14 Mart 2017 Salı

Spencer Holst - Kedilerin Dili

Eylülden beri Baran diyor, Holst okumalısın diyor, oyunu seviyoruz ve okumalıyız diyor. Bir iki öyküsünü anlattığında çok hoşuma gitmişti, bekledim ki çıksın. Çıktı, hemen aldım. Az bile anlatmış, şahane öyküleri var adamın. Cage, Ginsberg gibi adamların yakın arkadaşı Holst, aynı ayarda işler öykülerde ortaya çıkmış. Bol eğip bükmeli, ters köşeli. Daha da önemlisi okuru bir adım öne geçirmeye açık, dediğim dedik değil. Öyküler ilerlerken kendi serüveninizi yaratabilirsiniz, olasılıkların sonu gelmiyor. Vonnegut geliyor aklıma, benzer bir serserilik -diyesim geliyor- var.

Öykülerde masallar ihtimallere açılıyor ve öpülen keş bir kurbağanın prense dönüşmesi modern dünyanın bozup bozup düzenleyemediği yapıları, şeylerin değiştirilen doğasını ele alınırken bozulmaya yol açan çarpıklıklar belli belirsiz iğneleniyor. Holst, yeni bir Propp'a gereksinim duyuruyor; kıstaslar değişti ve masallar da kimlik değiştirdi, neler olduğunu kim sistemleştirebilir?

Önceden Dost basmış, yeni baskı konusunda pek cömert olmadıkları için bayrağı Dedalus devralmış. Yayınevinin çizgisine de paralel aslında, güzel iş.

Tersten başlıyorum, Hayal Gücünün Lezzetleri: 64 Başlangıç nam bölümde Holst'un işçiliğine dair güzel bir bölüm var. Diyor ki bazı öyküler satır satır gelir, arada sigara yakılır, kahve içilir, o başka. Balık tutmaya benzer bir duygu peydahlanınca iş tamam, öykü bitmiştir. Bazen de masaya oturulur, tepede dönüp duran kaotik buluttan cümleler çekilir ama el daktilonun tuşlarına gitmez bir türlü, hiçbir şey yerine oturmaz. O zaman başlangıçtan öteye gitmek zordur, masadan kalkıp iki bira içmek veya ne yapılacaksa onu yapmak gerekir. Eh, bitirilemeyen öyküler kenarda biriktirilir ve yenileri arka arkaya tamamlandıkça kenardakiler biraz daha dibe iner.

Dibe inen 64 adet öykünün başlangıcı var ama bazıları bitmiş gibi gözüküyor, azaltılmış öykü diyebiliriz çoğuna. Öykü boyunca yayılması gereken enerjinin ilk paragrafa boca edildiği izlenimi doğuyor bazılarında, bilemiyorum, tamlık duygusu ölçüp biçtikten, uzunca yazdıktan sonra bile gelmeyebilirken neden bir paragrafta doğmasın?

Hikâyeci Zebra: Kedilerin zebralara düşmanlığı gerçek, zebraların intikamı kurgusal, bir noktada ikisinin birbirine karışması mümkündür. "Hikâyecinin vazifesi budur işte." (s. 16)

Mona Lisa Buda'yla Karşılaşır: Cennette ikisi karşılaşırlarsa birbirlerine gülümserler. Dünyanın iki ucundan iki gülümseyiş, cennette bir.

Dünyanın En Dev Dalgası: Bu oyunu ben de oynuyorum, dev yapıları başka şeylere benzetmece çok eğlenceli. Burada kusursuz bir fırtınanın etkisiyle dev bir diyapazona dönüşen köprü var. Bütün dünya la artık, herkes neredeyse içgüdüsel olarak bu notayla yaşar ve titreşimler yüzünden tsunami tehlikesi baş gösterince ay insanlara işaret yollar, o da diyapazik titreşimlerden nasibini almıştır. Sığınaktaki yüz insan neler olduğunu anladıktan sonra gerisin geri sığınağa dönerek kurtulur. Nuh'un sığınağı. Eru ve müziği. La!

Sumatralı Dev Sıçanın Macerası: Sıçan dünyanın öbür ucunda yolculuk ederken doğasının ötesine geçerek -zekasını da kullanarak- olağanüstü işler yapar ki bu öykü için en ilginç nokta bu değil. Kutuplara giden bir gemide yaşarken buzullara sıkışıp kalan geminin tayfaları tarafından yenir, tayfalardan birinin röportaj yaptığı gazetecilerden birine söylediğine bakarsak tadı Çin yemeğine benzemektedir ki geldiği coğrafyaya bakarsak bu da makul ama hala çok ilginç değil. İlginç olan şu: Gazeteci üzerindeki kıyafeti çıkarır ve kedi olarak belirir. Sherlock'a gidip davayı kapatabileceklerini, farenin öldüğünü söyler.

Bence yeterince ilginç.

Bomba birkaç öyküyü bırakıyorum, Kedilerin Dili'yle bitiriyorum. Bilge bir adam çok bilgeymiş, öyle böyle bilge değilmiş, bimbilgeymiş. Bu bilgeliği iyiymiş de ev işlerinde rezaletmiş, karısının laflarına dayanamayıp evi terk etmiş ve Siyam kedisiyle birlikte yaşamaya başlamış. Bu süreçte insanlardan bıkmış, kedisiyle konuşmaya karar vermiş. Onca deneyden sonra kedilerin çıkardığı seslerin anlamlarını çözmüş, kedisiyle ilk kez konuşabildiğinde hayvan ona çok garip bir hikâye anlatmış. Zamanında kedilerin altın çağı sürerken ayak işleri için robot üretimine başlamışlar ki bu robotlar biziz. Akıl falan vermişler bize, sonra aptallığımıza göz yummuşlar. İçimizden birini kendileriyle konuşabilmek için eğitmişler, bu da bizim adam. Neyse, kedi bizimkine bütün dünyayı ayağa kaldırmasını, herkesin efendi olması gerektiğini, tüm köpeklerin öldürülmesini istediğini falan söylemiş, yoksa çıkaracakları gazlarla insanoğlu delirecek ve yaşayan tek bir insan kalmayana kadar katliamlar yaşanacakmış. Bizim herif kediye inanıp karısını da alarak dağlara kaçıyor, aylar sonra bakıyorlar ki tık yok, her şey devam ediyor. Eve dönüyorlar, kedi açlıktan ölmüş.

Terso: Kediler gerçekten konuşabiliyor, adam deli değil. Siyam deli. Komplo teorileri üretmekte, felaket tellallığı yapmakta üstüne yok. Gibi.

Pek tuttum ben Holst'u, çok başarılı. Kaçmaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder