2 Temmuz 2015 Perşembe

Andy Weir - Marslı

Son günlerde şamatası çok yapıldı, görmüşsünüzdür. Çok sürükleyici ve eğlenceli olduğunun özellikle üzerinde durulurken Ridley Scott'ın yönetmenliğinde filme çekildiği de akabinde eklenir. Benim pek sevdiğim bir yazar olan, sagasına büyük saygı duyduğum Larry Niven, "Robinson Crusoe'nun daha zeki biri tarafından yazılmış hali" olduğunu söylemiş falan filan. Goodreads okurlarına göre 2014'ün en iyi bilimkurgu romanı seçilmiş. Süper bir kitap yani.

Çok affedersiniz, siktiri önce Niven'a çekeceğim. Cango, Robinson kardeşimizin yolculuk fikrine vurulması ve bu uğurda babasıyla arasının papaz olması, tanrı inancıyla ilgili sorgulamaları, yok edilmesi mümkün olmayan tehlikelerle yaşamaya çalışması -yerliler, kuşlar vs.- derken otuz yıla yakın mahsur kalan bir adamın tüm bunlarla mücadelesi karakteri öyle bir derinleştirir ki empati kurmaktan helak oluruz. Dayımızın çöküşü, Cuma'yı yanına alması -belki azıcık da tanrı egosu geliştirmesi- kurtuluşa doğru adım adım ilerlerkenki sevinci, kısacası insanlık halleri yani, son derece yalın ve gerçekçidir çünkü adamın hayatını biliyoruz. Adamın gelmişini, geçmişini, hissettiklerini, her bir ayrı duygusunu gördüğümüzden karakter sağlam kurulmuştur. Mark Watney kardeşimizse durmadan, sıkılmadan yaptığı görece komik esprilerle, yaptığı işleri en ince ayrıntısına kadar kayıt altına almasıyla maniklikten bir türlü kurtulamayan, oradan oraya zıplayıp duran bir zibidiyi andırıyor. Akıllı bir zibidi, daha doğrusu analitik zekası gelişmiş, SWOT analizi işini iyi kotaran bir adam, doğruya doğru. Yolda görsem yolumu değiştiririm ama, yalan yok. Her on saniyede bir espri yapan -fikrimce yapmaya çalışan ve on denemeden birinde başarılı olan- bir arkadaşınız olduğunu düşünün. Düşünmeyin veya, başımı ağrıttı.

Marslı nasıl bir metin, güzel. Altı kişilik bir ekip Mars'a gider, fırtına çıkar, şanssız kardeşimiz takımla birlikte güvenlik için gezegenden ayrılmak üzereyken fırtınada üzerine bir şey düşer falan, gözden kaybolur. Diğerleri uzar, bu kardeşimiz orada bir başına kalır ve yaşamını sürdürebilmek için gereksinim duyacağı zımbırtıları elde etme konusunda kafasını çalıştırır. Su için hidrojenle oksijeni çarpıştırır, yakıt için hidrojen elde etmek amacıyla elektrolize benzer bir şey yapar. Nesneleri işlevselliğe takılmadan başka bir amaçla kullanır. Adam Marslı MacGyver yani. Bunun yanında mühendis ve botanist. Makineleri tamir edebiliyor, basit kimyevi hesaplamalar yapabiliyor. Bu tür adamlar orada her şeyden biraz anlayabilecek şekilde eğitiliyor zaten, zeka küpü oldukları için hiçbir problem yaşamıyorlar. Gerçekten zeki herifler. Mark kardeşimizin şansı, manikliğinin psikolojik çöküşünü engellemesi. Zekasını kullanamayabilirdi, öylece oturup ölümü bekleyebilirdi. Gerçi bu yönden de testlerden geçiyor astronotlar, kriz anlarında aşağı yukarı ne yapacakları belli ama işin içinde biraz macera da olmalı, keyif vermez yoksa anlatı. Değil mi? Tabii aklına gelmeyen, hesaplayamadığı küçük değişkenler yüzünden birkaç defa ölümden dönüyor falan, romanın tuzu biberi. Solunum sırasında ağzından verdiği oksijeni hesap etmeyip yaşadığı uzay aracını havaya uçurmasına ramak kalıyor mesela, sonra iki metal eşyanın birbirine temas etmesi sonucu zincirleme bir reaksiyon başlatıp koca aracın devrelerini yakıyor, bilmem ne.

Dünya'yla iletişim kurma çabalarını sevdim, adam yıllardır kumlarda gömülü olan Pathfinder'ı bulup onararak telsiz gibi kullanıyor. Mors alfabesini öğrenip kayalarla mesajlar yolluyor falan. İletişim kurduğu insanlarla da kişisel kayıtlarındaki gibi bir üslupla konuşuyor. Adam kendine nasılsa dışarıya da öyle. Demek ki gerçekten zeki, yoksa ensesine patlatılmayacak gibi değil.

Kendisini bırakan takım yarı yoldan geri dönüyor ve Dünya'ya dönüş 500 küsur gün uzuyor, Çinliler başarısız olan ABD kurtarma roketini görüp kendi roketlerini veriyor -güldüm buna- ve herkes yalnız dostumuzu kurtarmaya çalışıyor. Sonunu söylemeye gerek yok.

Valla ne diyeyim, fikir olarak orijinal değil. Survival mevzularını seviyorsanız tam size göre. Aşırı bilimsel survival. Şu son zamanlarda türeyen uçmalı kaçmalı distopyaların bilimle süslenmiş hali. Çerezlik. Hatta öyle ki Andy dostumuz filmlik diyaloglar yazmış sanki. Kısa, tek cümlede lafı koyup, gözü yaşartıp vs. akılda kalacak türden. Bir kitap için tırışkadan yani.

PKD'nin görüşlerini hatırlıyorum; BK'nin insanı sarsacak bir şey olması gerektiğini söyler. İnsanın bakış açısını değiştirecek bir fikir, paradigmal ayarlarını bozacak bir felsefe, ne bileyim, beynini pırtlatacak bir alternatif düşünce. Bence de BK budur, illa bin yıl sonrasında, teknolojinin uçtuğu zamanları konu alması gerekmez. Fikir önemlidir. Marslı için önemli bir fikir taşıyor diyemeyeceğim, belki hayatta kalmaya çalışmak hakkında bir şeyler söylenebilir ama ne söylenebilir, hele işlenmiş bir konuyla ilgili?

Gravity'yi seven bunu da sevecektir. Pek sürükleyici, macerası ve bilimi bol bir metin. Yazın şu sıcak günlerinde buz gibi gider. Size bunlar yeterliyse süper tercih, mutlaka okuyun. Onun dışında Mars'a giden herkesin bu kitabı okuması gerektiği söylenmiş, halt edilmiş, bence Mars'la ilgili yazılmış en güzel kitaplar hâlâ Kim Stanley Robinson'ınkiler. Andy Weir da uzay görevlerine "Ares" adını koyarak Robinson'a saygısını sunmuş gibi geliyor bana. Aramızdan astronot çıkarsa olacaklar hakkında dediğim adamı öncelikli olarak okuyun siz.

2 yorum:

  1. Merhaba, bu kitap hakkında benim gibi düşünen birini görmek güzel.

    http://ucalisan.blogspot.com.tr/2015/01/marsl.html

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Selam,

      Yazınızı okudum. Bir iki yıldır bastıkları kitaplar yüzünden tercihlerini eleştiriyorum ama adamları da bir nebze anlıyorum, reklam yapacaklar elbette. Parıltılı reklamlar. Tongaya düşenler -tonga olup olmadığına da onlar karar verecek- düşünecek. Çok uygun fiyata bulmasaydım bu kitabı almazdım, her türlü reklamdan tiksiniyorum. İşin tanıtım boyutu geride kaldı, şimdi cila zamanı.

      Benim canımı sıkan BK'nin içi boşalmış hali. Son zamanlardaki filmleri, romanları görüyorum da, hoşuma gitmiyor. Bol aşklı, bol maceralı kaçış romanları. Bir fikir göremiyorum, yüzeysel bir otokrasi eleştirisi belki. Marslı'yı pek sevmememin nedeni de bu. Ucundan kıyısından konuyu benzeştirdiğim Brian Aldiss'in Starship'ini düşününce iyi BK'nin teknik detaylarda değil, fikirde olduğunu görüyorum. Neyse.

      Teşekkürler.

      Sil