Yazar Erhan Bener'i biliyoruz. Patlamış mısırdan hallice romanlarının dışındakiler gayet güzel, toplumsal açıdan kafa yordurucu, edebi açıdan da ne süper. Bürokrat Erhan Bener'i de bu kitapta tanıyoruz. Bürokratlar için anı-öykü diyor Bener. Bence anı. Öykülük bir durumu yok. Biçimsel olarak öyle bir çaba da olmamış.
Bener, devletin çeşitli organlarında uzun yıllar boyunca üst düzey görevlerde bulunmuş bir bürokrat aynı zamanda. 1950-1980 arasındaki dönemde bürokrat-politikacı ilişkilerini, hükümetlerin cortlayışlarını vs. yakından görmüş, yaşadıklarını anılaştırmış. Anılar lazım, taraflı da olsalar olayların içindeki insanların izlenimlerini öğrenmek ilginç ve faydalı olur. Evet.
Zamanında Milliyet Yayınları basmış ayrı ayrı, Remzi toplamış. Beş kitap bir arada. Giriş bölümünde Bener'in Türk bürokrasisiyle ilgili görüşleri mevcut. İlk kitapta Bener'in Mülkiye'den mezun olmasıyla başlayan memurluk hayatı var. Genç bir memur olan Bener'in aleme girmesi, amirlerinin garip huyları, davranışları, bu tarz şeyler. 1950'lerin başında Türkiye'nin hali daha doğrusu. Solcu olduğu gerekçesiyle tutuklanışı, fişlendiği için başka göreve kaydırılması, uzmanlık sınavlarında gariplikler. Bir dünya. Solculukla ilgili şu var:
"1950'lerden 1970'lere gelinceye kadar Türkiye'de düşünce suçu kavramının çok değişmiş olduğuna değinmek istiyorum. 1950'lerde bir kimsenin solculukla suçlanması, casuslukla suçlanmasıyla aynı anlama gelirdi. Solcu olmak, namussuz olmak, küçük çocuklara saldıran cinsel sapıklardan bile aşağılık bir kimse olmak anlamına gelirdi. Bu yazının yazıldığı günlerde (ilk kitabın basılış tarihi 1978, o sırada iktidarda Ecevit vardı) Türkiye'nin en büyük partisi solcu olmakla övünürken, o günlerde, Türkiye'nin en değerli bilim adamları, solculuk kuşkusu altında ülkeden kaçmak zorunda kalıyorlardı." (s. 61)
Durum bu, sıkıntılı zamanlar. Yolsuzluk, hukuksuzluk da almış başını gitmiş. Hesap uzmanı olan Bener, hükümetin yönlendirmesiyle bazı gazetelere vergi incelemesi amacıyla gidiyor, gazete sahiplerine kendisinin tarafsız bir memur olduğuna dair güvence veriyor. Sonra çeşitli iş adamlarını denetlemeler, naylon faturadan yakaladığı onca insanın bir türlü bitmeyen mahkemelerin ardından serbest bırakılmaları, bu tür bir sürü olay.
Bir de görev amacıyla çıkılan turneler var. Denetleme amacıyla memurlar göreve gidiyorlar Anadolu'nun dört bir köşesine ve aylarca orada kalıyorlar. Ek bir ödenek alınması lazım; kalacak yer, masraflar, bir dünya gider. Ödenek yok, devlet bir şey vermiyor. Bu yüzden turneler sıkıntılı. Arabalarım'da Bener turneler hakkında oldukça detaylı bilgi veriyor. Gerek yurt içi, gerek yurt dışı turneler acı-tatlı anılarıyla Bener'in hayatında önemli bir yer tutuyor.
İkinci kitapta Bener masa başında.
Tabii anıların yanında dönemin siyasi ortamını da bu ortamın içinde ve en sancılı yerinde yer alan Bener'in incelememesi de garip olurdu. 1959 yılına dair:
"Tek umut İnönü ve Ordu'ydu. On yıl öncesinin diktatörü İnönü, demokrasinin, düşünce özgürlüğünün bayrağı haline dönüşmüştü. On yıl önce cumhurbaşkanı seçildiğinde yollarda yaya dolaşan Celâl Bayar, şimdi, her sokağa çıktığında, en az yarım saat öncesinden trafik kesiliyor ve motosikletli polislerden, birbirine benzeyen bir yığın kapalı otomobillerden oluşan bir kortejin koruyuculuğunda dolaşabiliyordu Ankara sokaklarında. On yıl önce aynı koruyucu zırh olmadan başını Çankaya'dan çıkaramayan İnönü ise, Osmanlı Bankası'ndaki hesabından para almak için ellerini kollarını sallaya sallaya caddede dolaşıyor, "yaşa babamız" çığlıkları ve çiçek yağmurlarıyla karşılanıyordu." (s. 194)
Eh, şimdi de pek farklı bir ortam yok.
Bu bölümde bürokratları on bölümde inceliyor Bener. Rüşvet yiyenler, borçla yaşayanlar, nasıl geçindiği bilinmeyenler, bilmem ne. Çeşitli ihalelerde, uluslararası anlaşmalarda dönen katakulliler, Süleyman Demirel'le ilk karşılaşma, devletin hatalı politikaları. Bir de CHP'ye yakınlaşan bir Bener var burada, İsmet İnönü'nün bir şeyini kaleme alıyordu, neydi unuttum. Sonradan CHP'yle birlikte siyasete atılıyor ama bir şekilde ayağı kaydırılıyor, o da elini eteğini siyasetten çekiyor galiba.
Kambiyo Kontrol Dairesi Müdürü Erhan Bener, ithalat-ihracat-döviz üçgeninde şahit olduğu ilginç olaylara ve insanlara yer veriyor. Bakanlıklarda iş peşinde koşmak da ilginç bir olay mesela:
"Gezdiğim, gördüğüm birçok ülkede, bakanlıklarda iş takip edildiğine hiç rastlamadım diyebilirim. Çünkü bakanlıklar, yürütmenin karar organlarıdır. İşlerin sonuçlandığı yerler değildir. Ne var ki, bakanlık kapılarına, "iş takip edilmez" levhaları koymakla bu işin çözülmeyeceğini bilmemiz gerekir. Bir önemli nokta da, başvurulara verilen yanıtların, yalnız yasal olmasının yetmediğinin, bu yanıtlarla, çok kez işin hukuksal ve teknik yönlerini iyi bilmeyen dilekçe sahiplerinin "ikna" edilmeleri gereğinin gözden ırak tutulmamasıdır." ( s. 247)
Bir de yasa eleştirisi var. Yasalar bildiğiniz üzere çıkıyor. Çıkan bir şey yasa. Ama nasıl çıkıyor, önemli olan bu. Mesela bir yasa çıktı, özlük haklarıyla alakalı. Bu yasa, üst düzey bir memuru kapsamıyor diyelim. Hemen bir ekleme yapılıyor ve o şahsı kapsar hale getiriliyor, fakat bu sefer de önceki maddelerle eklenen bölümün uyumsuzluğu ortaya çıkabiliyor. Böyle tek kişilik düzenlemeler üst üste bindiğinde seyreyleyin şamatayı. Uygulanamayan bir yasanın orada olmaması çok daha iyidir, baştan yazılabilir en azından.
Üçüncü kitapta Bener'in yurt dışı gezileri var. İlginç olaylar, Türk bürokratların garip huyları, Sartre'la karşılaşma, bir dünya olay. En lezzetli kitabın bu olduğunu söyleyebilirim. Arabalarım tadında.
Dördüncü ve beşinci kitaplar daha çok özel sektör-bürokrat, politikacı-bürokrat ilişkileri üzerine. Değişen hükümetler, koalisyonlar, bakanlar, müsteşarlar, bürokratlar... Odacılara kadar iniyor olay, çok ilginç bir mekanizma şu Türk bürokrasisi. Memleketçilik, o bizdencilik almış başını gitmiş. Şimdi de pek bir şeyin değiştiğini sanmıyorum.
Kitap böyle. Son 65 yılın olaylarına ilgi duyanlar, Erhan Bener'i sevenler zaten ıska geçmez. Öbür türlü kim bu kitabı okuyacak, merak ediyorum. Size de olur; bir kitap okursunuz ve başkasının o kitabı okuyacağını düşünmezsiniz. Beğeni kaynaklı bir kıskançlık değil bahsettiğim. Gerçekten o kitabı kim, nerede bulacak, kim o kadar para verip de alacak, bu tarz şeyler. Neyse, ben keyif aldım. Kitap süper.
Ben okurum bu kitabı. Benim iş hayatımı anlatıyor olabilir.
YanıtlaSil