Biz İnsanlar, 1939'da yazılmış. Yazılış tarihinin bir önemi var. Azıcık anlatacağım:
Şimdi Nazım Hikmet'le Peyami Safa bir ara dostlar, böyle yakın dostlar hem de. Nazım Hikmet, Peyami Safa'yı siyasi görüş açısından kendi tarafına çekmek istiyor, bu yönde girişimleri var sürekli olarak. Fakat Peyami Safa, "Bak dostum, sen benim dostumsun ama ben senden demokrasi durağında ayrılırım," diyor Nazım Hikmet'e. Sonradan bir katakulli oluyor; Peyami'nin ağabeyi İlhami Safa'ya bir komplo kuruluyor ve İlhami tutuklanıyor. Bunun arkasında Nazım'ın olduğunu düşünüyor Peyami, fena giydirmeye başlıyor. Zaten sonradan TKP'nin "ajanı" olduğu ortaya çıkan Nazım'la yollar tamamen ayrılıyor, artık ağız dalaşına dönüşüyor olay. Fakat bir zamanlar Dokuzuncu Hariciye Koğuşu'nun Nazım'a ithaf edilmesinin gösterdiği gibi arada derin bir dostluk vardı. Bu ithaf olayı 1931'de.
Buradan şuraya geleceğim; Biz İnsanlar'daki Süleyman, gayet Nazım olabilir. Evet, onca şeyi bunun için söyledim. Asdfds.
Bunun dışında roman yine başarısız bir yapboz hissi uyandırıyor. Necati, Safa'nın sözcüsü. O tamam; her yerde Necati var ve pek sırıttığı söylenemez. Fakat Süleyman nedir, ne iş yapar? Romanın kurgusunda Süleyman'a ne kadar ihtiyaç var? Kahramanımız Orhan'ın çektiği büyük sıkıntılar var romanın başında, bu sıkıntılar öyle bir şekilde anlatılıyor ki sanki adamın hayatı boku yemiş zaten, kurtulamaz. Bakıyoruz ki adam gayet iş de buluyor, zengin de oluyor. Lan niye o kadar anlattın o zaman? O günlerden gelen bir psikolojik füfü, bir şey de yok ilerleyen kısımlarda.
Safa'nın romanları otobiyografik öğeler taşıdığı için bu çıkıntı kısımların cevabının yine Safa'nın hayatında gizli olduğunu düşünüyorum. Ne yaşadıysa anında romanlara koyan Safa, Rehber-i İttihad Mektebi'nde öğretmenlik yapmış. Bu öğretmenlik ve öğretmenlik yapmasına sebep olan parasızlık, direkt romanda gösteriyor kendini. Yine de kurguya yedirilme olayı pek sağlıklı değil.
Sözde Kızlar, Yalnızız gibi romanlarla paralellikler taşıyor Biz İnsanlar. Mütareke yılları, Doğu-Batı meselesi, yalılar, bilmem ne.
Yine bir Jön Türk giydirmesi var, Peyami Safa bunu hep yapıyor. Adamın canına öyle bir tak etmiş ki her romanında bir eleştiri mutlaka oluyor.
Böyle. Güzel roman, okunsun.
Derkenar: Üç gün sonra aklıma geldi; romanda bariz bir mantık hatası var. Şimdi bir sebepten ötürü bir silah patlıyor. Silahın patladığı odaya bir kadın geliyor ve çığlık atmaya başlıyor. Bu çığlık üstüne ev ahalisi uyanıyor. Ulan silah patladı, daha ne çığlığa insan uyanması.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder