İki farklı zaman dilimi içeren bir roman. Çatı zamanı 1980'in az berisi. Selim Korkut adlı bir Türk akademisyen var, bir de onun kankası Sing Ram. Hintli. Bu Hintli kardeşin elinde eski bir yazma mı var, bir şey var. Unuttum. Lan kitabı bitireli üç saat olmadı ya. Neyse. Bu yazma Sanskritçe. Latince'den çevrilmiş yarım yamalak. Romanın diğer zaman dilimli kısmı bu yazma. İsa'nın çarmıha gerilmesinden sonra yazılmış, MS 50 falan işte. Yazmada unutulmuş bir ülke var: Boyuneğmez. Türk ülkesi. İşte burada çeşitli isyanlar, siyasi oyunlar, bilmem ne. Roma'nın ajanı Macellos da Vinci var, bir de onun saraydaki casusu var. Casus, saraydaki olayları yazıyor, da Vinci'ye getiriyor. Adamımız da bu bilgilere kendi izlenimlerini ekliyor. Bir gece Sing ve Selim takılıyorlar, Sing bu metni ortaya çıkartıyor ve okumaya başlıyor. Romanın olayı şu: Bu kadim dönemdeki siyasi olaylarla 1980'e kadarki süreçte gerçekleşen olayların, hatta tüm dünyadaki olayların karşılaştırılması ve benzerliklerin ortaya konması. Bu benzerliklere muzipçe eklenen bazı göndermelerle insan gülümsemeden edemiyor. Üç örnek buldum ben, daha vardır belki. Erhan Bener kendisi de söylüyor o göndermelerin ilginçliğini.
Bir soytarı var sarayda, şöyle diyor: "Halkımız pasta yerdi, kuru ekmek yerine!"
Sultanın söylediği dize mesela. Yazma mensur, fakat diyalogların bir kısmı manzum. Antik Yunan'a selam edilircesine, halkın oluşturduğu bir koro bile var bu manzum kısımlarla romana dahil olan. Sultanın dizesi diyorduk:
"Çıldırmak, çıldırmamak... İşte bütün sorun bu..."
Bir de Şair Eşref'ten şu dize:
"Asiyâb-i devleti bir hâr da olsa dönderir"
Güzel şeyler bunlar. Hele hele halk ayvayı yerken atılan sloganlar var, evlere şenlik. Ya çok ayrıntı var, 50'yle 1980 arasında kurulan paralellikler üç değil, beş değil. Güzel de bir sonu var romanın, öylece kalıyorsun.
Kitabın yeni baskısı yok sanırım, bende resimdeki baskısı var. Akmar'dan 5 TL'ye almıştım yaklaşık bir ay önce.
Kurgu-zamandan sanatçılarla ilgili güzel bir paragrafla bitireyim:
"Öyle deme. Onların gücünü anlamak zordur. Seslerini kısmak için olmadık önlemler alırsın, onlar söyleyeceklerini söylemek için yine de bir yol bulurlar. Susturmak için adamları zındanlara atarsın, ne yapar eder, oradan bile duyururlar seslerini. Öldürtürsün, yazdıklarını, söyledikleri, elden ele, kulaktan kulağa dolaşır, çığ gibi büyür, bütün ülkeye, hatta bütün dünyaya yayılır, karşına çıkar. Halkın gönlüne girdiler mi, oradan kolayca söküp atamazsın. Neyse ki, şu sırada, bize karşı çıkabilecek öyle dişe dokunur kimse yok görünürde. İşte böyle dostum. Anladın mı şimdi, iktidara gelirken kimlere dayanman gerektiğini?"
Çok felsefe olacak bir sonraki. Hegel. Ardından yine Erhan Bener'den Böcek'le devam edeceğim. İyi günler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder