Kirin içinde ne varsa
Öyle gürültüsüz ferah
Sıcak sıcağına dünya."
Belli bir ölçüde Adımlar'a benzettiğim için hemen yazmak istedim. Adımlar'da cehennemin katlarındaki deliklerden şöyle bir görünenleri izliyorduk. Kısa parçalar büyük acılar sunuyordu; en başta sevgisizlik, anlayışsızlık vardı bunlarda. Belli belirsiz sezilen ırkçılık da usul usul tedirgin ediyordu. "Gore" mevzuları çıkarırsak Mesire Yerleri de benzer bir problemi anlatıyor, daha büyük bir ölçek kullanarak. Adımlar'da büyük travmaların -savaşlar, açlık, anlamlandırma çabası vs.- iz bıraktığı insanların tahakküm karşısında kırılışlarını veya tahakküm kurma çabalarını görüyorduk. Mesire Yerleri yine bir acıyı zorla birilerinin üzerine yıkma hikâyesidir, gündelik yaşamdan kısa anlardır. Duyarsızlık anları. Gerçeklikleri kıyaslamak ne derece doğru olur bilemiyorum ama bu kitap daha yakın bir coğrafyada, bizim de tanık olduğumuz fragmanları sunduğu için... Kir güneşle karışmış, pis bir ışık altında sakin bir dünya. Bir şeylerin ters gittiği, kitabı okurken büyüyen huzursuzluktan belli.
Fotoğraf bulamadım, kendim ekledim bir tane. Bazen rastlıyorum, kitapların yanında kahve bardağı oluyor, çikolata falan oluyor. Şezlong oluyor bazen. İnsanlar ilginç fotoğraflar çekiyorlar kitaplarıyla. Ben de çektim bir tane. Duyarlı Kargaburun Ekrem'le tanışmanızı isterim.
Fragmanlar adlandırılmış. Ne var, mesela en başta işgal var, okur bunu aklından çıkarmamalı. Akıl hastanesine dönüştürülmüş bir köy okulunun pek yakınında ailesiyle piknik yapan bir tarih profesörü var, tarihin dışında o yerin keyfini çıkarmak istiyor, kulağına kadar gelen mırıltıları duymazdan gelerek. Hanzala adlı bir çizgi karaktere ilham veren çocuğun ölümü var. Diğer çocuklara bu ölüm hangi çizgilerle anlatılsa, sırtı dönük bir çocuğun gözlerine çarpılar çizilirse olur mu? Kudüs'ten çıkış yolu, Araplar bulaşık yıkarken ve civara müthiş yollar yapılmışken bulunamayabilir. Mahkemenin yanlış hükmü sonucu masum bir insan savaş suçlusu diye öldürülebilir, sorumlular terfi ettirilebilir. Yakın bir zamanda ülkemizde de gördük benzerlerini, görüyoruz da. Ölüm mangasında görev yaptıktan sonra sosyal yaşama uyum sağlayamayan bir arkadaşa Savunma Bakanlığı'na dava açması söylenebilir. Bir profesöre verilen evin etrafına duvarlar örülebilir. Duvarlar yıldırıcı ve baskıcıdır, hükümranlık ve aidiyet belirtir. Bir zamanlar sizin olan evlerde, sokaklarda, topraklarda duvarlar belirebilir. Yaşayan bir varlık olan dilde savaşa dair çok kelime olmayabilir, en acı olanı bu kelimeleri üretip dili bir anlamda zehirlemektir. Bahar bayramlarında coğrafyanın kasıtlı bir biçimde değiştirilmesine karşı çıkan bir çocuktan fındıklar, fıstıklar esirgenebilir. Bahar başlı başına bir bayramdır, çocuklar kimden öğrenmiş ki başka bir çocuğu dışlamayı, hem de bayramda? Bir de aktif görevden uzaklaşmak için ruh sağlığıyla ilgili olan Madde 21'den kaçınarak İslamiyet kozunu oynayan asker var. Din değişiminde aktif görevden çekerler askeri, bu gerçektir. Yine de Madde 21'e takılır asker. Tuğçe Kazaz bu adamların gözünde ne olurdu acaba, neyse. Silah sesleri ve koşuşturmacalar arasında sarhoş hikâyeleri çıkabilir, bu hikâyeler kahkahayla anlatılabilir.
Yine yarısına bile gelemedim, 60 fragman var. Unutuşun, acıların üzerini çam iğneleriyle örtüşün parçaları. Upuzun metinlerin yanında kısa parçalar da yükseliyor. Daha çok pencere demektir.
Alın bence.
Duvarlar yıldırıcı ve baskıcıdır, hükümranlık ve aidiyet belirtir. Bir zamanlar sizin olan evlerde, sokaklarda, topraklarda duvarlar belirebilir.
YanıtlaSilNe çektiysek bu duvarlar yaratmamız yüzünden çektik zaten. Elinize sağlık çok güzel bir yazı. Bloğunuzu takipteyim. Bana da beklerim.
Eleştiriniz için teşekkürler. :)
YanıtlaSil