouillon'a sarması, yazdığı metinler yine eleştiriden uzak ama edebi tartışma ortamı yaratması açısından eleştirinin ne olması gerektiğine dair düşündürücü bir etki yarattığı için anılmaya değer görülmüş. Bu dönemde gazeteler de ortaya çıkıyor ve tartışmalar geniş cephelerde sürmeye başlıyor. "Eskiler ve Yeniler" tartışmaları patlak veriyor, La Bruyére gibi adamlar klasisizmin neliğine dair birtakım fikirler ortaya koyuyorlar. Ben bu adamın Karakterler diye bir metnini okumuştum, milletin edebi yetersizliklerinden girip edepsizliklerinden çıkıyordu, yaylım ateşi gibiydi resmen ama yine de geleceğin eleştirisinin öncüsü olarak görülüyor. Voltaire bu metinden etkileniyor ve eleştirmenin edebi topluluktaki rolünü irdeleyen metinler yazıyor. Eleştirinin doğuşunu aşağı yukarı bu zamanda başlatıyor yazarlar, "Güzellik" kıstası ortaya çıkınca. Chateaubriand Hristiyanlıkla edebiyatın ilişkisini inceleyip ikisinin yan yana var olabileceğini, birbirlerine zıt düşmediklerini söylüyor, sonrasında "mutlak yanlısı eğilim" bu güzellik kıstasını görev, zorunluluk, politika ve kralcılık üzerinden biçimlendirip eleştirinin nasıl olması gerektiğini söylüyor. Edebiyat iyiyi, güzeli ve doğruyu "öğretmeli", öğretemeyen metinler yerin dibine geçirilmeli, düşünce yapısı bu.

Saint-Beuve eleştiriye yaratıcılık boyutunu getiriyor, kıstasların dışına çıkarak kendisi/okurluğu üzerinden metinleri değerlendirmeye girişiyor. "Tutum" olarak görülüyor bu mevzu, eleştiride özgürlük arayışını, metnin genel geçer biçimler kullanılmadan da yargılanabilirliğini içeriyor. Bilimsel eğilimleriyle birlikte hümanist görüşlerini de eleştiriye dahil ediyor Saint-Beuve, öznellikle nesnelliği bir potada eritmeye çalışıyor ama pek de başarılı bir eleştirmen olmadığı söyleniyor; Balzac'ı hiç anlamamış ve Chateaubriand'ı yerin dibine sokmuş ama Flaubert ve Stendhal konusunda -belki biraz da çoğunluğa uyarak- övgülerle dolu yazılar kaleme almış. Sonrasında bilimsel yansızlık arayan eleştirmenler giriyor devreye, eleştirinin daha teknik bir başlangıcını bu adamlarda bulabiliriz. Taine meşhur mesela. "Gerçek şu ki Hippolyte Taine bir başkasından çok daha fazla bilimsel eleştirinin varlığını kanıtlamış ve ilkelerini çizmiştir: Sadece yansız kriterleri esas alarak yargılamak, belirtiler ve sebepleri bıkmadan usanmadan araştırmak." (s. 37) Tümdengelimli, kopuksuz bir zincir oluşturmaya çalışıyor Taine, felsefeyle spiritüalizme bağlı bir eleştiri anlayışını doğuruyor. Çok şey içerip pek bir şey söylemeyen bir eleştiri türü, şöyle özetleniyor: "Her çeşit psikolojik gösterişten olduğu kadar her çeşit kesin tavırdan da yoksun, kendini belli etmeyen felsefi iddiaları olan bir izlenimcilik." (s. 39) Çoğunlukla çağrışımcı, anladığım kadarıyla gevezeliklerle de dolu bir tavır, bir yaşam görüşü, bir imecıneyşın. Sezgilere dayanan genellemeler, birtakım varsayımlar, bu kadar. Kendisiyle birlikte eleştiri işine eğilen kişilerde de benzer görüşleri bulmak mümkün, dört eleştirmen daha var Taine'in olduğu bölümde, dogmacılıkla birlikte kendilerinden sonra gelenleri etkileyecek pek çok fikri de eleştiriye getiriyorlar.

İzlenimcilik geliyor hemen, öznellik. Gömüyorlar açıkçası, izlenimci eleştirmenin amacının sadece kendinden söz etmek olduğunu söylüyorlar, bu durumda da tutarlılık sınıfta kalıyor. Bilimsellik ortadan kayboluyor ama bu kez de yazarın yaşamıyla metin arasında bir köprü kurulup kurulamayacağı tartışması açığa çıkıyor. Fikirler tarihçesi aslında bu metin, tartışmalar üzerinden doğan edebi eleştirinin aldığı yolun genişçe bir kısmının aydınlatılması. Aristoteles'ten Sartre'a tarihteki pek çok şahsiyetin merdiven misali üst üste eklenen düşüncelerini içeren bir geçit. Güzel inceleme, meseleye ilgi duyanlar okuyabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder