28 Temmuz 2019 Pazar

H. P. Lovecraft - Tuhaf Kurgu Yazmak Üzerine Notlar

Lovecraft'ın mektuplarından bir parça, makalelerinden de bir parça. Adamın otuz bin mektup yazdığı söyleniyor, o zamanların WhatsApp'i mektup zincirleri olduğu için, Lovecraft da her türlü amatör oluşumu desteklediği için gününün önemli bir bölümünü mektup yazarak geçirdiğini söyleyebiliriz. Bunun yanında yazar arkadaşlarıyla mektuplaşmaları da var ki asıl ilgi çeken kısım bu ama derlemeye Clark Ashton Smith'e yolladığı mektup dışında dişe dokunur bir metin alınmamış ne yazık ki. Lovecraft'ın zaten bir avuç okuru varken mektuplarının basılması ekonomik intihar olur, elini bu taşın altına sokacak babayiğit henüz yok, interneti kurcalayınca bazı mektuplarına ulaşılabiliyor gerçi. Her neyse, bu bile önemli bir girişim. Laputa Kitap güzelliği.

Sıradan gidiyorum, Lovecraft'ın kısa bir otobiyografisi. Ataları toprak sahibi olduğu için kendini daha çok taşralı olarak görüyor. Evliliğini sürdürmek için yaşadığı topraklardan ayrılıp New York'a yerleştiği kısa sürede tutulduğu buhranları, her gün çıktığı kısa gezintilerin eksikliğini düşünürsek doğadan ayrı kalamadığını söyleyebiliriz. Çok küçükken tuhaf şeylere tutulduğunu söylüyor, babasının ölümünden sonra eksantrik bir büyükbabanın gözetiminde büyüdüğü için bu da normal. Büyükbabası Lovecraft'ı geceleri karanlık koridorlarda ve boş odalarda gezdirirmiş, karanlık korkusunu yensin diye. Poe'nun da küçükken mezarlıklarda takıldığını biliyoruz, çocukluklarında alıyorlar zehri. Peri masallarını, cadı ve hayalet hikâyelerini dinlemekten keyif alıyor Lovecraft, Yerel Şam Pazarı'ndan edindiği eşyalarla bir Arap köşesi yaptırıyor, Abdul Alhazred'in kurgusal unvanını bu sırada aldığını söylüyor. Bulfinch'in meşhur mitolojisini okuyor ve Boston'daki klasik sanat müzelerine giderek "Romalıya dönüşüyor". Roma dönemine hayranlık duyuyor kendisi, Roma'nın yıkılışından sonraki zamanların karanlığından nefret ediyor, yaşadığı çağdan da nefret ediyor, bu yüzden Roma dönemini ve öncesini araştırıyor, Yunan ve Roma mitolojisindeki varlıklara inanıp onları göreceğini hayal ediyor. Okumayı üç yaşında söktüğü ve dört yaşından itibaren uçuk kaçık metinleri okumaya başladığı için pazar okulunda pagan pagan şeyler söyleyip din adamlarını dehşete düşürüyor, okula devam etmiyor liseye kadar, evde eğitim görüyor. Liseyi zar zor bitirdikten sonra üniversiteye gitmiyor, yazma çalışmalarına başlıyor ama önce Poe okumaya başlıyor tabii, sekiz yaşında "idolüm" dediği Poe'yla tanışıyor, Poe etkisi kendini gösteriyor ve kendi sözleriyle "kötü öyküler" yazmaya başlıyor Lovecraft. Bu sırada bilimlere merak sarıyor, evinin mahzenine bir kimya laboratuvarı kurduruyor. Herbert West'in bulunduğu öyküler bu dönemin anılarıyla yazılıyor. Sonra Lovecraft bakıyor ki bilim pahalı ve ailesinin durumu iyi değil, edebiyata dönüyor. Doğup büyüdüğü ev satılıyor bu sırada, Lovecraft için büyük travma. Bir gün zengin olup evi geri almayı düşünüyor ama hiçbir zaman zengin olamayacağını anladığı an kendi dünyasını kendinden emin bir şekilde inşa etmeye başlıyor. Geçinmek için başka yazarların metinlerini düzeltiyor, bir yandan da öykülerini ve makalelerini yayımlatıyor. Yıllar geçiyor böylece. "Sosyal, sanatsal ve politik bakımdan son derece muhafazakârım ve bununla birlikte tümüyle bilim ve felsefeyle geçen otuz dokuz yılıma rağmen uç noktada bir modernistim de." (s. 17) Daktilo kullanmıyor, soğuğa karşı olağanüstü hassas olması zaten bilinen bir şey, 37 derecede kasılmaya başlıyormuş. En önemli kısımlardan biri şu: "Yayımlanmayacak yazılar üretmekteki olağanüstü hızım, ciddi baktığım bir hikâyeyi ağır ağır, özenle incelememe olanak veriyor. Ahenk ve nüanslar da dâhil, ayrıntılara çok dikkat ediyorum ama amacım mümkün olan en kuvvetli sadeliği, sanatı saklayan sanatı yakalamak. Genelde orta uzunluktaki bir hikâyeyi üç günde, farklı uzunlukta seanslarla yazıyorum. Düşünce silsilemin bozulmasını sevmediğimden başka bir işin araya girmesine izin vermiyorum." (s. 19) Cthulhu'nun üç günde ortaya çıktığını düşünüyorum, müthiş bir şey.

Bir makale, kedilerle köpeklerin kıyası. Lovecraft ağır bir kedici ama iş bununla kalmıyor, kediler üzerinden psikolojik, siyasal vs. pek çok çıkarımda bulunuyor. Ağır bir ırkçı, öyle olmadığını söylese de ırkçılık alenen ortada. Kedileri Ari ırkın yılmaz ruhundan parçalar taşıdıkları için, mitolojide önemli bir yer tuttukları için ve daha pek çok sebepten ötürü çok seviyor, kedili fotoğrafları da var kendisinin. Neyse, özet şu: "Köpeklerin en çok hayal gücünden yoksun köylü ve kasabalılar tarafından, kedilerin ise hassas şairler, aristokratlar ve filozoflar tarafından sevildiği az sonra, biraz biyolojik ortaklık üzerine fikir yürütünce daha iyi ortaya çıkacaktır." (s. 25) Valla ortaya çıkan şey müthiş bir hayal gücüne sahip bir adamın dünyayı görmek istediği biçimiyle görmesinden başka bir şey değil. Ağır bir monarşi yanlısı, faşist düşüncenin zaferini bekleyen bir adam Lovecraft, demokrasinin saçma sapan bir icat olduğunu ve aristokratik monarşiyi desteklediğini söylüyor. Seçkinci, "melez" ve "aşağılık" olarak gördüğü diğer ırkları yerin dibine sokarken köpekleri de o ırklarla bir tutuyor. Köpekler aptal, sağa sola salyalarını akıtan köleler, başka bir şey değil. Üniversitenin ilk yılında Hasan Fehmi Nemli çevirisinden külliyatı okuyup derinlemesine araştırmaya giriştiğimde Lovecraft'ın bu fikirlerini öğrenip şok olmuştum, hiç yakıştıramamıştım ama o zamanlar ayrım yapamıyordum, öykülerle öykülerin yazarı arasında derin bir uçurum olabileceğini çoktandır biliyorum.

Clark Ashton Smith'e bir mektup. Smith'in Verlaine çevirdiğini öğreniyoruz, Fransızca şiirler yazdığını öğreniyoruz, resimlerinden zaten haberdarız, eğer azıcık ilgimiz varsa. "Şimdi çizim tahtana yerleştirdiğin o yeni kâğıt için merakım daha da kabardı. Şeytani dehanın tasavvurlarıyla kâfirleşen o kâğıdı çok geçmeden görebilecek miyim acaba!" (s. 42) Lovecraft'ın bir öyküsünün karakteri olan ressam Pickman acaba Smith'ten esinlenmenin sonucu mu diye düşünüyorum, muhtemelen. Abdul Alhazred ve Necronomicon'la ilgili bilgi topladığını söylüyor Lovecraft, kurmacayı samimi arkadaşlarına yolladığı mektuplarda bile sürdürüyor, çok ilginç. Vathek'ten esinlendiğini de söylüyor arada bir yerde, zaten Doğu kültürüyle ilgili canavar gibi araştırma yaptığı için gayet mümkün. Arkham ve Miskatonic Üniversitesi de bahislerden biri. İnandırıcılık için başlangıç noktası arkadaşlar sanırım, Lovecraft inanmadığı bir şeyi yazmıyor sanki.

August Derleth'e bir mektup. Randolp Carter'ın Hikâyesi nam öykünün kaynağını anlatıyor Lovecraft, aslında öyküyü yazmadan "yazdığını" söylemek mümkün. Gördüğü bir rüyanın detaylarını veriyor: sis, mezarlık, telefon teli, kürekler, sonrasında arkadaşın mezardan aşağı inişi falan, hikâyenin aynısı işte. Lovecraft kendisini Randolph Carter'a çevirerek yazmış öyküyü. Merak ettiğim şu ki Randolph Carter'ın geçtiği diğer hikâyeleri de rüyasında mı gördü Lovecraft, yoksa iş bir noktadan sonra uydurmacaya mı döndü? Bu meselenin yer aldığı mektuplar varsa keşke onlar da çevrilseymiş.

Robert E. Howard'ın intiharından sonra kaleme alınmış bir makale var, bu makale Minima'dan çıkan Solomon Kane'in sonunda da yer alıyor. Howard'a derin bir hayranlık duyuyor Lovecraft, hatta imreniyor. Mektup arkadaşı ikisi ama hiç görüşmemişler, Howard tek bir yazar arkadaşıyla görüşmüş intiharına kadar. Onun hikâyesi de ilginç ve garip. Petrolün yanı başındaki yaşamın da petrol gibi çürümüş vaziyete geleceğinden bahsetmiş bir kez, babasının işi yüzünden petrolle sürekli burun buruna geldiği için yaşamından vazgeçmiş. Howard da çok şahane yazardır, gıyabında teşekkür edeyim.

Geri kalan makalelerde tuhaf kurgu yazmak üzerine birtakım notlar, şiir sanatı üzerine birtakım atıp tutmalar, bolca ırkçılık ve tepeden bakmacılık, ukalalık ve benzeri şeyler var, Lovecraft hayranı olan beni tatmin etti açıkçası. Fikirler değil, öykülerini sevdiğim adamdan birkaç şey daha okumak tatmin etti. Lovecraft hayranları mutlaka okumalılar, kesmeyince internetten başka mektuplarını da bulmalılar. Çevirmeliler ve mümkünse basmalılar. Evet.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder