Lem'in bilimkurguya dayanmayan nadir metinlerinden sanırım, polisiye denir bir şey denecekse. Lem esas anlatının içine birtakım garip olayları sıkıştırarak nedenselliğin farklı boyutlarını anlatır, uygulamalı olarak gösterir hatta. Mevzu hakkında bilgi sahibi değilsek saçma ve gereksiz gelecektir ama Teğmen Gregory'nin sokakta yürürken kendisiyle karşılaşması, evinin sahibinin evinden gelen garip sesler, karşılaştığı diğer olaylar bize dünyaya dair kurduğumuz mantığın ne kadar sallantılı olduğunu göstermeyi amaçlar. Şeylere mutlak ve somutluğa dayanan yargılarla yaklaşıyorsak nedenselliğin bir boyutunu gözardı ediyoruz demektir, belki de akıl sağlığımızı korumak için yaptığımız bir şeydir bu, hatta bilincin kendi savunma mekanizması bile olabilir, bilinç kurduğu dünyanın tek gerçek dünya olduğunu düşün(dür)ür, bu dünyanın içinde yaşarız. Eşzamanlılığa kapanırız böylece, tek bir çizginin üzerinde yürümekten başka bir şey yapmayız. Bu ilginç, zira Teğmen Gregory'nin olaylara bakış açısı anlatı boyunca sık sık sorgulanır, bir kanun adamının yürüdüğü çizgiden başka bir şeye sahip olmaması yer yer eleştirilir ama Gregory kendisinin peşine düşmez, araştırdığı üç vakadan birindeki yürüyen cesedi kalabalığın içinde gördüğü halde bu bilgiyi araştırmasına katmaz, arada kalmış bir adam olarak da çıkmaz karşımıza. Gözlemcilikten fazla bir şey yapmıyor gibidir, oysa gecesini gündüzüne katarak bir ölünün yürüyüp yürümediğini anlamaya çalışmaktadır, ortada garip bir durum var yani. Birbiriyle ilişkisi olmayan bilgiler toplandıkça şirazesi kayar, neyi araştıracağını bilemez hale gelir, her şeyden şüphe etmeye başlar, buna benzer bir sürü şey. Sırayla gideyim, bir toplantı salonundayız. Başmüfettiş Sheppard ve memurları Farquart, Gregory, otopsi uzmanı Sorensen ve çatlak profesör tipine cuk oturan Dr. Sciss kısa süre önce yaşanan üç olay hakkında konuşuyorlar. Veriler sağlam, ortada bir çarpıtma, bilgi saklama gibi katakulli yok ama üç olay da birbirinden garip. Cesetler hareket ediyor, kıpırdıyor, morglarda akıl almaz olaylar yaşanıyor. Oldukça detaylı bir şekilde anlatılıyor bunlar, ayrıntıları vermeyeyim ama anlatı tipik bir polisiyeye aitmiş gibi gözüküyor en başta, bunu söyleyeyim. Çavuş Peel aralarında yok, böbreklerindeki bir sorundan ötürü hastanede. Adı geçtiği için kilit bir rolde yer alacağını düşünüyoruz ama böyle olmuyor, aslında metni okurken aldığımız pek çok notun çıkmaz sokaktan ibaret olduğunu görüyoruz. Bu iyi, okur mantığımızı sıklıkla dumura uğruyor, anlatının konusunu düşününce on numara teknik. Neyse, Dr. Sciss konuşmaya başlayınca bir örüntü yakaladığını düşünüyoruz, olayların gerçekleştiği yer, zaman ve mekan bilgilerini bir araya getirerek istatistiksel veriler çıkarıyor, olayların belli bir bölgede belli aralıklarla gerçekleştiğini söylüyor. Bir sonraki olayın izi sürülebilecek yani, vakaların çözülmesi için en ufak bir ipucuna muhtaçlar ve bir cesedin tekrar yürümesiyle gereksinim duydukları bilgiye kavuşabilirler. "Cesedin yürümesi" değil tabii kabul ettikleri olay, mantığa uygun bir açıklama arıyorlar en başta. Dr. Sciss'e göreyse böyle bir açıklama görülmüyor, sonradan iddia ettiği üzere birtakım mikroskobik zerzevatın ölüler üzerindeki etkisinden, bir nevi ilahi canlanıştan yola çıkılabilir. Doğaüstüne doğru uzanan yol kabul edilebilir değil, yine de bir ihtimal olarak masada duruyor. Sebebe ulaşma konusunda dinler tarihi, mitoloji, insanın kaynağına ulaşan her yol göz önünde bulunduruluyor böylece, en azından fikir olarak akılda tutuluyor. Bu açıdan metin zengin, Lazarus Etkisi dahil olmak üzere pek çok gönderme mevcut. Bunun yanında olay yerlerinin nitelikleri vakayı iyice zorlaştırıyor, bir morgda çok sayıda kedi bulunmuş, bir diğerinde polisin teki gördüğü şey yüzünden dehşete kapılarak kaçarken bir arabanın altında kalıyor, uyanana kadar yoğun bakımda kalıyor. Uyanmasıyla birlikte gizemin çözüleceğini düşünebiliriz ama bunca bilinmezin içinde o da zor biraz. Doktorun meseleyi bağladığı fikri: "Ergo, beyler, açıkça görülüyor ki, bu olaylar meydana gelmiş olamaz." (s. 29) Sağduyuya ters çünkü, mümkün değil böyle şeyler. Mümkün.
Aralarda Gregory araştırmalarını yapıyor, Sciss'ten şüphelenip adamı takip ediyor, oturup konuşuyor, bir yandan Başmüfettiş tarafından yönlendiriliyor, sanki görünmez bir el tarafından oradan oraya atılıyor ama yine taca çıkıyoruz, böyle bir şey de yok. Kısacası şimdiye kadarki tecrübelerimizin yardımıyla kurabildiğimiz örüntüler, çıkarımlar bu anlatıda pek bir işe yaramıyor, bir olayın birden fazla sebebi olduğunu seziyoruz ama bu sebepleri bulamıyoruz bir türlü, her bilgi başka bir bilinmeze varıyor. Örneğin polis kendine geldiği zaman cesedin gerçekten de hareket ettiğini söylüyor, yalan söylemesi için bir sebep yok. Ardında hiçbir iz bırakmadığı düşünülen psikopatı aramayı bırakmak için yeterli bir sebep değil bu, insan faktöründen ötürü bu veri güvenilir bulunmayabilir ki geçerliliği sorgulanıyor. Başka bir ipucu da Başmüfettiş'ten geliyor, anlatının sonunda Başmüfettiş olayların gerçekleştiği kasabaların civarındaki bir nakliye şirketinden bahsediyor. Zincirleme vakaların ayyuka çıktığı mekanlar belli, olayların zaman aralıkları belli, o halde aranan psikopat bu şirkette çalışan bir şoför olabilir mi? Başmüfettişin teorisi akla yatıyor açıkçası, sisten göz gözü görmezken araç kullanan şoförlerin bir süre sonra akıl sağlıklarını yitirdiklerini söylüyor Başmüfettiş, insan yön algısını kaybediyor ve sadece biçimsiz bir boşluğa bakar hale geliyor. Sisin yoğunluğuna ve diğer koşullara göre şirketin müdürü şoförlere daha çok dinlenme süresi verebiliyor, bu iki bilgiye bakarak cesetleri yürütenin(?) bir şoför olduğu söylenebilir, çok mantıklı. Aslında mantığa hitap eden ve etmeyen çok fazla teori var ve hemen hemen hiçbirinin somut bir dayanağı yok, bu durumda ihtimaller bir olayın çeşitlemeleri olmaktan öteye gidemiyor, vakalar çözülemiyor, bu çözülemezlik içinde anlatı sona eriyor.
Oldukça ilginç, felsefi bir metin bu. İlgilisi gördüğü yerde okusun derim ama baskısı yok, sahaflardan bakacaksınız veya Nadir'den alacaksınız artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder