Neil Gaiman zaten kafası acayip çalışan bir adam, geçenlerde vefat eden yine bir acayip kafalı adam Terry Pratchett'la birlikte kitap yazmaya girişiyorlar. Tanışmaları şöyle; Gaiman serbest gazeteci olarak çalışırken ismi yeni yeni duyulmaya başlanan Pratchett'la röportaj yapıyor. Tanışmaları böyle. Sonrasında Gaiman altı sayfalık bir öykü çalışmasını Pratchett'a gönderip öyküyü nasıl bitirmesi gerektiğini bilmediğini söylüyor, bir süre sonra Pratchett bambaşka bir fikirle dönüyor. Neden birlikte bir şeyler yazmıyorlar ki? Konu süper, genişletilebilir. Yardırıyorlar. Gaiman gece kuşu, Pratchett telesekretere mesajlar bırakıyor. "Uyansana piç! Yeni bir şeyler yazdım, hemen oku!" Gaiman uyanıp yazılanları okuyor, kendisi bir şeyler yazıp yolluyor. Bu şekilde metnin taslağı ortaya çıkıyor, sonrasında bir araya gelip tamamlıyorlar olayı.
İlk bölümler Gaiman'ın, son bölümler Pratchett'ın eseriymiş. Aralardakiler, tarzları çok yakın olduğu için anonim gibi görünüyormuş onlar için. Bir cümle var mesela, ikisi de o cümleyi yazdığını inkar ediyor. Metin kendi cümlelerini doğuruyormuş gibi.
Ne oldu? Önce Adem elmayı yedi ve cennetten şutlandı. Crowley ve Aziraphale nam iblis ve meleğin arkadaşlığı gözlerimizi yaşatıyor. Ya aslında inceden inceye din eleştirisi her yerinde romanın, baştan itibaren. Crowley yasak elmayı yedirtmenin, daha doğrusu göze sokar bir şekilde ortaya çıkarmanın mantığını sorgularken Azir -diyeceğim bundan sonra- Esrarengiz Plan'ın sorgulanmaması gerektiğini söyler. İkisi de hizmetçidir, yukarıda veya aşağıda nelerin döndüğünden haberleri yoktur, emirleri yerine getirirler ve olabildiğince özgür iradeleriyle pek sorgulamaya girişmeden işlerini yaparlar. Arada kalmış varlıklardır, bu yüzden yakındırlar. Binlerce yıldır süren bir arkadaşlık. Düalizm dostlukların temeli olabilir. Düşmanlığın da. Crowley elmayı yedirdi, Azir alevli malevli kılıcını Adem'e verdi. Bir an düşündüler, yapılanlar sonucunda acaba iyi olan kötüye, kötü olan iyiye hizmet etmişse ironik olmaz mıydı? Cennetle cehennem arasında pek bir fark olmasaydı? İkisinde de içki satılmasaydı mesela veya cennetteki can sıkıntısıyla cehennemdeki heyecan aynı ölçüde itici olsaydı? Cehennem bir adım önde yine de, bütün iyi müzisyenler orada.
Deccal'in doğuşuyla kıyamete pek bir şey kalmamış olacak, tabii satanist hemşirelerden birinin iki bebeği karıştırması büyük sorunlara yol açabilir. İki taraf için de. Savaşmak için birinin kiliselere, birinin kötülüklere ihtiyacı var. İtilip kakılacak insanlara ihtiyaç var yani. Bir şeylerin ters veya yolunda gitmesi içinse insan faktörü yeterli. Bebekler karışıyor ve Deccal, normal bir aileye veriliyor. Hellhound, cehennem tazısı yollanıyor bir tane, o da normalleşiyor. Çocuk son derece normal, arkadaşlarıyla oyunlar oynuyor, dünyayı ele geçirme planları falan yapıyor ama çocukça. İçindeki kötülük tohumu bir şekilde kendini gösterse de her şey kıyamet günü ortaya çıkacak.
Absürt, komik o kadar çok olay var ki yazmakla bitmez. Azir aynı zamanda nadir kitap koleksiyoncusu. Baskı hatalı, cins kutsal kitapları topluyor. Onlardan birindeki ayetlerde Azir'le Tanrı arasındaki bir diyalog çok hoş. Tanrı, Azir'e kılıcı ne yaptığını soruyor. Azir, şuraya bir yere koyduğunu ama nereye koyduğunu unuttuğunu, bir gün kendisini de unutacağını söylüyor falan. Böyle şeyler. Dur ya, bir iki tane daha yazayım.
En iyi şarkıların Şeytan'da olması, en iyi koreografların Cennet'te olması.
Deccal'in çetesindeki tek kız olan Pepper'ın söylediği: Cadılar erkek egemen sosyal hiyerarşinin ezici adaletsizliklerine karşı mümkün olan -o zamanlar- tek yolla isyan eden zeki kadınlardır. Annesi öyle demiş.
Crowley'nin bilgisayar sektörünün sunduğu garantileri aşağıda Ölümsüz Ruh anlaşmaları hazırlayan bölüme yollayıp feyz almalarına istemesi.
Shadwell isimli karakterin neden tavana ayna konduğunu anlayamaması. Constantine geliyor akla.
Bu Deccal ve saz arkadaşlarının bir düşman tayfası var. Aslında düşman da değil Yağlı Johnson, çok iri bir arkadaşımız ve zorbalıklara dayanamayarak zorba olan bir kardeşimiz. Çocuklardan biri Yağlı John olmasa eğlencenin biteceğini söylüyor. Şeytan ve Tanrı arasında da bu çeşit bir eğlence var. Çok eğleniyorlar zannediyorum.
İbraniler, Elvis, Mahşerin Dört Atlısı, Agnes Çatlak'ın kehanet defteri, dini ve mitolojik şeyler, ne ararsanız var. Sonuçta insanları orta yerde bırakmamak lazım. Tanrı ve Şeytan! Bizimle oynamayın. Kafamız karışıyor.
Jesus Christ Superstar'dan kafası karışmış bir adamla bitiriyorum, hayırlı sevaplar, günahlar diliyorum.
Gaiman'ı çok seven ve çoğu kitabını yutmuş biri olarak bu kitabı çok başlarında sonra okumak üzere yarım bıraktım. Aslında fena gitmiyordu ama o an beni neden bağlamadı anlamadım acaba tekrar mı başlasam burada görünce aklıma geldi :S
YanıtlaSilBen de ilk kez 2013'te okumaya teşebbüs etmişim. Çocukların diyalogları bayıcıydı, cadıyla cadı avcısının bölümleri gereksiz uzunluktaydı ama iyi yine, oku bence. :j
SilBen Yokyer'i okumuştum, çok bilemedim. Orta karar gibi geldi herhalde, bir daha da teşebbüs etmedim. Sen çok iştah açıcı anlatıyorsun, bir daha deneyeceğim.
YanıtlaSilYokyer ve Yıldız Tozu, eh. Yani nefis kitaplar ama o dünyalarda yolculuk edemeyecek kadar büyüdük mü, ne halt olduysa o büyü kaçtı galiba. Mezarlık Kitabı şahane ama, döner döner okurum.
SilBitiremezsen doğal, bitirirsen doğal, her türlü. :j