24 Temmuz 2019 Çarşamba

Tzvetan Todorov - Poetikaya Giriş

Orhan Koçak'ın bir sunuş yazısı var, Todorov'un başka metinleriyle bu metni arasında paralellikler kurup mevzuyu açıyor. Poetika başka bir disiplinin -felsefe, psikoloji vs.- ve kavramlarının ödünç alınmadan, tamamen edebilikten yola çıkarak edebiyatın kendi terimleriyle incelenmesi çabası denebilir. Aristoteles kendi dönemindeki edebi türlerin ayrımını bu yolla yaptıktan sonra haliyle kerteriz noktası vazifesi görmeye başladı, Todorov da bu bahsi güncele taşımak istiyor. Koçak, Todorov'un makalelerini eşeleyerek "projeksiyon", "açımlayıcı şerh" ve "poetika" kavramlarını kısaca inceleyerek Todorov'un poetikasının yapısalcılığa ve dilbilimsel yapısalcılığa yakın olduğunu, kuramsal temelin anlam parçalarından yola çıkılarak oluşturulduğunu belirtiyor ve hiyerarşik ağdan bahsediyor. Poetikanın edebi olguların yorumlarını içermesi, dilin sözcükler ve dil kurallarını içermesiyle benzer bir küme ilişkisi oluşturuyor. Todorov'un poetikadan türettiği bireysel yorum denemeleri "okuma" olarak adlandırılıyor, biraz açımlayıcı şerhe benzese de sistematikleştirilmiş bir yakın okuma niteliği taşımasıyla ondan ayrılıyor. Metnin anlamının incelenmesi poetikaya göre bir "sonuç" oluyor, metnin özü değil. Etkin okumanın ve yorumsayıcılığın sınırsızlığında Todorov bir açıdan post-yapısalcı oluyor Koçak'a göre, yapısalcılık Todorov'a göre bazı açılardan yetersiz, okuma ve betimleme arasındaki fark üzerinden Todorov'un açıklamaları var, bu kısmı derinleştirmiyorum ama Todorov'un Rus Biçimcileriyle ve yapısalcılarla fikren yakınlaşıp uzaklaştığı noktaların belirlenmesinde önemli bölümler mevcut, poetikanın açımlanmasında tekniklerin ve kavramların karşılaştırılması sırasında bahisleri geçecek, okunması lazım. Todorov'un kaynaklarını inceleyen Koçak, Propp'un yapısal çözümlemelerini döneminin Aristoteles Poetikası olarak görüyor, yapısalcılığı özetleyerek Todorov'un niyetine geliyor: "Poetikanın nihai konusunu oluşturan 'edebiliğin' elde edilmesi de okurun bu matrisi şu ya da bu şekilde zihninde canlandırabilmesine, başka bir deyişle bu farklılaşmaları kendi okuması içinde 'işletebilmesine' bağlıdır: Todorov'un Poetikaya Giriş'i, her iy okurun kısmen bilinçli kısmen de bilinçsiz olarak gerçekleştirdiği bu işlemlerin bir ilk dökümünü sunmaktadır." (s. 13) Metin bir uygulama rehberi değil, daha çok poetikanın neliğine ve bileşenlerine dayalı bir çerçeveleme, sınır çizme girişimi olarak görülebilir ve evet, Beckett'in öznelerinden Kafka'nın kıstırılmışlığına kadar pek çok anlatı öğesinin, atmosferinin kıyasını yaparak çıkarımlarda bulunabiliyorsak ve dilsel ayrımların bilincine vararak anlatının kurulma biçimini ayrımsayabiliyorsak sezgisel olarak poetik bir okuruz. Todorov okurun metinler arasında koşutluklar bulmasında, edebi bir yorumsama şeması oluşturmasında yardımcı olabilir. "Ben kafama göre okurum," diyen de öyle okusun ama Todorov mühim bir düşünürdür, bir dinleyin adamı bence.

İngilizce basıma önsözde metnin geçirdiği değişimi anlatıyor Todorov, metni ilk haliyle 1967'de Yapısalcılık Nedir? başlıklı ortak bir yapıtın parçası olarak yazmış, 1973'te ayrı bir kitap olarak basılacağı zaman gözden geçirerek eklemeler yapmış. Tarih ile bilim arasındaki ilişkiyi farklı bir gözle görmeye başladığını söylüyor, metindeki değişimin sebebi bu. Edebiyatın tarihsel boyutundansa biçimsel boyutuna ağırlık verdiği söylenebilir. "Edebiyat üzerine teorik söylem yapıtlarla değil 'edebiyat' ile, ya da diğer empirik nesnelerin içgüdüsel olarak karşılaştırılıveren genel kategorileriyle ilgilenir. Edebiyat teorisinin temel sorununu oluşturan şey de bu seçim olanağıdır (ve dolayısıyla bu keyfilik tehididir)." (s. 17) Metnin ilk hali elimde olmadığı için karşılaştırma yapamadım, bu konuda doyurucu bir açıklamaya giremeyeceğimden geçiyorum ama şunu söyleyebilirim; Todorov teori ve şerhi birleştirerek bir senteze ulaşmaya çalışıyor. Bildiğimiz anlamıyla edebiyat 19. ve 20. yüzyıllarda Avrupalılar tarafından sistemleştirilmeye çalışılmış ve halihazırda uğraşın sürdüğü bir alan, özerkliğini Alman romantizmiyle birlikte edinmiş ve 20. yüzyıldan itibaren farklı "okulların" çabalarıyla beslenmiş. Aristoteles'ten Yeni Eleştiri'ye kadar kısa bir tarihçe sunuluyor, ardından farklı disiplinlerin verileriyle biçimlenen teorilere yer veriliyor. Yapısalcılığa da dokunuluyor ucundan, daha çok teoriye yer verdiği, şerhe pek bulaşmadığı söyleniyor ki anlamla pek az ilgisi vardır yapısalcılığın, en azından yorumlamaya denk gelen anlamla. Todorov için yorumlama, sentezin bir kanadı olarak önemli bir yere sahip. Doğru veya yanlış değil, zengin ya da fakir, açıklayıcı ya da kısır olmak üzere çeşitleri var ve yeri sağlam. Todorov tarihsel bir proje oluşturduğunu ve düzanlam şerhi yaptığını söylüyor, aslında kavramları olduğu gibi almayıp bileşimden bir poetika çatmaya çalıştığı söylenebilir.

Önsözden sonra tanım kısmına geliyoruz, en başta Todorov edebi metnin kendisini yeterli bir bilgi nesnesi olarak gören tutumla yazarın yaşamı gibi pek çok etkeni de metne dahil eden diğer tutumu birbirinden ayırıyor ama ikisinin de birbirini dışlamadığından bahsediyor ve ilk tutumu açmaya başlıyor, yorumlama olarak adlandırıyor bu tutumu. Şerh, yorum, metin açıklaması, okuma, çözümleme ve eleştiri olarak da adlandırılabiliyor. Şöyle özetlenebilir: Her şey yorum değildir, metinde dilin yapısının yorumu farklılaştıracak pek çok etki noktası mevcuttur ve yapıyı bilmeden anlam da tam olarak bilinemez. Bunun yanında tamamen maddi olan ölçümler de yorumu zenginleştirmez. Okur olarak metni yeniden yazarız, oluştururuz, donanımımız ölçüsünde. Poetika bu iki yaklaşımdan faydalanan bir yapıdır. "Poetika, tek tek yapıtları yorumlamaya karşıt olarak, anlamı adlandırmayı değil her bir yapıtın ortaya çıkışını yöneten genel yasaların bilgisine ulaşmayı amaçlar. Ancak, psikoloji, sosyoloji, vs. gibi bilimlerin aksine, bu yasaları edebiyatın kendi içinde arar. Demek ki, poetika, edebiyata dair hem 'soyut' hem de 'içsel' bir yaklaşımdır." (s. 37) Todorov diğer bilim dallarıyla edebiyat arasında kurulan ilişkileri incelerken edebiyatın psikolojiyle kurduğu ilişkinin sosyolojiyle kurduğu ilişkiyle birlikte ele alınabileceğini, kısacası böylesi birleşimlerin kabul edilebilir olduğu fikrine karşı çıkar, "cisimler bilimi" çerçevesinde bir "kimya çözümlemesi", "geometri çözümlemesi" olmadığını söyler. Sadece edebi olanla uğraşıyoruz yani, pişmiş aşa su katmıyoruz. Evet.

Anlambilimsel görünüşle poetikanın bölümlerine geçiyoruz. Dilin nitelikleri anlamla doğrudan ilgili olduğu için dille başlıyoruz, "sözdizimsel ve anlambilimsel görünüşler" bizi türleri değerlendirmeye götürüyor. Dili belirli kurallar çerçevesinde kullanarak dizimi oluşturan bir edime ulaşıyoruz, edebiyatla dilin en kalın çizgilerle kesiştiği nokta bu. Ayrıştıkları noktada lirizm başlıyor, şiirin başına buyrukluğu. Ayrımı "gerçeğe uygunluk" beklentisinin çerçevesinden incelediğimizde türlerle, özellikle romanın tarihiyle karşılaşıyoruz. Romanın pikareskliğinden günümüzdeki gerçeklik algısıyla ilişkilerine kadar gelen kısa bir inceleme var, ardından şiir için aynı değerlendirme yapılıyor. Sözün bağlamlarıyla ilgili bölümle birlikte derin bir nefes alıyoruz, zira teorik kısımdan biraz uzaklaşarak edebi örneklerle karşılaşmaya başlıyoruz. Oh be. Gerçekçi romanda Madam Bovary, romantik romanda "lirik kanatlanışlar" değerlendiriliyor. Sözcük tercihleri bu somutluğu veya uçarılığı sürdürmede başat öneme sahip oluyor, Todorov sözcükler arasındaki ilişkilere göre kavramlarını kuruyor ve açıklıyor. Verdiği örnekler üzerinden aklınızdaki örneklerle kıyaslama yaparak terimleri oturtabilirsiniz. Kip, zaman, ses, görüş açısı gibi başlıklar etrafında bir metnin organik bir şekilde hangi parçalardan oluştuğunu anlatıyor sonrasında.

Bu metin, karanlıkta el yordamıyla ilerlediğini hisseden okurlar için başlangıçta intihar sebebi olabilir ama biraz sabredilirse iyi bir yol göstericidir, nitelikli okumalara yol açabilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder