Recai Bey eski bir başkomiser. Arkası sağlam bir çocuğu tokatladığı için gözden uzak, masa başı bir işe yollanıyor. İşi, eskiden okumayı hiç sevmediği gazeteleri tüm gün boyunca okumak. Normalde küçücük odada yaptığı başka bir şey yok çünkü, gönül eğleyecek bir tek gazeteler var. Böyle bir adamın buhranları diyerek noktayı koyabiliriz. Lakin koyarsak yazar rüyamıza girer, "Bu kitaptan anladığın şey bu mu?" diyerek kalayı basar. Haklı. Bir insanın hayatı nasıl kayar, her yönüyle önümüzde. Çok fazla olay olduğu için kronolojik olarak ele alıyorum:
Çocukluk: Köydü galiba, küçük bir yerde büyüyen Recai'nin babası dam çökmesi sonucu öldü. Annesi hiç sevmiyordu çocuğunu, çünkü çıkan bir yangında çocuğun ölen kardeşini mangala ittiğini veya kardeşi kurtarmakla uğraşmadığını düşündü, çocuğunu suçladı ve hep aşağıladı. Dayısı bin beter; çocuğu patakladı sürekli. "Baban ayının biriydi," dedi. Babasını hiç bilmiyor çocuk. Matbaaya işçi diye verildi, tecavüzden zor kurtuldu.
Bu noktada Recai Bey'in hayatını kaydıran en önemli etken var: Böcekler. Bir gün kenefe düşüyor, çığlık çığlığa. Böcekler, arılar... Pislik. Nefret ediyor hepsinden. Dayısını, annesini, sonra da bütün insanları böceklerle eşliyor. Roman boyunca sürecek olan böcek izleği burada temelleniyor. Bir sabah hamamböceği olarak uyanmıyor Recai Bey, hamamböceğine dönüşmüş bütün insanlardan nefret ediyor.
Gençlik: Dayısı bunu polis okuluna yazdırıyor. Zaten çocuk sorunlu, bir de polis yap bunu, aferin.
Bundan sonrasını bölümlemiyorum, bölümleyemem. Şimdi böyle bir insan polis oldu. Öğrendiğimize göre çok da hisli bir insan ki belli, hayatını çok hisli olması mahvediyor biraz. Lakin sert olması gerektiğini, en ufak bir çatlak dahi oluşursa ayvayı yiyeceğini düşünüyor. Bu açıdan baktığımızda işiyle yaşamı arasındaki rol karmaşasını bir yana koyalım. Bitmedi. Binnur giriyor hayatına. Heh, bunu ayrı bir şekilde inceleyebilirim.
Bundan sonrasını bölümlemiyorum, bölümleyemem. Şimdi böyle bir insan polis oldu. Öğrendiğimize göre çok da hisli bir insan ki belli, hayatını çok hisli olması mahvediyor biraz. Lakin sert olması gerektiğini, en ufak bir çatlak dahi oluşursa ayvayı yiyeceğini düşünüyor. Bu açıdan baktığımızda işiyle yaşamı arasındaki rol karmaşasını bir yana koyalım. Bitmedi. Binnur giriyor hayatına. Heh, bunu ayrı bir şekilde inceleyebilirim.
Kadınlar: Kadınlardan, cinsellikten nefret ediyor. Çocukken hamama gidiyor, hamamda okşuyorlar bunu. Sonra annesi yüzünden tiksiniyor kadınlardan. Polis okulu döneminde kerhaneye götürüyorlar, oradaki kadının orasındaki kılları görünce kusuyor. Sonra Haşmet Hanım var, çalıştığı yerdeki sekreter miydi neydi. Onunla yatıyor yatmasına da ağır sarhoş. Pek de yatmak istemiyor. Oluyor bir kere. Bu noktada olaya gel: kadın regl. Bütün o kan vs. adamın üstüne. Zaten temizlik hastası bir insan, iyice kafayı üşütüyor. Binnur var, kapatması/karısı. Binnur da hayatı zindan ediyor Recai Bey'e. Adamın kadınlardan çekmediği yok açıkçası. Bir de komşu bir kız var. Çorba falan getiriyor bizimkine. Tabii bizimki kafayı cortlatmış, kızın da kevaşe olduğunu düşünüyor.
O kadar çok, o kadar çok ayrıntı var ki yarısına girsem sabaha kadar yazmam gerekir. Süper noktaların üstünde durup bitireceğim.
* Recai Bey'in zaman mefhumu öyle bir kaykılmış ki olan şeyleri olmamış gibi düşünebiliyor, tam tersi de mümkün. Psikolojinin bozukluğuna bir örnek.
* Romanın başında bir böcek öldürme kısmı var, uzun zamandır hiç o kadar bunalmamıştım. On numara.
Recai Bey'e göre bütün insanlar yalancı, sahtekar. Politikacılar şerefsiz, çocuğuna bakmayıp karakolda dayak yedirten anneler sorumsuz, her şeyi Recai Bey bilir, bilmediği hakkında düşünmez, etrafındaki pislikleri, böcekleri tokatlamak için polislikten, sopa çekmekten daha iyi bir yol yoktur ona göre.
İnan çok küçük bir kısmı anlattım, her paragrafı ayrı bir olay bu romanın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder