20 Kasım 2019 Çarşamba

Ray Bradbury - Cadılar Bayramı Ağacı

Balkabakları, cadılar, acuzeler, umacılar, otuz iki kısım tekmili birden öcü o gece uyanır, sağda solda haytalık yapar ve insanları korkutur. Batı kültüründe binlerce yıllık bir geleneğin günümüzdeki hali eğlenceye kaymışsa da zamanında ayinler yapılır, tanrılara kurbanlar sunulurmuş, ölümüne korkulurmuş doğaüstü varlıklardan, insanlar evlerine kapanırmış, kapılarını kilitleyip şeytanların kendilerine uğramayacağını umarlarmış. "Şeker ya da şaka," diyen çocuklar şeytanların yerine geçmiş sonra, torbalarını doldurup dişlerini çürütmüşler, kostümleri için haftalar öncesinden hazırlık yapmaya başlamışlar, şeytanlar ortadan kaybolmuş. Amerikan Tanrıları muhabbetidir belki, inananları azalınca güçlerini kaybetmişlerdir, Jason ortaya çıkıp elalemi bıçaklamayı bırakmıştır, ne bileyim, günümüzün insanının belasını zaten bulduğunu düşünüp istiflerini bozmuyorlardır mesela. Sonuçta pagan inanışlar, Walpurgisnacht gibi önemli günler ve haftalar yavaş yavaş silindi veya biçim değiştirdi, kapitalizm Şeytan'ı da tüketim malzemesi haline getirdi bir güzel, hiçbir şeyden korkmayan veletler oradan oraya koşturup eğlence ararken gerçekten Şeytan'la karşılaşsalar, "Güzel kostüm," deyip deli gibi dolanmaya devam edecekler. Bradbury belki de bu önemli gecenin korkutucu yanını anımsatmak için yazdı bu metni, kendi çocukluğunda henüz kaybolmamış olan ürpertiyi canlandırmaktı niyeti, bir korku hikâyesi yazmak istedi ve yazdı. İyi de yaptı, Cadılar Bayramı'nın milyonlarca yıl öncesine uzanan doğasını canlandırdı. Mağara resimlerinde ne zaman ateşler belirdi, o zaman bu gecenin temeli de atılmış oldu gibi sanki. İnsan anlamadığı şeyi imgeleştirdikten sonra farklı anlamlar türetip daha büyük bir anlamsızlık yarattı, ardından hikâyeler, söylenceler, mitler geldi, ateşten doğan felsefe kendi anlamını yarattı derken Cehennem kendine iyi bir korku ögesi bulmuş oldu. Ateş bize balkabaklarının içinden bakıyor, geceyi aydınlatıyor ama korkutucu bir ışıkla. "Gece, her bir ağacın altından ortaya çıktı ve yayıldı." (s. 11) Bradbury'nin biraz pastorallik içeren metinlerinde böyle bir anlatım var, tekinsiz bir atmosfer yaratıyor. Mekân bir Ortabatı eyaletinin küçük bir kasabası, şehirle doğa iç içe geçmiş, kırsalın doğurduğu bilinmeyen tetikte bekliyor. Çocuklar giydikleri kostümleri dahil detaylı bir şekilde anlatılıyor, ben Tom İskilet'i ve Balbağı'nı anacağım. İskilet'in giydiği kostüm malum, tayfanın esas oğlanı en sıkı kostümü giydiği söylenebilir. Balbağı'nı almaya gidiyorlar, Joe Balbağı "o güne kadar yaşamış en büyük çocuk" olarak onlara katılmalı, günün korku dolu anlamını korumalı, arkadaşlarıyla birlikte kapı kapı gezmeli, ancak o zaman Cadılar Bayramı'nın keyfi çıkacak ama hemen gelmiyor Balbağı, kostümünü giyeceğini söylüyor ve çocukları yollamadan önce onlara yetişeceğini söylüyor. Bizimkiler doğruca korkunç eve gidiyorlar, bir tepenin üzerinde, ziyaret etmeye değer tek ev. Doğaüstü kendini hemen gösteriyor, kapı kendiliğinden açılır açılmaz meşhur sözü söylüyor çocuklar, karşılarındaki ucubeye benzer adamdan şeker istiyorlar ama adam, "Oyun," diyor, şeker vermiyor. Sağlam bir oyun dönecek gerçekten ama önce Cadılar Bayramı ağacını inceliyorlar. Kırk metrelik kocaman bir ağaç, her dalında bir balkabağı var, ateşler teker teker yanınca aydınlanan onca balkabağı korkunç bir serüvenin başlamak üzere olduğunu simgeliyor. Yaprak yığınının içinden çıkan ve havada oradan oraya hareket eden iskelet bir el, bir kafatası oyunu başlatıyor. Bay Kefenyığını tekrar ortaya çıkıyor ve Cadılar Bayramı'nın gerçek anlamını "göstereceğini" söylüyor. "'Keşfedilmemiş Diyar. Orada. Uzağa bakın, dikkatle bakın, doya doya bakın. Geçmiş, çocuklar, Geçmiş. Evet, orası karanlık ve karabasanlarla dolu. Cadılar Bayramı'yla ilgili her şey orada yatıyor. Kemik çıkarmak için kazar mısınız, çocuklar? Buna yüreğiniz var mı?" (s. 36) O sırada Balbağı geliyor, Kefenyığını'nın gösterdiği boşluğa bakıyor ve bir şey kapıyor onu, karanlığa çekiyor. Arkadaşlarını kurtarmak isteyen çocuklar Kefenyığını'yla birlikte geçmişe doğru yolculuğa çıkıyorlar ve macera başlıyor.

Uzunca bir yolculuk, büyülü bir uçurtmayla. Çocuklar uçurtmaya tutunup havalanıyorlar ve Antik Mısır'a gidiyorlar. Piramitler inşa edilmiş ve ediliyor, insanlar firavunların gölgesinde yaşıyor ve Osiris her gün Karanlık tarafından öldürülüyor, gece oluyor böylece. Tekrar gündüz sonra, Osiris sonraki darbeyi alana kadar orada. Bu döngüyü hızlandırılmış bir biçimde görüyoruz, eski zamanların dünyasına dair detaylar çok ilginç. Bir ailenin mumyalanmış dedelerini masaya oturtup önüne yemek koyduklarını görüyoruz, hep beraber yerlerken ölünün şerefine içiyorlar, şeref konuğu olan mumyayı memnun etmeye çalışıyorlar. Yola düştükleri zaman Balbağı'nın izlerine rastlıyorlar ama izler belli belirsiz, ya bir fısıltı, ya bir görüntü, ipuçları. İngiliz Adaları'na geliyorlar ve Druid Ölüler Tanrısı'na göz atıyorlar, Samhain burada ortaya çıkıp tırpanını savuruyor, önüne geleni biçiyor, bizim çocuklar zar zor kurtuluyorlar. Ardından Romalılar geliyor, Druidleri katlederlerken tanrılarını da öldürüyorlar ve kendi tanrılarını yeni topraklara taşıyorlar. Hristiyanlık gelince onların tanrıları da ortadan kalkıyor, semavi dinlerin zamanı başlıyor. Notre Dame'a gidiyorlar, gargoyl heykellerinde Balbağı'nın ruhuna rastlıyorlar ve çocuğun dediklerini tekrar anlamıyorlar, çocuk bir yerde buluşmaları gerektiğini söyledikten sonra yakalanmış gibi panikliyor ve belli ki uzaklara götürülüyor. Kovalamacanın sona erdiği noktada Balbağı'nın yaşamını kurtarmak için ömürlerinden birer yıl veriyor çocuklar, böylece Balbağı yaşama dönüyor. Meksika'daki Ölüler Günü sırasında. Dünyanın her yerine yayılmış bir kültürün tarihsel izlerini takip ettik kısacası, Kefenyığını çocukları götürdüğü her yerde o mübarek gecenin farklılaşmış bir biçimini gösterdi, çocuklar günün anlam ve önemini anladılar, şiirler okudular, şekerler yediler ve evlerine dağıldılar. Kefenyığını kim olduğunu söylemedi, çocuklar sorsa da açık bir cevap vermedi ama aslında kim olduğu belli, boynuzları eksik bir tek.

Kısa bir hikâye bu da, kısalığı kadar korkunç bir macera. Bradbury çocuk veya yetişkin dinlemiyor, herkes için yazıyor. Korkmayacak olan çoktur ama doğaüstü her türlü korkunç, böylesi anlatılmışsa bir de. Meraklısı okusun, Bradbury'den on numara bir metin.

1 yorum: