18 Temmuz 2019 Perşembe

William Trevor - Yağmurdan Sonra

Öykülerin başlıklarına baktığımda insanları ve zamanları görüyorum. Piyano Akortçusunun Karıları, Dullar, Gilbert'in Annesi, Patates Tüccarı. Timothy'nin Yaşgünü ve Damian'la Evlenmek de ilişir bunlara. Trevor'ın öyküleri karakter odaklı, genellikle dışarıdan anlatımlı. Son öykü ilk elden anlatılıyor, karakterin sesini duyuyoruz ama anlatım biçimi değiştiğine göre anlatımın "sesinin", üslubun da değişmesi güzel bir teknik fark yaratırdı, şu durumda elimizde yekten bir ses var. Zamanlara bakayım, anlatım tekniği olarak zamanda yolculuk sıklıkla, hemen her öyküde kullanılıyor, onun dışında hikâyenin güncel zamanından pek de uzaklaşılmıyor, genellikle kısıtlı ve belirli bir zaman aralığı mevzu bahis. Yitirilen Toprak'ta olaylar bir yıla yayılmış olsa da sona doğru zaman hiç geçmemişçesine ilerleniyor, Trevor kilit olaylara odaklanıp geçen zamanın detaylarına pek yer vermiyor. Karakterlerin süreğen dönüşümleri olmasa göze batmayabilirdi ama plan, kurmaca dünya öyle dolu ki hızlı akış, ileri sarmaca baş döndürebiliyor. Bunların dışında zamanlar, mesela öyküler nokta atışı bir zamandan itibaren kurulmaya başlanıyor. İki öykünün başlangıcı tam tarih, sallıyorum 20 Kasım 1989 ve 14 Eylül 1989. Başka bir öyküde ekimin başı. Başka bir öyküde akşam vakti. Biraz, nasıl diyeyim, makine tadı alıyorum ister istemez bütün bunları düşününce. Formüle edilmiş bir çatkı. Anlatım teknikleri çok benzer, karakterlerin derinleştirilme biçimleri benzer. Eh, belki Trevor'ın sadece bu öyküleri için geçerli bir şeydir, bilemiyorum, başka hiçbir metnini okumadım. Can Yayınları'nın bastığı bir metni daha varmış, denk gelirsem... Yüz Kitap sağ olsun, bu öyküleri okuyabildik. Onur Çalı'nın çevirdiği bir Trevor röportajı var, şurada, dileyen göz atabilir. Timaş veya başka bir yayınevi de röportaj serisini basmaya devam ederken bu çeviriyi kullansa bir şekilde, şükela olur. Neyse, Trevor'a gelecektim ama Maile Meloy'u da anmam lazım, öykülerini Tek İstediğim Her İkisi Birden adıyla Yüz Kitap bastı yine, Trevor'la çok yakınlar. İkisinde de İrlanda kanı var, bu bir dursun. Karakterlerinin benzerlikleri bir yana, anlatım biçimlerinin -mekanikliğin demek istemiyorum- benzerliği de dikkat çekici. Meloy'un öyküleri ABD'deki kasabaların ve kentlerin insanlarını konu alıyor, Trevor'ınkiler İrlanda'nın kırsalında ve kentlerinde yaşanan, ince ince kırgınlıklara ve çarpık ilişkilerin yarattığı burukluklara odaklanıyor, iki farklı coğrafyanın insanlarının yerlerini değiştirsek yeni yerlerine hemen uyum sağlarlar, hatta muhtemelen hikâyeler benzer biçimlerde sürüp sonlanır. Belirli olayların etrafında yaşamlarını düzenlemeye çalışan insanların denklikleri düşünüldüğünde Meloy'un Trevor'dan esinlendiğini söylemek, eh, çok zorlama bir çıkarım olmaz gibi geliyor bana. İnternette şöyle bir arandım ama pek bir şey bulamadım bu konuda, şunun dışında: "They almost always begin with a scene or a situation, often very small, always involving at least two people." Öykülerine nasıl başladığına, daha doğrusu nasıl yazdığına dair bir soruya verdiği cevabın ilk cümlesi. Bir sahne veya durum, en az iki kişi. Trevor da aynı işte. Bir de alakasız olacak ama Maile Meloy'un kardeşi Colin Meloy, The Decemberist'in esas oğlanı. Buram buram İrlanda koktu ortalık.

Piyano Akortçusunun Karıları ilk öykü, iki eşten ikincisinin adamdaki birinci eşin izleri karşısındaki tavrı ele alınıyor. Piyano akortçusu kör, bu bilgi önemli. Mevzu küçük bir mahallede geçiyor, bu da önemli. Körlük konusunda söyleyeceğim bir iki şeyi bıkıp usanmadan okuduğum, okumaya devam ettiğim beyinle alakalı metinlerden tutup çıkarıyorum, bir duyunun yokluğunda diğer duyuların eksik duyunun yerini doldurmasının yanında bu sürecin kolayca gerçekleşebilmesi için yardımcı olan insanların bıraktıkları izler de ayrı bir duyuya dönüşebiliyor. Yakınlarının sesi olmadan yönlerini bulamayan insanlar var örneğin, akortçunun ilk eşine ne ölçüde bağlandığını buradan çıkarabiliriz. Violet ilk eş, Belle ikinci. Belle adamla evlenmek isteyen ilk kadın ama akortçunun tercihi Violet oluyor. Belle otuz yıl bekliyor, davet edilmiş olmasına rağmen katılmadığı düğünden tam otuz yıl sonra adamla evlendiği zaman çok heyecanlı, parti vermeyi düşünüyor, öylesi mutlu. Adamı piyanoların bulunduğu evlere getirip götürüyor, Violet'ın işi. Ev de Violet'ın, babasından miras kalınca eşiyle birlikte taşınıyorlar oraya. Kısacası etraftaki hemen her şeyde Violet'ın izi varken, Belle belki de adam görmediği için bu izlerden kolayca kurtulabileceğini düşünürken daha derin bir mesele çıkıyor ortaya: alışkanlıklar ve birbirine benzeyen çiftlerde görülen, ötekine "ait" davranışlar. Belli belirsiz ama zamanla Belle'i rahatsız edecek kadar büyüyor. Arada kadının geçmişi de anlatılıyor, evlenmek istediği adamla evlenemeyip ailesinin durumu iyice bozulunca evlenmiyor onca yıl, aile işini sürdürmeye çalışıyor, öteberi satıyor. Detaylı bir şekilde anlatılıyor bu tür bölümler, karakterlerin köklerinden davranışlarına veya düşüncelerine dair anlamlar çıkarabiliriz. Belle'in ödeyeceği bedeli göze aldığını söyleyebiliriz, akortçuyla açık açık konuşuyor eski eş mevzusunu ve Violet'tan kalan ne varsa yüklenmeyi kabul ediyor. "Sonunda Belle kazanacaktı, çünkü hayatta olan daima kazanır. Bu da âdildi, zira Violet başta kazanmış, daha güzel yılların tadını çıkarmıştı." (s. 24) Kıyas yapmadan iki kadının da en güzel zamanlarını yaşadığı söylenebilir ama Belle bu açıdan bakamıyor, yine de yeterince mutlu.

Bir Dostluk, çocukluk arkadaşı olan iki kadının çocuklarının televizyon izledikleri, oyun oynadıkları, atlayıp zıpladıkları bir sahneyle açılır. Veletler iyi anlaşırlar, Trevor öykünün sonunun vuruculuğunu artırmak için evlatların mutluluk dolu anlarını detaylandırmıştır, iyi de yapmıştır. Çocuklardan kadınlara geçeriz, Margy biraz delişmen bir kadındır, Francesca daha sakindir, Philip'le evlidir, birlikte sıkıcı bir hayatı sürdürmeye çalışırlar. Margy'ye göre Francesca bu sıkıcı adamla evlenme kararının bedelini ödeyecektir bir gün, fevriliğinin sonucu yıkıcı olacaktır. Sebastian adlı yakışıklı bir tanıdıklarıyla evlenmediği için içten içe Francesca'yı suçlar. Dostunun yaşamının hareketlenmesini ister, böylece kendi yaşamı da heyecan içinde geçecektir. Sonuçta Francesca kocasını aldatır, Philip eşini tek bir şartla affetmeye yanaşır: Margy'yle selam sabah kesilecektir. Sonuçta dostluk sona erer, ikisi de son defa buluşup farklı yönlere yürürler, öykü biter. Evet.

Timothy'nin Yaşgünü'ünde yaşlı bir çift, oğulları ve oğullarının arkadaşı -arkadaş, partner, hizmetçi, artık her neyse- arasında geçen, yaşlı çiftin mutluluklarını sürdürmek pahasına oğullarından uzaklaşmalarını -veya tam tersi, oğullarının uzaklaşmasını- konu alan bir durum var. Her yıl Timothy geliyor ve doğum gününü kutluyorlar, üçü birlikte. Son doğum gününün hazırlıkları sürüyor. Yemekler, süsler, pasta, her şey tamam ama Timothy gitmek istemiyor bu kez, o eskiliği ve küflenmeyi görmek istemiyor bir daha, o yüzden Eddie'yi yolluyor. Son bir iyilik diye düşünüyor Eddie, normalde pılısını pırtısını toplayıp Timothy'nin yanından ayrılmaya niyetliydi, Timothy ailesinin evine doğru yola çıktığında bir daha dönmemek üzere evi terk edecekti ama tırtıkladıklarına saydı ve yaşlı çiftin evine gitti, Timothy'nin hasta olduğunu, gelemeyeceğini söyledi. Sessiz bir anlaşma, herkes durumu biliyordu. Yemekler yendi, Eddie yola çıktı ve evdeki para edecek bir eşyayı çantasına atmayı unutmadı. Çift bunu da kabullendi, böyle şeyler olurdu. Birlikte yaşlanmış iki insanın aşkları sürerken yaşamın getirdiklerini, her şeyi kabulleneceklerdi. Timothy bir kulamparanın evine yerleştiğinde, adam öldüğü zaman Timothy'ye bıraktığı evde yaşayacaktı ve eşcinselliğinin hiçbir zaman sorun edilmediğini -babası biraz arıza çıkarır gibi olmuştu ama sorun değildi- hatırlamayacaktı. Şehirden ayrılmak, ailesini görmek, yoksulluğa şahit olmak istemiyordu. Olmadı da.

Çocuk Oyunu, erkenden büyümek zorunda kalanların öyküsüdür. İki skandal, iki boşanma, bir evlilik ve aynı evde yaşamaya başlayan iki çocuk. Gerard ve Rebecca iyi anlaştılar, anneleriyle babalarının evliliklerinden öncesinin sarsıntılarını hissetmişlerdi, sonrasını da hissettiler. Biri annesini, diğeri babasını görmek için hafta sonları başka evlere gittiler, döndükleri zaman yaşadıklarını anlattılar ve oyunlar kurdular. Aldatma oyunları, sevgi oyunları, tartışma oyunları, yetişkinlerden gördükleri her şey çocuk oyununa dönüştü. Yetişkinlerin de çocuk olduklarına dair basit bir çıkarım yok, iki çocuğumuzun kurdukları ilişki ve sonrasında gelen ayrılığın kanıksanması, açılan yaralara rağmen kabul edilmesi üzerinde duruluyor. Beni sarstı, hatta en çok sarsan öykü bu oldu. Hafta sonları başka evlere gitmenin ne demek olduğunu bilirim, kardeş olmayan ama kardeş olan çocuklarla neyi paylaşıp paylaşamayacağımı acı şekilde öğrenmenin ne olduğunu bilirim, onları bir daha görmemek üzere geride bırakmanın ne olduğunu bilirim, aileye duyulan öfkeyi ve sonrasında gelen kayıtsızlığı çok iyi bilirim, yaşamın tamamına yayılır bunlar. Travmalar büyüyebilseydi ben de biraz daha büyüyecektim ama olmadı, o zamanların duygusundan kurtulamadım bir türlü.

Neyse, Trevor iyi bir öykücü ve mutlaka okunmalı. Toplamda on iki öykü var kitapta, bütün öyküler gayet iyi. Evet.

Ek: Oren Lavie'ye ulaştım, şarkılarının canlı kayıtlarını istedim. Çok tembel olduğunu, canlı kayıt yapmaktan imtina ettiğini ama çokça ısrar edildiği için bir sonraki konserlerinden birinin kaydedileceğini söyledi. Sevindim, canlı kayıt lütfen. Ben bu adamın iki şarkısı yüzünden geçen sene çok zor zamanlar geçirdim. Şarkıları kendi kendime çalıp söylemek sıkıntıyı dindirmeyince, bir yandan da o acayip duygu -mu diyeyim artık, ne diyeyim bilmiyorum- bir anda bastırınca yeni bir öyküye başladım. 2000 sözcük yazmışım, aynı şevkle devam edebileceğim bir noktada bıraktım. Sabahtan beri döndürüp duruyorum albümü. Öyküyü sözlerinin bir bölümünün üzerine kurduğum şarkıyı paylaşıyorum, geceye nokta.


Yetmedi, iki şarkıdan biri:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder