Mallorya'nın iç işlerine iyice girdik artık. Üç krallık var ve bu üç krallığın Torak'la birlikte bir araya gelmesi, sonra ayrılması, sonra entrikalar derken ortamın karışması. Evet.
Öncelikle şu var; embesil olmadığına emin olduğumuz bazı karakterlerin saçma şeyler söyleyip ayarı yiyince, "Bunu düşünememiştim," demeleri can sıkıcı bir noktaya geliyor bu kitapla. Önceden de vardı, lakin bu kadar göze batmıyordu. Mesela Garion gemi kaçıracak gitmesi gereken yer için, gemideki düşman askerlere ne yapacağını soruyor Belgarath. Garion düşünmemiş onu. Eddings, yirigit.
Şu seriyi şıpıt diye bitiremediysem kapaklar yüzündendir; her gördüğümde gülüyorum lan. Okuma keyfi kalmıyor.
Evet, bizimkiler yakalandıydı. Önceki kitabı pek çabuk geçtiydim, düalizm hakkında bir şeyler yazacaktım ama sıkılmıştım. Serinin son kitabında yazacağım hepsini. Tipik bir düalist bakış açısı var, karanlık-aydınlık. En büyük iki güç bu. Neyse, son kitapta. Devam: Yakalandılar ve gemiyle Kal Zakath'a doğru yola çıktılar. Kehanetlere pek gerek kalmıyor, olaylar yürüyüp gidiyor çünkü, bir de kehanetlik bir mevzu kalmadı; kahinler falan da işin içine girince her şey yolunda yürüyor. Garion'un iç sesi de pek çıkmıyor ortaya. Paralel bunlar.
Ce'Nedra, oğlunun hasretiyle kafayı yiyecek noktaya geliyor. Yolda bir iki sıkıntı çıkarıyor, Polgara'nın yardımıyla iyi oluyor ama asıl iyiliği Kal Zakath yapıyor; bir şifacı buluyor kendisine. Kal Zakath aslında o kadar fena bir insan değilmişmiş, ona geliyoruz.
Ashaba'ya gitmeye çalışırlarken bambaşka bir yere geliyorlar: Hagga'daki Kal Zakath'ın ortamına. Zakath yönetmekten yorulmuş, genç, yakışıklı bir kardeşimiz. Onca kitapta adı geçiyordu, en sonunda karşımıza çıktı.
Harita da kıç gibiymiş ama idare eder. Hagga Military District'teyiz. Zakath diyor ki arkadaş, ben sizin neci olduğunuzu biliyorum, dolayısıyla sizi salamam. Kaçmayacağınızı düşünüyorum, bunun için ekstra bir önlem almıyorum. Bizimkiler de iyi diyorlar, tabii dıştan. İçten içe bir arazi olma planı var elbette, zaman azalıyor ve Zandramas hızla yol alıyor. Bebeği öldürecek piç kadın. Çok affedersiniz. Bebek lan, sen de bir anne olacaksın ileride. Ayıp ya.
Güçle alakalı güzel de bir bölüm var, güç ve özgürlükle. Belgarath'la Zakath konuşuyorlar, Zakath Belgarath'a neden dünyayı yönetecek bir güç elde etmediğini soruyor. Çünkü Belgarath'ın öküz gibi bir büyücü olması.
"'Bütün erkler güç peşindedir. Bu insan tabiatında var.'
'Elindeki bütün güçler seni mutlu etti mi?'
'Belirli tatminleri var.'
'Beraberinde getirdiği bütün o ehemmiyetsiz rahatsızlıklara değecek kadar mı?'
'Bunlara katlanabiliyorum. En azından kimsenin bana ne yapmam gerektiğini emredemeyeceği bir konumdayım.'
'Bana da kimse ne yapmam gerektiğini emretmez, üstelik ben bütün o can sıkıcı sorumluluklara bağlı da değilim.'" (s. 39)
Belgarath istediği zaman dünyayı yönetecek güce sahip, o zaman gerek yok böyle bir şeye. Onca sorumluluk, sıkıntı, Belgarath gibi rahat bir adam için çekilecek dert değil.
Zakath da kendi açısından olayları anlatıyor. İşte üç ırk var Mallorya'da: Dalasyalılar, Karandlar, Melceneler. Bunlar Mallorya Birliği oluşana kadar çekişiyorlar. Biri daha savaşçı, biri bürokraside daha başarılı falan. Bunların tarihini eşelemiyorum, çok uzun. Urvon'un yeni tanrı olarak Torak'ın yerini aldığından bahsediyor Zakath ve Grolimlerden nefret ediyor, onları gebertmek için elinden gelen her şeyi yapacak konumda. Sardius vardı, diğer taş. Karanlığın taşı. Zandramas da onu ele geçirmeye çalışıyor. Agachak da onu ele geçirmeye inanıyor. Diplomatik olayların önem kazandığı nokta da burası; kötüler arasında da savaşlar sürüyor ve Garion bu savaşlardan kendine pay çıkarmak istiyor, mesela Zakath'a diyor ki, sen buradaki, Cthol Murgos'taki işi boşver, Mallorya'ya dön ve bütün o karışıklıkları engelle, yoksa imparatorluğun elden gidecek. Ama Zakath'ın da güttüğü bir kan davası var; Taur Urgas'ın kökünü kurutmak istiyor. Taur Urgas, Belgariad'ın son kitabında öldürülmüştü, oğlu Urgit'in de kendi oğlu olmadığı, Kheldar'ın, yani İpek'in kardeşi olduğu geçen kitapta ortaya çıkmıştı. Neyse, Taş'ın yardımıyla Garion, Zakath'a gerçeği gösteriyor ama Zakath buna inanmıyor. Kendisi büyüye dair hiçbir şeye inanmıyor, inandığı tek şey güç. Birilerinin kendisini memleketten uzakta tutmaya çalıştığına da inanmıyor, Nadaras, Zandramas'ın adamı tarafından zehirlenmesine ramak kalmasına rağmen. Belgarath'ın tek isteği, Garion'un Zakath'ı gitmek için ikna etmesi. Zaman azalıyor çünkü.
Zakath inançsızlığıyla iyice can sıktığı zaman Cyradis adlı kahin geliyor ve adamı ikna etmeye çalışıyor, adam, "Neden ben?" diye bağırınca pkfmpf diye gülüyor Garion. Kulübe hoşgeldin dese de olurmuş. Sonunda Zakath kabul ediyor olanları, Mal Zeth'e, Mallorya'ya dönmeyi de kabul ediyor. Garion'la birlik kuruyor. Bu bölüm böyle.
Mal Zeth böyle ökküz gibi bir şehir, inanılmaz kalabalık ve bok gibi. Rahatlıkla İstanbul'a benzetebiliriz. Zakath'ın krallığı burada. Bu bölümde bir de Game of Thrones'un babası sayılabilecek bir diyalog var, nefis. Zakath ve İpek arasında:
"(...) 'Siyaset dünyadaki en büyük oyundur Garion ama yerini korumak için sürekli oynamaya devam etmek zorundasın.'
İpek güldü. 'Aynı şeyi ben de ticaret için söylemiştim,' dedi. 'Arada görebildiğim tek fark ticarette, insan oyundaki puanlarını kazandığı parayla tutabiliyor. Politikada puanlama nasıl hesaplanır?'
Zakath'ın yüz ifadesi garip bir biçimde karışıktı - biraz eğleniyor, biraz da aşırı ciddi gibiydi. 'Çok basit Kheldar,' dedi. 'Eğer günün sonunda hâlâ tahttaysan kazandın demektir. Eğer öldüysen, kaybetmişsindir, ve her gün yepyeni bir oyundur.'" (s. 107)
Bu konuşmadan sonra İpek, Garion'u dikkatli olması yönünde uyarıyor. Zakath her ne kadar güler yüz gösteriyor olsa da aslında içinde son derece farklı, kendi planlarını kuran biri. Yaa. Burada olanlar şunlar: İfritleri çağıran bir adam var, Mengha. Bir de İfrit Beyi var, Nahaz. Dünyanın karanlık yüzü bu. Tanrılarla bu ifritlerin ilişkisini, daha doğrusu ifritlerin geldiği dünyanın ilişkisini bilmiyoruz. Keşfedilmemiş tek alan belki, bir de Mallorya'nın doğusundaki denizin öteleri var. Neyse, bu ifrit ordusu her yeri yakıp yıkıyor, çünkü ifritlerle kimse başa çıkamıyor, Belgarath bile korkuyor heriflerden. Bu ordu hızla Mal Zeth'e doğru ilerliyor, Zakath'ın ordusu Hagga'da kaldı. Gelmesine üç ay var. Durum kritik, bizimkiler kaçmayı düşünüyorlar iyiden iyiye. Bir de izleniyorlar, sarayda o kadar çok güç dengesi var ki kimin kimin ajanı olduğu belli değil.
Garion'un memleketini anımsaması da duygulandırdı. Zakath'ın Garion'un becerikliliğini övmesinden sonra Garion'un cevabı: "'Ben Senderya'da yetiştim Zakath,' diye hatırlattı Garion. 'Beceri orada bir dindir. Bir krallığı idare etmesini Faldor isminde bir adamdan öğrendim. Aslında bir krallık, bir çiftliğe çok benziyor. Ciddiyim; herhangi bir idarecinin ana amacı her şeyin dağılmasını önlemeye çalışmaktır; hünerli astlar ise yabana atılamayacak kadar kıymetlidir.'" (s. 157)
Zort diye araya sokuyorum ama kıvrık bir sayfada gördüm; yazım hataları var kitapta. Bir iki harfin eksikliği çok can sıkıcı değildir, ama dilbilgisi açısından sıkıntı varsa o kötü. "Hepsi onun bıçaklarını ne kadar büyük bir süratle kullandığını öğrendiler." Hepsi varsa çoğulla bitiremiyoruz. Emin olmak için Necmiye Alpay'ın Türkçe Sorunları Kılavuzu adlı kitabına baktım, bulamadım. Böyle diye hatırlıyorum, yanlışım varsa iki tane çakın.
Yarblek geliyor, önceki kitaplarda tanıdığımız dansçı kız Vella geliyor ve bir de soytarı Feldegast katılıyor tayfaya. Yarblek, İpek'in ortağı, ticari işler üstünde çalışıyorlar ama kaçmaları esnasında hep beraber hareket edecekler. Planlar yapılıyor, sarayda kargaşa çıkartılacak. Üç-dört gün içinde kaçılacak saraydan. Zakath izin vermediği için kıç gibi ortada kalacak, Garion dostluk kurduğu bu adam için üzülüyor ama yapacak bir şey yok, Dünya boku yemek üzere. Üstelik kehanete göre Zakath onlara yardım etmezse ölecek. Yardım etmiyor yine de. Geber o zaman.
Heh, vebaya geldik. Kariler, bir veba yayılıyor, oy anam oy. Öyle böyle değil. Biriyle aynı ortamda bulunursan anında kapıyorsun. Çok fena. Bu veba Mal Zeth'e de ulaşıyor tabii, kuzeyden geliyor sanırım. İfritler de güneyden geliyor. Kısılı kalıyor bizimkiler, şehrin kapıları falan kapatılıyor ama kaçmak için bir yol buluyorlar. Zakath bir de veba belasının ortasında buluyor kendini. Bu Feldegast var, ilginç bir aksanla konuşuyor ve Belgarath bu herifin sözünü dinliyor. Aslında başkasıymış bu Feldegast, sonradan ortaya çıkıyor ama dikkatli okuyucular daha ortaya çıkar çıkmaz kim olduğunu anlayabilirler. Bariz.
Ashaba'da olanları kısa keseceğim; bizimkiler atla uzuyorlar, sonra gemiye biniyorlar. Torak'ın Evi'ne geliyorlar ve orada ifritli ayini bölüyorlar. Zandramas Garion'u büyüyle kandırıyor, sanki bebeği o ayinde öldürülecekmiş gibi bir hologram tarzı. Garion basıyor mekanı, Mengha'nın Harakan olduğu ortaya çıkıyor. Harakan mortluyor, Nadraz Urvon'u da alıp kaçıyor. Takip esnasında Zandramas'a da yetişiyorlar, Ce'Nedra kontrolsüzce Zandramas'a saldırıyor. Kehanete göre gruptan bir kişi ölecekti, bu sebeple Ce'Nedra'ya küfrediyoruz. Harbiden de ölümün kıyısına geliyor ama araya Polnedra giriyor, Belgarath'ın ölü bilinen karısı. Sardius'un çok yakınında bir yerdeyken bitiyor kitap.
Böyle, heyecan dorukta lan. Gerçi ben sıkıldım, son iki kitabın arasına bir iki kitap koyacağım. Hatta koydum, biri bitti ve diğeri de bitmek üzere. Bugün en az birisini eklerim. Süper seri lan bu, Belgariad gibi değil.
Son bir şey: Bazı cümleler var ki embesil macera kitaplarıyla bu tür kitaplar arasına çok güzel bir sınır koyuyorlar:
"'Biliyor musun İpek,' dedi demirci. 'Her şeyi şakaya vurmaya kalkmasan, daha iyi bir yol arkadaşı olurdun.'
'Bu da benim kusurum. Hatırı sayılır bir zaman önce dünyaya bakıp, eğer gülmezsem, büyük ihtimalle ağlayacağımı fark ettim.'" (s. 328)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder