Metnin çevirmeni Adalet Cimcoz. Ön kapakta adı var, üstelik Tibor Déry'nin hemen altında, iki isim metni ortaklaşa yazmış gibi. İlginç bir tercih. 1967'de basılmış metin, Bilgi Yayınevi sağ olsun. Déry'den bahsedeyim, 1897'de Macaristan'da doğuyor, zengin bir Yahudi babanın ve Alman bir annenin çocuğu. Gönderileceği sürgünleri, yatacağı hapisleri, atlatacağı tehlikeleri hayal edebiliriz. 1930'larda Berlin'de gazetecilik yapmaya başlıyor, sonra 1950'lere kadar memleketine dönemiyor. Alman baskısı geçer geçmez Ruslar arıza çıkarıyor bu kez, Komünist Parti'yle ters düşer düşmez fişleniyor ve Macar İsyanı sırasında hapse atılıyor. Üç yıl sonra serbest bırakılıyor ve ömrünün sonuna kadar, on yıldan fazla bir süre memleketiyle hasret gideriyor. 1977'de Budapeşte'de vefat edene dek pek çok roman ve öykü yazıyor, Macarların kara ışığını metinlerine aktarıyor. Çalıp çırptığım bilgilere göre anlatılarında olaylar sonbahar veya kış aylarında geçiyormuş, memleketin bunaltısını daha iyi aktarabilmek için. Lukács'a göre çağının en iyi tasvircilerinden biriymiş, karakterlerini detaylandırma biçimini düşünürsek hak veririz. Metin biri uzun olmak üzere üç öyküden oluşuyor, her öyküde Déry'nin atmosfer yaratma başarısını görebiliriz. İlkine bakalım, kitaba adını veren öykü. Bayan V.'yle tanışıyoruz hemen, sinirli bir kadın. Kocasının ölümü yaklaşırken evde terör estiriyor, hizmetçileri azarlıyor, doktoru kalaylıyor, sivri dilinden kimse kurtulamıyor. Evin gireni çıkanı bolsa da üç karakter devamlı oradaymış gibi gözüküyor: Matild Teyze, Roza Teyze ve Berta Teyze. Koronun işlevini üstlendikleri söylenebilir, halkın sesi olmuşlar. Bay V.'ye pek bir ses ulaşmıyor, dinlenmesi lazım. Bir buçuk yıldır hasta, iki ay önce yataktan çıkamayacak duruma gelmiş ama ölmemiş, yaşama sarılmış. Macaristan'ın en ünlü profesörü X. gelip adamı muayene ediyor sürekli, ölmesini engelliyor denebilir. Bay V.'nin önemli bir şahıs olduğunu anlıyoruz, belki Parti'den, belki akademiden biri. Adı Ödön bu arada, Ödön'ün etrafında dönen lafın haddi hesabı yok, beklenen ölümünün sonrasını kafalarında kuran insanlar çoktan çekişmelere başlamışlar ama onun pek haberi yok bunlardan. En fazla doktorla ve eşiyle iletişim kuruyor, o kadar. Kendisini sonlara doğru detaylı olarak göreceğiz, öncesinde cenaze hazırlıklarından siyasi hareketlere, kısacası doldurulması gereken boşluklara odaklanan karakterlerin iç dünyalarına farklı açılardan bakıyoruz. Bayan V.'nin müsrifliğine dair pek çok olay anlatılıyor mesela, kadının evine antika kuntika bir dünya şey tıkıştırdığını, para eden her şeyi topladığını görüyoruz. Yalnızlıktan ölümüne korkuyor bir yandan, eşi öldüğü zaman kaybedeceği gücü düşünüp etrafında kimsenin kalmayacağından endişe ediyor. Endişe etmekte haklı gibi de gözüküyor, etrafındakilerin goygoylarına bakarak doğru bir çıkarım yaptığını söyleyebiliriz. Bayan V.'nin ölüme hazırlık için çabalamalarını göz önüne alarak çoktan kaybedilmiş bir gücü toparlamaya çalıştığını söyleyebiliriz, banka müdürlerinden parti yöneticilerine kadar pek çok tanıdığı arayarak mezar yerini ayarlamaya çalışıyor, tören düzeni hakkında fikirlerini sunuyor ama modası geçmiş biri olarak pek sallanmıyor açıkçası, maddi gücü de eskisi gibi olmadığı için zorluklar yaşıyor. Farklı insanlarla girdiği diyaloglar arasında Macaristan'ın durumu hakkında da bilgi sahibi oluyoruz, Batı'dan gelen tüketim malzemeleri çok pahalı, insanlar külotlu çorap bulabilmek için muazzam paralar ödüyorlar. Bayan V.'nin yok mesela, arkadaşından giydiği çorabı çıkarmasını istiyor, cenazede giymek üzere satın alıyor. Ambargo mudur, enflasyon mudur, pahalılık mıdır, artık neyse ülkeyi iyice zora sokmuş gibi gözüküyor.
Araya dereye kendisini de koymuş Déry, çok hoş. Bayan V.'nin bir diyaloğunda Déry'nin ölüp ölmediği sorgulanıyor, Déry kendini halkın ölü kahramanlarının arasına koyuyor ve gömülmüş gibi gösteriyor. Kendisinin bahsi geçtikten sonra evdeki en önemli hizmetçilerden birinin evdeki Yahudi nüfusunun artmasıyla birlikte istifa etmek istemesi anlamlı, kadın iyi bir hasta bakıcı ama antisemitist duyguları o evde daha fazla çalışmasını engelliyor. Bay V. anılarını yazıyor bu arada, morfinini alıyor ve durmadan yazıyor. Yazmasa daha uzun yaşayacağı söyleniyor ama o yaşamının sonuna geldiğini bildiği için kalemi düşürmüyor elinden. Sonradan kendisine verilen ilacın morfinden başka şeyler de içerdiğini öğreniyoruz, bu katakullinin de olayı farklı. Oraya girmeden Ödön'le pek sevdiği genç dostu Flora arasında geçen bir diyaloğu aktarayım. Pencereden görülen bir dağın farklı isimlendirilmesinden doğuyor olay, Ödön dağın eski adını söylüyor, Flora yeni adını. "Gördünüz mü? Ben o dağı eski adıyla anıyorum, Suab Dağı diyorum. Hürriyet Dağı'nı eski adıyla anan bir kuşağın işi ne yeryüzünde? Sözcüklerimden, simgelerimden, kendimden daha uzun ömürlü mü olayım? Ne alışverişim olabilir sizlerle?" (s. 43) Yıllar önce diktiği ceviz ağacının altında daha fazla oturmak istemiyor Ödön, zamanın geçip gittiğini anladığı için gitmek istiyor artık. Gidecek, cenazesi yapılacak, gözyaşları dökülecek ve toplumun kokuşmuşluğunun başka örnekleri sunulacak. Ödön'ün son tiradıyla bitireyim bunu: "'Bütün hayatım tıpkı kanser gibi, gelecekle örüldü,' dedi, 'kendimi değil, işlerimi, yaptıklarımı düşündüm hep. Kendimi boşladım, esenliğim umrumda değildi, işim önemliydi. Her dakikam işle doluydu. Cevizin altında oturup çalışırken, kuşların ötüşünü işitir miydim sanıyorsunuz? Yemekten kalkar, yediğimi unuturdum, söylemeseler çamaşır değiştirmezdim. Çok önemli bir işi başarmam gerektiği yalanına inanmıştım... bugüne değin hep aldattım kendimi.'" (s. 50) Portekizli Kıral Kızı yıkıntılar arasında çocukluğun değer yargılarını irdeliyor. Macar ovasındaki B. köyü, Almanlar çekileli bir saat olmuş. Her taraf sessiz, kapılar kapalı. Üç çocuk çıkıyor ortaya, Peter haşarı bir velet, Tutyu iki oğlandan daha büyük bir kız, Hans da en küçükleri. Pazar alanına gidip karınlarını doyurmaya çalışıyorlar, Peter hırsızlık yaparken yakalanınca Tutyu çocuğu kolluyor ve kendilerini tutan adamlara faşist olduklarını haykırıyor. Gündelik bir hakarete dönüşmüş "faşist", herkese söylenebilir. Satılanlar çok pahalı, çocuklar bir şey alamıyorlar. Tiyatro oynanacağı sırada çığırtkanın sesine kapılıp oyunu izlemeye karar veriyorlar. Çığırtkan komik bu arada, oyunun eski zamanlardan birinde Portekiz sarayında geçtiğini söylüyor, prensesi oynayan kızın asıl prensesten çok daha güzel olduğunu, dileyenin eski prensesin fotoğraflarına bakabileceğini söylüyor falan. Sonuçta Peter haşarılıklarına devam ediyor ve giderek "Almanlaşıyor", kız dehliyor çocuğu. Peter çok şaşırıyor, korkuyor ve Tutyu'ya faşist olduğunu söylüyor, kayboluyor ortalıktan. Bilinmezin içine yolculuk. İki çocuk bir parça ekmeğin peşinde yürümeyi sürdürüyorlar, kim bilir nereye.
Sevi. Almanların geri çekilmesinden sonra hapisten çıkan bir adamın evine dönüşünü, yedi yıldan sonra ailesine kavuşmasını anlatıyor. Yine bir Macaristan panoraması, savaş sonrası dönemlerin ekonomik, toplumsal dinamiklerinin değişimi, hapishaneden sonra sosyal yaşama ve yeni bir dünyaya alışmaya çalışan adam.
Déry'nin öyküleri iyi, Macar sonuçta. Türkçeye çevrilen kötü bir Macar yazara rastlamadım ben, Déry de son derece iyi bir öykücü. En kısa sürede başka metinlerini de okumak dileğiyle diyelim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder