17 Temmuz 2019 Çarşamba

John Badham & Craig Modderno - Artistlik Yapma: Yönetmenlerle Oyuncular Arasındaki Yaratıcı Mücadeleler

Çok temelde sosyal ilişkileri anlatıyor bu metin. Oyuncuların ve yönetmenlerin sanatçı kişiliklerinin çatışmaları bir yana, bir insanla iletişim kurmanın yolları, anlayış, empati, bu tür şeyler var. Mesela oyuncuyuz, oynayacağız, setteyiz. Çekimin öncesinde ve sonrasında karşılaşacağımız onca sıkıntı var, örneğin rolü daha iyi oynamak için birtakım yönlendirmelere ihtiyaç duyuyoruz ama yönetmen bizi pek sallamıyor. Hitchcock yönettiği bir oyuncuya ilham olarak maaş çekini düşünebileceğini söylemiş, bunun işimize yarayacağını söyleyemeyiz. İyi bir oyuncu olsak bile işler yolunda gitmeyebilir, iyi hissetmeyiz, bir sürü aksilik olur, o halde kimi yardıma çağıracağız? Ghostbusters!  Yönetmenin işidir bu. Karakterle bütünleşemedik, kostümümüz tam oturmadı, birtakım şımarıklıklar peşinde koşacağız, hepsi yönetmenin uğraşması gereken işleri oluşturuyor. Çeşit çeşit oyuncu ve yönetmen olduğu için sayısız çatışma gerçekleşiyor, yönetmenler ve oyuncular kovuluyor, stüdyo para kaybediyor ve filmi askıya alıyor. Milyon dolarlar harcanıp bir problemden ötürü yıllarca dağıtılmayan filmler var üstelik, çekimler bittikten sonra işler ters gidebilir. John Badham deneyimli bir yönetmen olarak psikolojiden ekonomiye pek çok açıdan bir filmin oluşum aşamalarını inceliyor, odağı oyuncu-yönetmen ilişkileri olsa da prodüksiyon sürecini etraflıca ele alıp merakımızı dindiriyor, süper. Kendisi Saturday Night Fever'ın ve daha pek çok filmin yönetmeni, Emmy'ye aday gösterilmiş ve filmlerinin Oscar adaylıkları var. California'da bir sanat okulunda profesör olarak çalışıyor, yönetmen ve oyuncu yetiştiriyor. Birlikte çalıştığı isimler arasında Laurence Olivier, Johnny Depp, Mel Gibson, Kevin Costner, Richard Pryor ve John Travolta gibi ünlü oyuncular var. Bir dünya hikâyesi de var, film yapım aşamalarının yer aldığı bölümlerde görüştüğü oyuncu ve yönetmen arkadaşlarından, kendi deneyimlerinden yola çıkarak sağlıklı bir çekim sürecinin nasıl olması gerektiğine dair anlattığı hikâyeler ilgi çekici. Kaprisli oyuncularla giriştiği mücadeleler, şirket yöneticilerinin durmadan sıkıştırması falan, yönetmenliğin pek de akıllı insan işi olmadığını gösteriyor. Oliver Stone'a göre sonradan öğrenilen bir iş değil bu, yönetmenin her şeyi görebilmesini sağlayan niteliklerle doğmuş olması gerekiyor. İyi bir yönetmenin tabii. "Şu soruların cevaplarını aramaya çalıştık: Bir oyuncu prova sırasında veya rolünü oynarken yönetmenden ne duymak ister? Yönetmen ne yapar da oyuncu yabancılaşır? Bir oyuncunun yönetmenden asla duymak istemediği şeyler nelerdir?" (s. 24) Craig Modderno, metnin eş yazarı gazeteci, oyuncularla ve yönetmenlerle yapılan röportajları kendisine borçluyuz sanırım. İzlenimlerini kısaca aktarıyor o da, dediğine göre piyasada insan olarak iyi veya kötüler var. Paul Newman ve Woody Allen şeker gibi insanlarmış mesela, hatta Allen benim ayıla bayıla izlediğim Take the Money and Run çekilirken Modderno'ya iş de vermiş, helal. Kötülere bir örnek, Friends'in Chandler'ı, Matthew Perry. "Onunla ilgili doğrudan edindiğim izlenim, bir ünlü olarak ilk ortaya çıktığında dosttan çok düşman edinmekten hoşlandığı yönündeydi." (s. 30) İnsanların cevabını merak ettiği sorulardan biri: "Gerçekte nasıllar?" Modderno oyuncuların yaşamları hakkında bildiklerini anlatmaktan çekinmiyor, gerçi onun sesini Badham'ın yönetmenlikle ilgili araştırmasının arasında deresinde duyuyoruz ama metni tamamlayıcı bir işlevi olduğu için duyabiliyoruz. Bir şey daha, Cary Grant'in Modderno'ya söylediğine göre şu sahnede uçak Grant'e söylenenden çok daha alçaktan geçmiş, oyuncunun korkusu daha doğal olsun diye. Hitchcock'la Grant yakın arkadaşmış, yönetmenin oyuncuya nazı geçmiştir ama günümüzde ayağı burkulduğu için yönetmenine dava açan oyuncular varken böyle bir şeye cüret etmek zor. Şunu da bırakayım, sabah sabah fişeklenelim.

Her bölümü ele almayacağım, ilginç meseleler üzerinden gidiyorum. Film çekmenin hiç kolay olmadığına dair bir örnekle başlıyor Badham, 1977'nin Mart ayında, gece yarısı, -12 derecede bütün ekip hiçbir şey yapmadan bekliyor. 22 yaşındaki John Travolta kendisini karavanına kapatmış, sahnesinin çekimi var ama çıkmıyor dışarı, herkes öylece duruyor. Badham genç bir yönetmen, ne yapacağını bilmiyor. Bir yıl öncesinde yine benzer bir durum var, Richard Pryor öylece duruyor, Badham'dan özür bekliyor. Karar anları, setin disiplini o an bozulabilir ve yönetmenin ne yapacağını bilmediği anlaşılırsa herkes kafasına göre davranmaya başlar. Badham işi öğreniyor ama işten önce insan ilişkilerini öğreniyor, hatalar yaparak. Pryor bir sahnenin çekimi sırasında can güvenliğinin tehlikeye girmesi sonucu özür dilenmeden çekime devam etmek istemiyor, John Travolta canlandırdığı karakterin yürüyüşüne taktığı için karavanından çıkmıyor, boşa geçen her an yapımcılar için maddi zarar. Yönetmen şutlanıp yerine bir başkası getirilebilir, sonuçta oyuncuyla yönetmen arasında bir seçim yapılacak olsa yönetmen uğurlanır, yeri hemen doldurulur. "Asla oyuncularınızla ölümüne mücadele etmeyin. Kazanamazsınız. Kazansanız bile bunu yanınıza bırakmayacaklardır." (s. 58) Badham geri adım atmak istemiyor, bir şekilde Pryor'la uzlaşıp çekimleri sürdürüyor ama Travolta'yla en azından o sahne için anlaşamıyor, adamın dublörünü yürütüyor ve köprüden aşağı attırıyor. Dediğine göre Saturday Night Fever'daki şu efsane sahnede iki farklı kişi yürümüş bu yüzden. "Bir mizanseni asla, asla, ama asla en başta oyuncunun katılımı olmadan sahnelemeyin." (s. 53) Travolta'nın mevzusuyla alakalı bir şey. Önce Travolta oynar, sonra dublör Travolta'ya uyum sağlar, tersi her türlü sürprize açık.

Yönetmenin nasıl davranması gerektiğine dair tavsiyeleri var Badham'ın, özgüvenli davranmayı öğrenmek bunlardan biri. "Kararsızlık yönetmenin Waterloo'sudur." (s. 65) Oyuncuları yönlendirmeyi bilmek, repliğin nasıl okunması gerektiğini söylememek gibi pek çok öneri konusunda tanınmış isimlerin deneyimleri küçük ve renkli bölümlere sıkıştırılmış. Mel Gibson, Oliver Stone, Martin Sheen, Kurtwood Smith gibi isimler sinemaya ve insana dair edimlerini paylaşıyorlar, mis. Tavsiyeler arasında bazıları var ki deneyimlemeden edinmek zor, örneğin çıplak sahneler. "Başınızı kaldırıp çatı kirişlerine bakmayı unutmayın. Şişman bir ekip elemanı aniden doksan basamak yukarıdaki asma platforma çıkıp bir elektrik bağlantısını kontrol etmesi gerektiğini söyleyebilir..." (s. 80) Bir oyuncuyla veya set elemanıyla yakın ilişkiye girmemek de başka bir tavsiye. Cinsel münasebet olur, başka bir şey olur, çekimin doğal havasını mahvedeceği için bu da her tür sürprizi doğurabilir. Bunların yanında ana başlıkların oluşturduğu bölümlerin sonlarında o bölümlerde anlatılanların özetlendiği maddelere yer verilmiş, hap bilgi. "Şöyle edin, böyle yapın" gibi.

Yönetmenin etki derecesi. Oyunculara dönüt vermek gerekiyor, mutlaka. Gevşemeleri sağlanmalı. Oyunculuk dersi alınsa çok iyi, oyuncuların psikolojisini bilmek lazım. Gary Busey, yönetmenlerin üniversitede psikoloji dersi almaları gerektiğini söylüyor bir yerde. Oliver Stone da gerçekten başarılı bir yönetmen olmak isteyenlerin oyuncunun bakış açısından bakmaları gerektiği fikri üzerinde duruyor. Yetiştirilme tarzı, eğitim, eğilimler, göz önünde tutulacak pek çok veri var, hepsi değerlendirilmeli ve oyunculara bu değerlendirmelerin sonucuyla yaklaşılmalı. Yoksa karavana kapatıyorlar kendilerini falan, bir dünya iş. Rol dağıtımı ve provalar esnasında setin genel havası ve gidişatı belirlenmiş oluyor, yönetmenin yapması gereken tek şey elindeki malzemeden en iyi sonucu çıkarmak. Çekimden önce prova yaptırıp yaptırmamak kendisine kalmış ama bazı oyuncuların provaya ihtiyaç duymamalarını da anlayışla karşılamak gerektiğini söylüyor, örneğin Robert De Niro prova yapmazmış pek, böyle büyük bir oyuncuyu prova yapmaya zorlamak akıl dışı bir iş olur. Woody Allen yetenekli oyuncuları çok az provayla bir sahnenin içine atarmış mesela, çekim başlayınca kendisi dışında bütün oyuncular panik içinde olurmuş. Anlaşılıyor, Allen'ın filmlerinde herkesin serseri mayın gibi dolandığını sezebiliriz, Allen dışındaki herkesin. Sinatra da prova yapmayı sevmezmiş, "doğuştan provalıymış" kendisi. Yönetmenler için istisnai oyuncular var ve huy keşfi yönetmenin en iyi becerdiği iş olmak zorunda, yoksa daha en başta oyuncularla çatışmanın önü alınamıyor. Steven Soderbergh şöyle demiş: "'Oyuncular bir şeyi biliyor gibi göründükleri zaman çenemi kapamayı ve yoldan çekilmeyi yaşayarak öğrendim. Rol dağıtımını doğru yapmışsanız ve sahne yapısal olarak temelde başarılıysa, onların canını fazla sıkmamalısınız. Bir şeye takılıp kalmalarına neden olmayın ve çok iyi yaptıkları bir şeye dikkatlerini çekmeyin, çünkü bir daha asla çok iyi olmayacaktır.'" (s. 180) İltifat ayarı oyuncunun ayarı demek, denge kurulmalı.

Badham'ın oyuncularından istediği üç şey var zamanında gelmek, replikleri bilmek ve karakterin geçmişiyle hedeflerini bilmek. Bunların dışında oyunculardan istedikleri konusunda detaylara iniyor, mesela oyuncuyu çekime hazır hale getirmek için "anne bakışı" dediği bir şeye başvurmayı tavsiye ediyor. Oyuncuların şamar oğlanı olmaktansa kovulmanın daha iyi olduğundan bahsediyor, öz saygıyı yitirmektense filmden şutlanmak çok daha iyi. Korkulmaması gereken bir şey aynı zamanda, kötü olduğu kadar iyi yanları da var bunun ama yine anlayış giriyor işin içine, Natalie Wood örneği mevzuyu açıyor. Wood bir filminin çekimini saatlerce durdurmuş, oynamayı reddetmiş. Neden? doğru ruh haline girebilmek için Jungle Gardenia diye bir parfüme ihtiyaç duyduğunu belirtmiş. Şoförler araçlarına atlamışlar, bu parfümü aramışlar, bulmuşlar ve getirmişler. Çekimler kaldığı yerden devam etmiş sonra. İstediği hamburger gelmeden çekime başlamayacağını söyleyen oyuncu için yapılacak pek bir şey yok, kameranın yanındaki sopanızı elinize alın.

Böyle. Sırf sinema dünyasındaki ilginç olaylar için bile okunabilir ama Sennet'ın kamusal insanını düşündüğümüzde, eh, her gün karşılaştığımız maskelerle iletişim kurmanın veya kurmamanın yollarını da gösteriyor bir açıdan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder