Capote'den bir seyahatname/anı/öykü.
Capote şehirlere şöyle bakıyor: Şehirler. Bu tamam zaten, seyyah gözünden şehir. İkinci adımda şehrin insanlarıyla birlikte değerlendirilmesi var, veya tam tersi. Yaşadığı şehrin kimliğine bürünen insanlar. Üçüncüsü de öykücü Capote. Şehri gezmiyoruz da bir öykü öğesi olarak görüyoruz. Bildiğimiz Capote öykülerine dönüşüyor şehirler bazen. Süper. Bir iki örnek hemen.
New Orleans: Panayır gibi bir yer, tarihi çok eski. Capote'nin çocukluğu burada geçtiği için onca şehir içinde Capote'nin en çok benimsediği, dolayısıyla rahat, keyifli bir anlatımla okuyucuya sunduğu şehir. Verandalarında akşamı eden insanlar, barlar, şehre has gürültüler.
Bayan Y.. "'Bazı insanlar yaşlı doğar; ben, örneğin, her türlü nitelikten yoksun, iğrenç bir çocuktum. Ama yaşlı olmak hoşuma gidiyor. Bana sanki daha' -sustu, loş odayı gösterdi eliyle- 'uygun olduğum hissini veriyor.'" (s. 11) Bayan Y. için New York taşra sayılıyor mesela. Bazı insanlar için yaşadıkları yerin dünyadaki en büyük şehir gibi gelmesine şaşmamak lazım. Dünyadaki en büyük şehir, hayatın boyunca bulunduğun en büyük şehirdir ve daha büyük şehirler görmediysen dünyanın en büyük şehri, sahiden de dünyanın en büyük şehri değildir.
Şöyle bir dönüşüm de var; 1946'da bu bölümü yazıyor Capote, 22 yaşındayken. Mesela şöyle bir şey diyor: "Hep kullanılan o 'eski cazibe' deyiminden öyle ya da böyle nefret ediyorum. Siz onu, sanırım buradaki mimaride ve (tam yeri olan) antikacı dükkânlarında ya da Fransız Marketi'nde duyacağınız şive karışımlarında bulabilirsiniz. Ama New Orleans diğer güney kentlerinden daha büyüleyici değildir; daha da az büyüleyicidir aslında, çünkü onların en büyüğüdür. Bu kentin asıl kısmı, manevi ovasından, turistik kuşağın oldukça dışındaki sokaklarından ve mahallelerinden oluşur." (s. 12) İki şey diyor yani: Arka sokaklara bakın ve geçmişe mazi. İkincisi biraz daha silik, yine de o tutum kendini belli ediyor biraz. Bir şehrin geçmişi, gençler için çok şey ifade etmeyebiliyor. 1959'daki Brooklyn yazısında bambaşka bir Capote göreceğiz, buram buram geçmiş kokan bir yazı. Değişiyor insan.
New York: Bu da 1946'da yazılmış. Kentin bir mit olduğunu söylüyor Capote, sonradan o mitin ekmeğini de çokça yiyecek zaten.
Ünlüleri görüyor, ünlüler hakkında yapılan dedikoduları işitiyor. Romanlarında, hikâyelerinde kullanacağı malzemeleri o zamandan biriktirmeye başladığı söylenebilir. Tutunmaya çalışan yetenekli insanlar da var, biraz da onların şehri New York. Partiler, yerel delilikler, tam Capote'nin kalemi. Bir de bu yazının penceresinden bakmak lazım Capote'nin romanlarına.
"New York'u terk edersem herhalde çok daha fazla iş yapmam gerek. Ama büyük olasılıkla da doğru değil bu. İnsan belli bir yaşa gelinceye dek taşra sıkıcı görünür ve zaten ben doğayı genel olarak değil, özel olarak severim. Yine de insan ya âşık, ya halinden memnun, ya da hırsların güdümünde, veya meraksız, ya da kendiyle barışık (ki mutluluğun eşanlamı haline geliyor bu laf) değilse, kent hiç durmaksızın zaman tüketmek için tasarlanmış, illüzyonları yiyip bitiren, anıtsal bir makine gibidir." (s. 23)
Kısanın kısası, böyle.
Haiti: Holly Golightly'nin prototiplerinden biri var burada: Estelle.
Seyyah Capote burada.
Bir de Avrupa gezisi var, iki yıl boyunca Sicilya'da yaşıyor Capote. Napoli, Roma, Venedik, böyle yerleri geziyor. Afrika'ya 120 kilometre, yazın deli sıcak, kışın rüzgarlı ve soğuk. Bir de Lola diye bir bölüm var, bir kuzgun hakkında. Birçok Capote hikâyesinden güzeldir. Bitirince gülümsedim.
Böyle. "Şehirli" Capote'nin şehirleri. Eserlerine aldığı yerel renkleri görebilirsiniz, dikkatli okuyucular iyi bir okuyucu olurlarsa diğer kitaplarda tanıştıkları karakterleri bile görebilirler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder