Önce ganimetler. Kariler, ara ara burada ucuza kitap bulabileceğiniz yerleri söylüyorum. Çünkü aranızda benim gibi ağır fakirler olabilir. Onlara bir el etmek, bir yardım etmek lazım. Gidip bir kitaba 20 TL verecek durumum bir tek üniversitenin ilk senesi burs aldığım zamanlarda oldu, onda da içim kan ağlaya ağlaya veriyordum parayı. Lovecraft'ın Dost'tan çıkan bütün öykülerini aldım işte, bir daha da öyle paralar vermedim kitaplara, veremedim daha doğrusu. Bir yandan da okuma tutkusu var. Ne yapacağız? Korsan kitap bir çözüm olarak var, daha iyisiyse kitaptan anlamayıp kitap satan insanlar. Kim bunlar? Eskiciler, ikinci elciler, bu tarz kişiler.
Hazine bulma duygusundan bahsetmiştim; onca çöp kitabın arasından süper bir kitap çekersiniz ve dünyalar sizin olur. Geçen yüzyılın başlarında pörtleyen altın arama deliliğini anlayabiliyorum, çünkü nerede bir ikinci el dükkanı görsem kendimi o dükkanın önünden geçerken buluyorum, kapının önünde üstünde kitaplar olan bir tezgah var mı diye. Böyle bir yer daha buldum, paylaşayım. Küçükyalı'da Fenerium var bir tane, İdealtepe taraflarında, cadde üstünde. Girin solundaki caddeden. Yukarı marş marş. Sağda bir market var, geçtiniz. İleride bir ikinci elci. Yumulun, tanesi 2 TL. Bir de Yalçın Tosun'un kitabını anlatırken söylediğim yer var Kadıköy'de, inanılmaz bir yer. Lan yazayım da anlayın ne kadar inanılmaz olduğunu:
Kemal Tahir - Sağırdere (4 TL, Kadıköy)
Kemal Tahir - Büyük Mal (4 TL, Kadıköy)
Nedim Gürsel - Resimli Dünya (4 TL, Kadıköy)
Charles Bukowski - Kadınlar (5 TL, Kadıköy)
Yevgeni Zamyatin - Biz (2 TL, Küçükyalı, Ayrıntı'da birinci basım)
Latife Tekin - Sevgili Arsız Ölüm (2 TL, Küçükyalı)
Boris Vian - Kızlar Farkına Varmıyor (2 TL, Küçükyalı)
Nilüfer Göle - Modern Mahrem (2 TL, Küçükyalı, birinci basım)
Korkunun Bütün Sesleri (2 TL, Küçükyalı)
Özellikle sonuncusunu BK severler görmüşlerdir; Metis'in toplama işi. Dört beş kitaptan oluşuyor yanlış bilmiyorsam. Lem, Heinlein, Ellison gibi kral BK yazarlarının öyküleri. Bir günde bunlar çıktı. Valla kitapçılara hiç para gömmeyin, serüvene çıkın derim ben. Serüvene çıkın ve bulduğunuz defineyi evinizin baş köşesine koyun. Çok keyifli. Şimdi Eddings.
Saga bitti, her şey sevgiyle çözüldü. Bence biraz boktan bir sondu, çünkü o ne lan öyle. Anlatacağım.
Serinin son kitabının giriş bölümü Torak'ın ağzından. Mevzuyu karşı taraftan ilk kez dinliyoruz. Torak da kendince haklı. Olayları daha farklı yorumluyor, kendine göre. Haksızlığa uğradığını düşünüyor. Efendilerin efendisi olduğunu iddia ediyor, çünkü süper bir tanrıymış. Daha iyisi Şam'da kayısıymış. Egoya gel.
İpek, Garion ve Belgarath, Torak'a doğru yol alırlarken bir kervancıya takılıyorlar. Burada Garion hâlâ kaderini sorguluyor. İşte ben istemedim bunların olmasını diyor, omuzlarımdaki yük çok fazla diyor. Harry Potter'da Dumbledore mu diyordu ya, biri diyordu Harry'ye, işte başa oynayan adamların en kusursuzu başa oynamak istemeyen ve vicdanı temiz adamdır diye. Burada da aynı durum var. Garion, bu tür hadiseler için çok temiz bir genç ama yapacak bir şey yok, kaderi çizilmiş.
Bir de ihtiyarın teki çıkıyor karşılarına yolda. Garion'un büyüyle dikkat edilmez kıldığı kılıcı görüyor falan. Bu da Tom Bombadil'in her şeyi görmesine benziyor. Bazılarının her şeyden haberi var, lakin konuşmuyorlar. Belgarath bu yaşlı hakkında şöyle diyor: "'Hayatında hiçbir şeyi unutmamıştır o,' dedi. Sonra gözleri daldı. 'Dünyada onun gibi birkaç kişi var, başkalarının işleriyle hiç ilgilenmeyen insanlar. Belki de fena bir özellik değildir bu. Eğer dünyaya yeniden gelseydim, böyle yaşamak isteyebilirdim belki.'" (s. 32)
Gar Og Nadrak'ta yürüyorlar, düşman topraklar. Malloryalılar barları falan basıp asker topluyorlar zorla, bizimkiler kıl payı kurtuluyorlar bir baskından. Sonra o memleketin kralı Drosta bunları yakalıyor ve İpek'le bir anlaşma yapmak istiyor. Kötü adamların da kendi aralarında savaşabileceklerini söylemiştim. İşte bu Drosta arada sıkışıp kalmak ve ülkesini kaybetmek istemiyor, bu yüzden çift taraflı oynayıp bizimkilerle de anlaşma yapıyor ama bizimkilerin kaybetmesi durumunda karşı tarafa geçeceğini de açıkça söylüyor. Delikanlı adam. İpek, arkadaşı Yarblek'i başka bir arkadaşına yolluyor, o arkadaş da Kraliçe Porenn'e anlaşmanın haberini iletecek. Porenn, Rhodar'ın eşi. Rhodar da iyi tarafın ordusunun başındaki adam. Gizli bir müttefikleri oluyor kısaca, bu da ilerideki savaşta çok işe yarayacak.
Dünyanın bir denge üstüne oturtulduğunu söylemiştim. Bu dengeye göre karşılaşacak taraflar eşit olmalı. Bu yüzden şu yüce taş, Torak'ın kör gözünü açacak, kehanet böyle diyor. Bir taraf daha avantajlı olmayacak. Tamamen eşitlik. Bu da mücadelenin sonucunu öngörülemez kılıyor.
Bu sırada ordu yürüyor, gemileri karadan yürütüp denize indiriyorlar falan. Bildiğin İstanbul fethediliyor. Sonra bin kişilik küçük bir ordu ortaya çıkıyor, bizimkiler hacamat ediyorlar bu orduyu. Meğersem tuzakmış. Belgarath da ordunun savaşacağını duyunca çok sinirlenmişti, çünkü bu Ce'Nedra'nın toparladığı ordunun amacı sadece gürültü çıkarmak olacaktı, Garion da olayı içten bitirecekti. Böyle olmadı. Taur Urgas, seferin çok ciddi olduğunu gördü ve önemli bir şehri ele geçiren bizim ordunun karşısına muazzam bir kuvvet çıkardı. Doğan güneşle birlikte Taur Urgas'ın ordusunu gören bizimkilerin götleri uçukladı çok affedersiniz. Bir de bu orduların büyük bir kısmı gemiyle taşınmıştı, dolayısıyla aradaki büyük engeli aşmak için zaman da yok. Ordunun bir yarısı karşıya geçiyor, bir yarısı öbür tarafta kalıyor. Sıkıntı büyük. Bunun nedeni ne? Bir komutanın yanlış çıkarım yapması. Bu sahte saldırı vardı ya bin kişilik, işte o bizim ordunun gerçekten savaşıp savaşmayacağını anlamak içinmiş. Bunu anlamıyor çok büyük bir savaş stratejisti, "Pardon, yanılmışım," diyor. İnandırıcı değil, serinin en zayıf halkası bence bu noktaydı. O kadar büyük komutansın, adın dünyanın her yerinde saygıyla anılıyor, küçük bir katakulliyi göremiyorsun. Eddings orada hafiften batırmış bence.
İşte savaş çıkıyor, ulu büyücüler Grolimlere karşı savaşıyor, kılıçlar iniyor, kalkanlar kalkıyor. Epik bir savaş beklenmesin ama, karşıda deli kenetlenmiş, deli kuvvetli bir ordu yok. LOTR savaşlarının kıyısından geçmiyor, farklı bir olayı var. Tolnedra lejyonerleri de bildiğin phalanx. Tam o tarz savaşıyorlar.
Sonunu da yazıp bitiriyorum eeyh. Torak uyanıyor, Garion da Torak'ın karşısına geçiyor. Garion Torak'ın süper gelecek yalanlarına kanmıyor, Torak da sevgi, aşk gibi insani hisleri bilmiyor, Garion bunları düşünerek saldırıyor Torak'a. Torak da Garion'u kandıramadığı için kaybediyor. Bir inanma/inanmama savaşı yani, kılıç kalkan falan hikâye.
Böyle, seri bitti, Malloryon var sırada ama ona başlamadan önce üç beş küçük şey okuyacağım. Belgariad için hoş bir seri derim, dedim. Okunmalı da derim ama geniş bir zaman varsa. Tabii bir ayda okuyacaksanız hiç okumayın zaten, başka şeylere yönlenin. Benim hoşuma gitti ama. Güzel.
Hamiş: Bir saçma şey daha var; sonda Durnik Torak tarafından öldürülüyor. Polgara deliye dönüyor, kendini yerden yere atıyor falan. Ama kehanette herkesin özel bir adı var, Durnik'in de iki kere yaşayan mı ne. E neyin tatavasını yapıyorsun o zaman, adam zaten dirilecek? Bir de Polgara'ya biçilen rol pek neydi öyle ya. Polgara güçlerinden vazgeçiyor Durnik dirilsin diye. Sonradan güçlerini hiç kaybetmediği ortaya çıkıyor.
Ya aslında bu seri okunmasa da olur, türe yeni başlayacaklar için ideal. Öbür türlü yavan.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder