27 Temmuz 2015 Pazartesi

Cengiz Aytmatov - Deniz Kıyısında Koşan Ala Köpek

Kapakta bir adet köpek var ama öykünün köpekle pek bir alakası yok -demiştim ki kapak bendeki baskının kapağı değil, olsun-. Metafor olarak belki. Sahibini bekleyen vefalı hayvan, belki. Aytmatov'un doğaya karışmış insanlarının da köpeği bekledikleri söylenebilir. Kozmogonik mevzularda hayvan doğumludur her şey. Dişi ördek Lura, konacak bir yer bulamayınca karayı yaratmıştır. Ağaçlar, toprak, her şey Lura'ya borçludur varlığını. İnsan da. Evin bütün yeryüzü olduğu bir coğrafyada deniz göğüs gerilecek ve dalgalı bir gurbettir. Yılmak yok, ikinci evdir ve keşfedilmelidir. Ala Köpek Dağı'ndan iki kavak boyu -iki mızrak boyu değil, doğanın şanına bakın- yükselen güneş, denize misafirlerini ağırlamasını söyler. Orhan Ata başta, Emrayin ve yeğeni Mılgın kürekleri çekiyor. Emrayin'in oğlu Kirisk, erinlik töreninin gereklerini yerine getirmek için yola çıkarken küçücük yaşının coşkun duygularıyla kıyıya bakıyor. Korku, heyecan, bir çocuğun hissetmesi gereken her şey var. Diğer topluluklardaki törenlerde olduğu gibi doğada tek başına birkaç gün geçirmesi, bir canlıyı öldürmesi gerekmiyor. Atasının sözünden çıkmayacak -atanın sözünden çıkılmaz, avı en iyi o bilir- ve av avlayacak.

Nivih folkloru tanıdık; şamanizm izleri var. Kötü ruhlardan pek korkulur, doğaya boyun eğilir ve adetler bu yöndedir. Kirisk'in annesi, çocuğunu uğurlarken ormanda ağaç keserken dikkat etmesi gerektiğini söyler mesela. Kötü ruhlar hedefi şaşsın diye. Bir arkadaş demişti, bizde de bazı yörelerde tabut sokak sokak dolaştırılırmış ki kötü ruhların oyunbazlığına kanıp evine dönmeye çalışmasın ruh, yolunu kaybetsin. Orhan Ata'nın Deniz Kızı inanışı, Kirisk'in Ala Köpek Dağı'nın gücünü biraz da ruhani bir biçimde anlaması bu bağlamda değerlendirilebilir. Özellikle Kirisk'in kara gözden kaybolurken hissettiği umutsuzluk önemli, çocuklar böyle şeylerin farkına daha çabuk varır. Çocukken hayalet falan görmediniz mi hiç, ya da paranormal bir olay? İnancın sonsuzluğundan bir damlacık olsun yutmamışsınız demektir. Neyse, kayıktakilerin düşünceleri Aytmatov'un mistik doğasını kurar. Ata'nın düşündüğü: "Kayıktaki insan, evrenin sonsuzluğu karşısında bir hiç olduğunu çok iyi anlıyordu ama insan düşünürdü; düşüncesiyle denizin ve göğün yüceliğine erişirdi ve yüce düşüncelerinde, doğa güçleriyle evrenin derinliği ve yüksekliğiyle bir tutardı kendini. İşte bu yüzden insan, yaşadıkça; deniz kadar, gökyüzünün sonsuzluğu kadar yüce ve güçlü olacaktır çünkü düşünceler sonsuzdur. O öldüğü zaman, bir başka insan onun düşüncelerini daha ileriye, sonra bir başkası ondan da ileriye götürecek ve bu, sonsuza kadar böyle sürüp gidecektir..." (s. 27) Ekmeğini doğadan çıkaran insanın doğaya kafa tutabileceğini düşünemiyorum.

Avlanırlar ve yolculuğa devam ederlerken sise girerler, doğanın kudretini gösteren bir başka olay. Suları azdır, umutsuzluğa düşerler ve günlerce süren bekleyişin ardından kendilerini suya bırakırlar. Önce Orhan Ata gider, gençler belki kurtulur diye. Mılgın gider, susuzluğu belki diner diye. Emrayin'in gidişi en zorudur, oğlunu kayıkta bırakmayı hiç istemez ve benim için en vurucu kısım, baba olmanın dünyanın en güzel duygusu olduğundan, oğlunu kayıkta bırakıp gitmenin zorluğundan bahsedilen bölüm. Çok ince bir mevzu babalık benim için, gözlerim doldu.

Kirisk bir başına kalır. Suyun son damlaları. Annesinin öğrettiği bir şarkı, hasta olup suya hasret kaldığı zamanlardan. Kurumuş dudaklarında. Ataları topraktan denize. Bir kuş, yakınlardaki karanın en küçük damlası. Rüzgâr çıkar, kurtuluş. Kirisk rüzgârın adını bilmez, yine de ona seslenir. Adın gücü elinde olmasa da sesini duyurur, kurtulur. Denizden karaya. Yaşamın doğallığı ölümü aşıyor, her şeyin iç içe geçtiği inanışlarda törenlerle dile getirilir bütün duygular, törenler de toprağındır, dilindir, insanındır.

Yıldırım Sesli Manasçı: Savaşa giden erkeklerin yokluğunda, ata hastayken yapılanlara dairdir. Eleman savaşa giden akrabalarından bir haber bekler, günler boyunca merak eder. Ne olacağını, nereye gideceğini düşünür. Kuşlar bilir. Eleman bir Manasçı olacağını, dizeler haykıracağını bilmez. Öldürüleceğini bilmez, sesinin ölümlü bedeninden ölümsüz zamana yayılacağını bilmez. Kuşlar bilir. Onların dilinden dinleriz, anlatıcı kuşlar olur. Eleman'ın başının üstünden geçerler, bir müddet sonra savaş meydanına varırlar. Ölüler kuşlardan özür diler, olmaması gereken bir şeyi görmek zorunda kaldıkları için.

Kuşlar hâlâ görüyor.

"Bizi affedin göçmen kuşlar! Yaptıklarımız için bizi affedin! Yaapacaklarımız için de affedin bizi. İnsanların niçin böyle yaratıldıklarını ben size anlatamam ve siz de anlayamazsınız. Yeryüzünde nice nice insanların niçin öldürüldüğünü, daha nicelerinin niçin öldürüleceğini anlayamazsınız...

Siz, saf, tertemiz gökyüzünde, yoluna devam eden kuşlar, Allah aşkına affedin bizi, affedin..." (s. 125)

Aytmatov pek bilinmeyen, belki önemsenmeyen insanların, tabiatın derleyicisidir. Müthiş.


2 yorum:

  1. Öykünün başındaki ördek muhabbeti Türk mitolojisi ile alakalı bir anlatı. Ama bunu öyküyü okuduktan sonra yaptığım farklı okumalarda anladığımdan o kısım sıkıcı gelmişti. Mitolojik olduğunu bilsem daha dikkatli okurdum. Okumayanlara söyleyeyim de bu gözle okusunlar. Saygılar...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aynen, hayvandan evren doğurma işleri. Teşekkürler. :j

      Sil