28 Mart 2017 Salı

J. G. Ballard - Milenyum İnsanları

Barikatlar, yanan evler, kaldırım taşlarının altında kumsal varlar, belli başlı yılların ruhu milenyuma taşınsa ne olur? Orta sınıf kendini güvensiz hissetmeye başlarsa, Harari'nin bahsettiği yaramazlar grubu henüz köşeleri, çizgileri belirmeden huzursuzlanırsa, beyaz yakalıların edepli öfkesi patlarsa o zaman yeni bin yılda ilk kez görülecek eski tip ayaklanmanın kıvılcımdan küle takibi yapılacaktır.

Chelsea Marina sakinleri evlerini yakacak, orta sınıf arabalarına atlayıp akrabalarına gidecek, ta ki devrimin gazı alınana kadar. Şeytanın hikmeti insanlara kendinin var olmadığına inandırmak, kapitalizmin de öyle. Satın alınan devlet mekanizmaları tehlikeli şekilde şişen balonun havasını almak için ölümlü veya ölümsüz eylemlerin bekçiliğini yapacak, karmaşa dinene kadar her şey olabildiğince sütliman halde tutulacak. Olmadı mı, hareketin başlarıyla anlaşılır, olay kapanır. Sendikacılar, sözcüler, gücü olan kim varsa satın alınır ve her şey biter. Bu kadar. Alevlerin içinde yiten birikimler, yıllar... Bir şeylerin değişeceğini umanların, ateşi can pahasına harlayanların gözlerinden uzakta iki el sıkışır, gelecek yiter. Bu kadar.

Richard Gould, Chelsea Marina tayfasının verdiği manidar adla Dr. Moreau, çocuk doktoru ve hastalanmış toplum için son derece orijinal tedaviler üretebilecek öfkeye ve yaratıcılığa sahip. Esas oğlanımız David Markham, olayların içine hava alanı patlamasında eski eşini kaybettikten sonra çekiliyor. İşin iki boyutundan biri bu toplumsal çalkalanma, ikincisi de bireysel bunalımlar ama ikisini bir noktadan sonra ayırmak mümkün değil. David psikolog, ikinci eşinin topallığı ve koltuk değnekleri hassaslığına ayna tutuyor. Sally'nin topal kalmasına yol açan kazanın bir anlamı yok, kadını anlam arayışından koparan da bu; belirsizliğe karşı duyulan... Duyulmayan aslında, duyulacak bir şey de yok ki. David'le bu duyarsızlık içinde tanışıyor ve adamın benzer duygular taşıdığını öğrenince... Neden olmasın? Darlama da yok; açık ilişkilerinde başka insanlar da belirip kayboluyor. İyi veya kötü değil, akış bu. Ucu sinema salonu ve Ulusal Sinema Merkezi'ni yakmaya kadar gidecek kontrolsüz bir akış. İlk eş Laura'yla ilişkisinde David'in sancısını çektiği bir şey. Laura son derece kaotik ve coşkun. David'in sabitliğini aşan bir şey. Kopmalarına neden olan bu devinim, Laura'nın ölümünden sonra David'i Sally'den uzaklaştırıp kaos yaratıcıların kucağına atıyor.

Basit bir eylem ilkin; hayvanlara edilen eziyetin protestosunda David yakalanır, toplumdaki saygın konum adlı müthiş kurtarıcının yardımıyla yırtar. Bu güzel bir şey, içinizde bir psikopat yetiştiriyorsanız her an yardımınıza koşabilir. Manyak değilim ama lisedeki her türlü başarısızlığım ve nadiren ortaya çıkan çıkıntılıklarım bu efendilik sayesinde bertaraf edildi. "Tamam ama iyi çocuk, art niyetli değil. Bu seferlik affedelim, bu seferlik sözle uyaralım, bu kez en öne oturtalım."

İyi.

"Adler'de tedavi edilen çoğu hasta kaynağı olmayan, derin bir suçluluk duygusu içindedir, ama hâkimler tarafından yargılanan insanlarda en ufak bir pişmanlık belirtisi görülmüyordu. Adalet hiçbir şey başaramıyordu, polisin vaktini çalıyor ve kendi kendini küçültüyordu." (s. 44)

Yine kiniklere bağlayacağım, hukuk yerine felsefenin baş tacı edilmesini söylüyor içlerinden biri, böylece cezanın caydırıcılığı yerine sezgi yoluyla yanlıştan dönülür. İyi gerçekten. Ortada bir yanlış varsa. Problemsiz, tıkırında bir sistem bozulsun diye uğraşılıyorsa. Haftada kırk saatten fazlasının karşılığı tam olarak alınıyorsa. Bankalar insanları sömürmüyorsa. İnsanlar haksız yere hapse atılmıyorsa. Yoksa... yakın dünyayı!

Şiddeti huzur dolu bir gösteriden daha fazla kamçılayan bir şey yoktur, öyleyse iyi şeyler uğruna sürdürülen mücadelelerde bolca sopa yenecek, ardından en ekstrem eylemlere girişilecek. Bütün bir mahallenin yakılmasının yanında turizm şirketleri, film dükkanları, kültürel yapılar, paranın yönlendirdiği her şey küle çevrilecek. Doktorun eylemlerinde bu uç iyice hissedilir, yancıları her zaman aynı fikirde olmasa da. "Richard dünyayı anlamsız bulan insanların şiddetin anlamsızlığında anlam yakaladıklarını söyler." (s. 78) David, Laura'nın katilini araştırırken tanıştığı eylemcilerden bir bölümüyle yakın ilişkiler kurar, herkesin doktorla aynı fikirde olmadığını görür ve gruplaşmalar arasında ölüm tehlikesinden yırta yırta büyük mahalle yangınına kadar gelir. Kropotkin'in gözyaşlarıyla izleyeceği eylemde hayatları boyunca merkezi ısıtmaları hiç kesilmemiş insanlar son kozlarını oynar; itfaiye araçlarının sokaklara girmesini engelleyerek... Yakarlar işte, neleri varsa.

Zincirlerini parlatan, sosyal kodlarla kendi panoptikonlarını inşa eden orta sınıfın, bütün bir sınıfın son uçuşu, gökyüzünde son salınması... Laura'nın katilinin bulunup bulunmaması, David'in oradan oraya sürüklenmesi, Sally'nin çük tercihleri geri planda kalıyor.

Bulanık bir rüya. Bittiğinde acı bir tat bırakıyor, diğer tüm Ballard kitaplarında olduğu gibi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder