10 Mart 2017 Cuma

Sadi Borak - Halikarnas Balıkçısı ve Bir Duruşmanın Öyküsü

Balıkçı'ya merhaba!

Robert Kolej, Oxford, İstanbul. Beyoğlu'nun kesmeyen levanten ortamı, babasını öldürmesiyle yedi yıllığına düştüğü kodes, üzerine Bodrum'a sürgün. Akdeniz'in narenciye cenneti olmasında payı büyüktür Balıkçı'nın; Avrupa'dan tonla tohum getirtmiş, Akdeniz'i Türk bahçesi haline getirmiştir. 25 yıllık Bodrum meskunluğunda Antik Yunan'ın Anadolu'da doğduğu tezini kuvvetlendirmek için birçok eser kaleme almış, yanında öyküleri ve romanlarıyla coğrafyanın kalbi olmuş büyük adam. Yazdıklarını keyifle okudum, okumaya devam ediyorum. Kendisi bu topraklar için büyük bir değerdir. İyi anlatıcıdır, araştırmacıdır. Helal olsun!

Sadi Borak, yıllar boyunca ulaşılamayan meclis arşivinin açılmasıyla birlikte Balıkçı'nın sürgün edilmesine yol açan duruşmayı okurlarla paylaşmış, üzerine Balıkçı hakkındaki yazıların bir bölümünü derlemiş, en sona da Balıkçı'nın daha önce yayımlanmamış yazılarına yer vermiş. Güzel bir inceleme.

Zekeriya Sertel'in Resimli Ay'ında yayımlanan Hapishanede İdama Mahkûm Olanlar Bile Bile Ölüme Nasıl Giderler? başlıklı öykü, Balıkçı'nın ve Sertel'in başını yakıyor. Öyküde dört kaçağın yaşadıkları, çarpık adalet sistemi iğnelenerek anlatılıyor, gerçek dışı/abartılmış bir durum yok açıkçası. İşin kötü yanı şu ki 1925'te isyanlarla boğuşan cumhuriyet, muhalif gözüken veya öyleymiş gibi yorumlanan en ufak bir yazıya dahi tahammülsüz, bu yüzden iki arkadaşı palas pandıras Haydarpaşa'dan trene bindirip Ankara'ya yolluyorlar. İstiklâl Mahkemeleri'nin verdiği kararlar günümüzde bile eleştirilir, dönemin şartları gereği -bu da çok kaypak bir ifadedir bana göre- hüküm hemen verilir ve ceza infaz edilir. İtiraz hakkı yoktur, mahkemenin ertesi günü insan kendini darağacında bulabilir. Böyle bir ortamda bizimkiler ölüp ölüp dirilir, hakimlerin karşısına çıkarlar. Sertel biraz kıvırmaya çalışır, yazıyı denetleyip denetlemediğini hatırlamadığını, denetlese bile mahkemenin çıkardığı anlamlardan hiçbirinin aklına gelmeyeceğini söyler. Sıra Balıkçı'ya gelir, sadece doğruları anlattığını söyler, bu kadar. Askerliğin ruhundan anlamadığını söylerler, bir iki haksız suçlama gerçekleşir. Balıkçı çıkar, çatır çatır savunur kendini ve mahkemenin yanlış yaptığını söyler. Karar: İdam cezasının iptali, üç yıllık Bodrum sürgünlüğü. Zannımca ucuz atlatılmış bir tehlike var burada, Yorgun Savaşçı'daki yargılama bölümünü hatırlıyorum; çatır çatır asıyorlar insanları. Sadi Borak, İstiklâl Mahkemeleri'nin o zamanlar için elzem olduğunu, kurunun yanında yaşın da yanıp yanmadığını bilmediğini söylüyor ama durum ortada, lafı döndürmeye gerek yok sanki. Neyse, Balıkçı, Mavi Sürgün kitabında sürgün yıllarını pek güzel anlatıyor, ben pek bulaşmıyorum burada.

Balıkçı hakkında söylenenler genellikle iyi, Oktay Akbal için Balıkçı'nın öyküleri biraz zayıf olsa da iyi. romanları ve denemeleri de iyi. Benim ilgimi çeken Sait Faik'le Balıkçı'nın tartışması oldu. Yeditepe'de 1953, 1954 yıllarında bu iki büyük yazar, kimin kimden esinlendiğine dair küçük bir münakaşaya girmişler. Akbal, iki yazarın metinlerini basım tarihlerine göre kıyasladığında Sait Faik'in Balıkçı'dan esinlenmiş olamayacağını söylüyor ve tersini iddia ettiğine kanaat getirdiği Yaşar Kemal'i eleştiriyor. Balıkçı'ya göre mevzu: Tartışmayı Balıkçı'nın ağzından yazan biri başlatıyor ve Sait Faik'i kızdırıyor, üzerine böyle bir tartışma ortaya çıkıyor. Benzer duyarlılıkları var ama Balıkçı için Sait Faik Marmara'nın, küçük denizin adamı. Ne kadar yaşam dolu olsa da kapalı. Kendisiyse engin deniz, açılıp gitmelik. Sonsuzluk.

Baba katli de bir diğer ilginç konu. Arkadaşları hiç bahsedilmeyen bu konu hakkında pek bir şey bilmiyor ama Balıkçı'nın bir yazısında olay açıklanıyor. Baba Osmanlı paşası, bir müddet II. Abdülhamid'in sağ kolu. Demokrasiye kayan görüşleri öğrenildiği an saraydan uzaklaştırılıyor, öldürülme korkusu yüzünden deliriyor biraz. Bir gün Balıkçı'yla kavga ediyor ve silahına davranıyor. Balıkçı daha atik, çekip vuruyor babasını ve Kurtuluş Savaşı boyunca, yedi yıl hapis yatıyor. Sadi Borak'a göre iyi bir savunmayla, babanın durumunu gösteren belgelerle müdafaa edilse Balıkçı'nın beraat etmesi gerekir ama böyle olmuyor tabii.

Halikarnas Balıkçısı'nı okuyun bir, beğenirsiniz. Kendisinden bir alıntıyla bitiriyorum: "Bir de Fuzuli şikayet eder, 'sabah rüzgârından başka kapımı açan yok' diye. Eşek herif, daha ne istiyorsun? Doğada yalnızlık mı olur?" (s. 207)

Merhaba!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder