Sardı.
Garion'un hadisesi, şey, ben Kahramanın Sonsuz Yolculuğu'nu yazıp yazmadığımı hatırlamıyorum. Yazdım muhtemelen. Orada adam diyor ki işte mitolojik, dinselli kahramanların prototipleri mevcuttur ve bu prototiplerin ardıllarında benzer özellikleri görürüz. Bilinmeyene karşı gösterilen cesaret, fedakarlık, vazgeçiş ve sonsuz bir güç. Böyle şeyler. Şimdi Garion'a bakalım:
"Evi olarak bildiği tek yerden koparılan, kendisine en yakın iki insanın kimliklerinden bile emin olamayan ve mümkün olanla olmayan arasındaki fark kavramı tahrip olan Garion, kendini tuhaf bir hac yolculuğunun ortasında bulmuştu. Ağaçların yuttuğu bu yıkık şehirde ne işleri olduğunu bilmiyordu; buradan ayrıldıklarında nereye gidecekleri hakkında en ufak bir fikri yoktu. Emin olabildiği tek şey, dünyanın bir yerlerinde, şafaktan önceki alacakaranlıkta unutulmuş bir köydeki küçük bir eve sürünerek yaklaşan ve Garion'un annesiyle babasını öldüren bir adamın varolduğu yolundaki korkunç bilgiydi; eğer hayatının geri kalanını buna adaması gerekse bile, Garion o adamı bulacak, bulduğunda da öldürecekti. Bu tek, elle tutulur gerçekte Garion'a tuhaf bir biçimde rahatlatıcı gelen bir şeyler vardı." (s. 20)
Bir de kendini tanımak var işin içinde, bu da bir kahraman için çok önemli. Ulaşılması gereken bir hedefinn varlığı da noktayı koyuyor. Garion, kendini tamamlaması gereken bir karakter, soruları var ve bu soruları sorarak değil, yaşayarak çözecek bir karakter. Bir serüvenin değil, bir çocuk-peygamberin -veya kahramanın- serisidir bu.
Tayfa güneye doğru inişe devam ediyor. Garion biraz daha kendini tanımış halde, en azından yanındakilerin de kim olduklarını biliyor artık. Evet. Devam ederlerken Garion bir gence saldırıyor. Genç sağlam çıkıyor, Belgarath gelip ayırıyor arkadaşları. Bu arada Kurt olarak geçiyor, Belgarath demeyeceğim bir daha. Yani kimin kim olduğu ortada ama eski isimlerden devam ediyoruz. İsimleri gizliyorlar, hele İpek'in birden fazla kimliği var. Gizli işler çevirip yakalanmamak istiyorsanız şart.
İşte bu Garion'un daldığı genç Lelldorin bir Arend. Eşlikçi olması için babası tarafından gönderilmiş. Babası Wildantor Baronu. Mimbre hakimiyetinden nefret ediyor, topraklarında çok sayıda Mimbre var. Bu yüzden onlara karşı öfkeyle dolu, katakulli döndürüp başlarındakini öldürmeyi falan düşünüyor hatta. Saf bir genç ama güçlü. Bu toprak kavgasını Güney Afrika olayına benzetebiliriz. Mimbreler yönetim kademesinde ve Arendlileri sallamıyorlar hiç. Bu yüzden de Lelldorin krala suikast düzenleyecek bir grubun elemanı ama bu olay iç savaşı daha da kızıştıracak. Bu da bazılarının işine geliyor, Murgoların. Bundan sonraki her katakullide Murgoların bir şekilde olaya dahil olduklarını düşünelim, adamların diplomasi yetenekleri, manipülasyon olayları tavan yapmış. Murgolar ve Grolimler, kaçırılan taşı kötü tanrı Torak'a götürmek isteyen doğunun ve güneyin iğrenç halkları. Grolimleri Ctuchik diye bir rahip yönetiyor ve taşı çalan Zedar'dan nefret ediyor. Dolayısıyla Kurt'un amacı, Ctuchik'i kullanıp Zedar'ı cortlatmak. İstikamet Rak Goska.
Bu dünyanın büyü hadisesi de şöyle:
"(...) 'İlle de o kelimeyi kullanmak istiyorsanız, büyü, nesnelerin doğal düzenlerinin bozulmasıdır. Bazen hiç beklenmedik etkileri de olabilir, o yüzden çok dikkat etmek gerekir. Üstelik bir de...' Kaşlarını çattı. '...Bir tür gürültü yapar diyelim. Yani ses olarak değil tabii, ama açıklamak için öyle diyorum. Bazı yetenekleri olan insanlar bu gürültüyü duyabilir. Polgara ve ben bir şeyleri değiştirmeye başlarsak, Batıdaki bütün Grolimler tam olarak nerede olduğumuzu ve ne yaptığımızı anlarlar.'" (s. 36)
Bir de var olan her şeyin diğer bütün şeylerle olan ilişkisi de var, tamamen katı bir maddecilik ve kelebek etkisi gibi bir şeyler. Telepatik işler gibi geldi bana, şifacılık tarzı olaylarda bitkilerin, bazı maddelerin kullanılması var ama büyüde öyle bir şey yok. Tamamen zihin gücü, mekanik dünyaya bir dış etki. Dengeleri bozabilecek olması bu yüzden.
Seride her şeyden biraz var, kapitalizm eleştirisi olarak da serfler var. Lelldorin için serfler, korunması gereken böcekler. Yaşasalar yeter, açlıktan sürünseler de olur. Bir yaşam tarzı olarak görüyor bunu onlar için. Sonradan bak kardeş diyorlar, öyle bir dünya yok ve bu adamları böyle yaşatmaya devam ederseniz isyan edip sizi gömerler. Aklı başına geliyor delikanlının sonradan.
Mandorallen de katılıyor aralarına, Vo Mandor Baronu. Neşeli, romantik bir şövalye. Hiçbir şeyden korkusu yok. Bir zamana kadar. Tayfaya bir dövüş esnasında katılıyor, o dövüşte Lelldorin yaralanıyor ve zehirleniyor. Bir şehirde bırakıyorlar onu. Ardından yine kavgalar, dövüşler, yollarda Murgolar, Grolimler... Hepsini anlatmaya üşendim. Arendiya kralının hayatını kurtarıyorlar, Lelldorin'in zamanında Garion'a verdiği bir bilgi sayesinde.
Doğuya doğru bir yollanış var. Yakalanıyorlar burada, ilk ciddi tehlike. Paslı kilitleri kurcalayan İpek sayesinde uzuyorlar. Nyissa Kraliçesi Salmissra'nın tuzağıymış o meğerse. O kadının da kendi çıkarı var. Herkesin kendine ait bir planı var, Game of Thrones gibi biraz ama hepsine ayrı bir pencereden bakmıyoruz tabii.
Bu bölümde Garion kendini tanımaya başlıyor, gücünün farkına yavaştan. Polgara rahatlatmaya çalışıyor çocuğu. Basit bir çocuk Garion; hayat onun için çiftlikten ibaretken birden onca kılıcın, büyünün arasına düşünce afallıyor tabii ve gücünden de korkmaya başlıyor.
Tolnedra imparatoru dünyada olup bitenlere uzak, kendi yağında kavrulan bir adam. Belgarath'ın, Polgara'nın varlığını da kabul etmiyor, inanmıyor onlara ve hiçbir şekilde Torak'a ve adamlarına savaş açmayacağını söylüyor. Aşarak adlı bir Murgo var, imparatorla ticari ilişkiler geliştirmiş ve bizim tayfanın da başına bela olacak bir adam. Önceden de karşılaşmışlardı. Gider yapıyor bizimkilere. Bir de Ce'Nedra var, kralın kızı. Riva kralıyla evlendirilecek, kadim anlaşma gereği. Soyun sürmesi, taşın korunması falan. Kız gitmek istemiyor, sonradan saraydan kaçıp bizim tayfaya katılıyor. Aşarak'ı da gebertiyor Garion, burası ilginç. Aşarak bizimkilere tuzak kuruyor, Garion'u yakalıyor falan. Sonra Garion'un içi kıpır kıpır oluyor, böyle bulutlar çarpışıp foşur foşur olur ya, öyle ışıklar falan çıkıyor içinde. Aşarak'a bir tane patlatıyor, adamın yüzü yanmaya başlıyor. Garion acıyor adama, tam yangını durduracakken Polgara telepatiyle durmamasını, ailesini öldürenin aşarak olduğunu söylüyor. Garion adamı gebertiyor ve gücünü ilk kez ortaya çıkartmış oluyor, bilinçli olarak. Bu ortaya çıkmanın arkasında kafadaki başka bir sesin etkisi de var, Belgarath'a bahsolunduğunda Belgarath da merak ediyor bu sesin kime ait olduğunu. Kimse bilmiyor. Garion kendinden nefret etmeye başlıyor, yüzleşemiyor bir süre bu olaylarla falan.
Nyissa Amazon gibi bir yer. Bol nehirli, bol sinekli, bol böcekli, nemli, sıcak, öeh.
Buradaki kraliçe Garion'u kaçırıyor ve onu seks kölesi gibi bir şey yapmak istiyor. Tövbe ya. Neyse, amaç sadece o da değil. Şimdi bu Garion'u arıyorlar ya, ele geçirip öldürecekler. Ctuchik'in bir elçisi geliyor kraliçenin önüne. Kraliçe de diyor ki Torak uyanınca benimle evlensin, ben de bu genci ona vereyim. Yoksa vermem diyor. Bu sırada Garion'un kafasındaki ses ortaya çıkıp Garion'u yönetiyor. Sarayı basıyor tayfa ve kraliçe korkudan tanrı İssa'yı uyandırıyor. İssa geliyor, olayları görüyor ve kendi köşesine çekiliyor, yardımcı olmuyor kraliçesine. Falan. Sonra kraliçeyi hacamat ediyorlar, yola devam.
Böyle, seri sardı ya. Güzel.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder